GÜVEN

30 2 1
                                    

SARP

Güneş mesaisini bitirirken arkasında yara izi kıvamında bir renk bırakıyor, Sığacık'ın tenha sokakları ve uçsuz bucaksız denizi akşam kızıllığına boyanıyordu.

Eğer normal bir zaman olsa bu manzaraya doyum olmazdı. Üstelik sokaklar da tenha olmazdı.
Bir de az önce koşarak önünden geçtiğimiz kafede, arkamızdan gelen sürünün nüfusunu arttıran ölüler yerine gülüşen, eğlenen ve akşam saatinin tadını çıkaran insanlar olurdu.

Ama sorun şu ki... Bu gün normal bir gün değildi.

Hatta yaklaşık dört aydır normal bir gün olmamıştı. Her gün ayrı bir tehilkeydi. Açlık, susuzluk, uykusuzluk ve ölüm; artık yaşamamımızın bir parçası olmuştu.

Her günümüz tehilke içinde geçiyordu, evet ama şu anda iyice boka batmıştık. Arkamızda giderek çoğalan bir ölü sürüsü vardı. Biz ise giderek yorulmaya başlamıştık.

Çaresizce iki yanımda koşturan arkadaşlarıma baktım. Serkan ile göz göze geldiğimiz sırada çocuk sırıtmaya başladı ve "O son sigarayı içmeyecektim!" dedi.

Böyle bir zamanda bile nasıl gülmeyi becerebiliyordu. Serkan eğlenceli biriydi, ortamı gevşetmeyi çok iyi biliyordu ama bazende düşüncesiz davranışları oluyordu.

Onun aksine Seçil daha ciddi ve soğuk kanlıydı ve genelde hep sessiz kalmayı tercih ederdi.

Nefes nefese, her adımda etrafımıza ter damlacıkları saçarak çaresizce bir süre daha koştuk. Deniz kenarından ayrılıp Sığacık'ın içlerine doğru ilerlemiştik. Bir kavşağı dönüp yeni bir sokağa girdiğimiz sırada ayyaşların uğuldayan sesleri arasında yabancı bir ses duyuldu.
Seçil "Bunu duydunuz mu?" diye sordu merakla. Kafamı sallayarak "Evet!" diye cevap verdim.

Bu bir araba sesiydi. Ses önmüzden geliyor ve giderek yaklaşıyordu. Bir süre sonra siyah bir Nissan görüş alanımıza girdi ve kaydırarak elli metre önümüzde durdu.

Dört kapısı da eş zamanlı açılarak ellerinde ateşli silahları olan dört kişi dışarıya çıktı ve sürücü koltuğundan çıkan koyu kumral saçlı ve yaşına göre çökmüş olan çocuk gür bir sesle "Acele edin!" diye bağırdı ve yanındakilere kafasıyla bir işaret yapmasıyla yolun iki yanına ikişer bir şekilde dağıldılar ve silahlarını ayyaşlara doğru ateşlediler.

Mermilerin ortasından arabaya yaklaştık ve bize yardımcı olmak için yerinden ayrılan uzun düz kahverengi saçlı bir kız önderliğinde mermi kovanları arasından arabaya bindik.

Sürünün ilk hattını silip süpürmüşlerdi ama devamı geliyordu. Koyu kumral saçlı çocuğun işaretiyle herkes arabaya yöneldi.

Arabaya binip kapıları çarparak kapattılar. Kumral çocuk arabayı çalıştırıp hızlıca geldiği tarafa döndü ve gazı kökleyerek ayyaşları arkada bıraktı.

Bir süre kimse tek kelime etmedi sadece biz üçümüzün nefes sesleri duyuluyordu.

En sonunda arabayı süren çocuk gözlerini yoldan ayırmadan "Ben, Furkan. Yanımda ki Efe ve sizin yanınızdakiler de Ece ve Berk." dedi.

Ben de kafamı sallayarak "Ben Sarp, bunlarda Serkan ve Seçil" dedim.

Kendimizi tanıttıktan bir süre sonra tekrardan Furkan "Nereye gidiyordunuz ve Sığacık'ta ne yapıyordunuz?"  diye sordu.

Bu soruya Seçil yanıt verdi.
"Şu anlık belli bir amacımız yok ve Sığacık'a da belli bir amaç için gelmedik. Sadece erzak bulmak için geçiyorduk."

Seçil sözünü bitirdikten bir kaç saniye sonra Serkan "Peki siz burada ne arıyordunuz?" diye sordu.

Hemen yanında oturan Berk "Sizin gibi. Erzak için buradayız ama sizin aksine bizim bir amacımız var..."

The Age Of The Walking DeadHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin