Bölüm geciktiği için üzgünüz. Kısa süre içerisinde paylaşacağız deyip paylaşamadık. Kusurumuza bakmayın. Bizde okuyoruz ve kısa bir süre önce TEOG sınavına girdik. Bu yüzdende bölüm gecikti.
İyi okumalar, beğenirsiniz umarım.
Bazı anlar olur ya hani, ikilem de kaldığınız anlar. Mesela, eşinize yalan söylediniz diyelim. Eşiniz gelip size bir soru soruyor ve siz içinizde yayılan korkuyla ne yapacağınızı düşünüyorsunuz. Ya o sizin söylediğiniz yalan için değil de başka bir şey için bu soruyu sormuşsa? Ya da tam da sizin düşündüğünüz gibi söylediğiniz yalanı öğrenmiş bunun açıklamasını öğrenmek için size o soruyu sormuştur. Bunu bilemez siniz ki. Bu yüzden de ikilemde kalırsınız. Karşınızdaki kişi sizden bir cevap beklerken siz öylece gözlerine bakarsınız. Yalanınızı öğrenmiştir ve siz ona yalan söylemeye devam ettiğinizde daha çok sinirlenir karşınızdaki. Ya da başka bir şey için sormuştur ve siz söylediğiniz yalanı itiraf ettiğinizde yine karşınızdakinin siniri artmaz mıydı? Hal böyle olunca her türlü siz zararlı çıkıyorsunuz. Üçüncü bir çıkar yolu arıyorsunuz ancak aklınıza "zaman kazan" düşüncesinden başka hiçbir şey gelmiyor. "Zaman kazan" taktiğinin de işe yarayıp yaramayacağı da malum.
İşte, şimdi bende bu anlardan birindeyim. Ne yapacağımı da bilemiyorum. Emir, gözlerimin içine bakarken düşünemiyorum da. Ne diyebilirdim ki ona. "Senin , iki sene önce hayatına mal olduğun kızın en yakın arkadaşıyım." ' mı? Zaman kazanmaktan başka çarem yoktu. Anlamamışlıktan gelebilirdim.
"Emir Bey , siz iyi misiniz? Ne demek istiyorsunuz? Sizin asistanınız olan Çağla'yım. Başka kim olabilirim ki?"
"İyi değilim sanırım, neyse. Hadi içeri geçelim."
Bu neydi şimdi? Oyun mu oynuyordu bu adam benimle. Kalbim korkudan ağzıma gelecekti neredeyse. Bir an her şeyi öğrendiğini zannetmiştim. Telefonla konuşmadan önce hiç böyle değildi.
Neyse, şimdi bunları düşünmenin sırası değildi. Derin bir nefes alıp omuzlarımı dikleştirdim. Terastan çıkıp masamıza doğru ilerlerken Emir'in durgunluğu gözümden kaçmamıştı. Telefondan bir haber almıştı ve nedense içimde bu haberin Derin'le bir alakası olabileceği düşüncesi vardı.
Bir süre daha oturup sohbet ettikten sonra restorandan çıktık. Araba da otele doğru ilerlerken sessizlik boğucu bir hal alınca radyoyu açtığım sıra da Emir'de elini radyoya uzatmasıyla ellerimiz birbirine değmişti. İçimi bir titreme sararken elimi geri çektim. Emir, gözünü yoldan ayırmadan arka koltuktan bir CD alıp uzattı. Ben CD'ye öylece bakarken konuşmaya başladı.
"CD' yi takar mısın?"
Kafamı 'evet' anlamında sallayıp CD yi yerine taktıktan sonra düğmeye basıp arkama yaslandım. Radyodan yükselen sesle yüzümde tebessüm oluştu.
"Bu şarkıyı çok seviyorum."
"Bende öyle.."
Demet Sağıroğlu'nun sözleri arabanın içinde yankılanırken benim kalbimde bir yumru oluşturuyordu.
Dün seni gördüm rüyamda
Arnavut kaldırımlı taş sokakta
Ah bir dili olsa da bir konuşsa
Anlatırdı masumca seni banaÖpsem bebek gözlerinden çok ağlatırlar
Sarsam seni kollarımdan bir gün alırlar
Sevsem seni doyasıya yıpratırlar
Bir sürü kuru gürültü parçalar sevgimizi ey kader.Ben intikamım için Emir'in yanında çalışmaya başlamıştım. Şimdi ise oturmuş onunla konuşuyor, gülüyordum Derin toprağın altında yatarken. Derin'e haksızlık yapıyormuş gibi hissediyordum. Şu an yaşıyor olsaydı belki bir ay sonra olacak baloya beraber katılırdık. Şimdi ise o baloya tek başıma katılmak zorunda kalmıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
SAHTE SAVAŞ
Teen FictionOnlar iki kardeş iki dosttu. Kan bağları olmaması onların bir araya gelmesini engelleyememişti. Yaraları onları birleştirmişti. Bu birleşim hiç ayrılmama yemininin bozulmasıyla son bulmuştu. Onlar hiç tek kalmamışlardı ki bu sarsıntı da Çağla gü...