Odasına girerken kapıyı hızlıca örtmüş ve yatağa doğru Türk Hava Yolları'nın en hızlı pilotundan bile daha hızlı bir iniş yapmıştı.O sırada kule sesleniyordu:
-Yemek yemeyecek misin?Sen böyle cılız kalırsan tabi evde kalırsın Filiz Hanım.Nurten Teyze'nin kızı Ebru evlenecekmiş sen hala kıçını büyüt.
-Ben de seni seviyorum anneciğim ama bu minnoş bedene sahip kızın bugün çok yorgun daha sonra sırf senin için vakit ayıracağım diyemeden gözleri kapandı.
Rüyasında canından çok sevdiği ama kaybetmek zorunda kaldığı,onunla beraber çocukluğunu gömdüğü babasını görmüştü. Yine her zamanki oyunlarını oynuyorlardı. Aslında babası onu uyutmak için bilerek bu oyunu oynatırdı. "Uyuyan Güzel"oyunun adı buydu. Babası sen uyu prens seni gelip öperek uyandıracak diyip çeşitli kurgular anlatırken minik Filiz uyurdu. Rüyada aynen böyle oluyordu. Bu sefer babası "Prensin geldi ve şimdi seni öpecek."diyordu. O sırada uyandı. Kan ter içindeydi. Sahi ne garip rüyaydı galiba babasını özlemişti. Babası inşaat işçisiydi ve yıllar önce bir kaza geçirip felç olmuş beş sene sonra ise vefat etmişti. Filiz o zaman 20 yaşındaydı. Okulu hiç bir zaman sevmemişti. Babası okuması için çok ısrar etse dahi maddi durumları bahane edip üniversite sınavına dahi girmemişti. Şimdi üniversite civarında bir kafede çalışıyordu. İşini severek yapıyordu zaten.
Uyanık bir şekilde donuk bakışlarla duvarı izliyordu.Ya da adeta projeksiyon gibi beyninden duvara yansıyan anıları izliyordu. Üç yıl geçmişti babasının vefatından hala alışamamıştı. Annesinin de ondan kalır yanı yoktu aslında kaç kez ağlama seslerini duymuş ama yanına girmeye cesaret edemişti.
Yataktan doğruldu. Güçlü olmalıydı çünkü o babasının kızıydı. Saatten haberi yoktu mutfaktan gelen seslere bakılırsa o da uyumamıştı.
-Gel kızım gel sana diyeceklerim var,dedi annesi.
Filiz annesinin bazen her yerde gözü olduğunu düşünürdü. Ürkek bir aslan gibi gelmişti aslanın ürkek olması ne kadar garipse Filiz'in şu an annesine olan bakışları o kadar garipti.Annesinin hareketlerine bakıyor, aklınca psikolojik tahlil falan yapıyordu.O sıra annesi konunun açılış kısmına kısa sessizliğine son vererek girdi.
-Söylüyeceğim ama sonuna kadar beni dinle ondan sonra cevabını ver bana.
-Anne ben evlenmeyi düşünmüyorum artık bunu anlasan olmaz mı yani.
-Valla Filiz turşunu kuracak değilim illa evleneceksin.Komşunun oğlu Ahmet istedi seni. Çocuk evden işe işten eve zaten görüyoruz hatta çocukluğunu bile gördük be kızım. Bundan temizini bulamayız gel evlen artık.
-Temizi kirlisi benim için hiç fark etmez çünkü ben hiç biriyle evlenmeyeceğim demiş, odasına bir hışım girmişti.
O istemez miydi mutlu bir yuvası olsun. Elbet isterdi ama her kızın başına gelebilecek olan şey gelmiş, yâriyle gelinlik hayal ederken yâri geleceklerine kefen giydirmişti adeta. İşte o gün bitirmişti gelinlik sevdasını. Evlenmek falan yok demişti kendine. Üzülüyordu çok üzülüyordu arkadaşlarını telli duvaklı görünce hem yâri geliyordu aklına hem hayalleri bir de annesi gelince daha çok üzülüyordu.
Annesi telli duvaklı görsün isterdi onu. Ama olmuyordu işte güven duygusunu kaybetmişti yıllar önce. Ona göre artık her şey imkansızdı.
Masada tek kalan annesi üzgündü. Neden böyle yaptığına anlam veremiyordu. Defalarca sormuştu sevdiği olup olmadığını kızı yok demişti zaten. O zaman neydi evlenmekten men eden onu. Aklına türlü türlü kurgular geliyordu ama kızının böyle bir davranışı yapmayacağını biliyordu. Tek kızına değil çevresindeki kızların ağzını da aramıştı sevdiği var mı yok mu diye. Yoktu işte yoktu evlense ya o zaman.
Zil çalınca anne Neriman kapıya koştu.Komşu cevap almak için gelmişti. İçeri davet etti.
-Yok diyor Selma bizim kız. Ters anlamayın sizin oğlan temizdir oğlum kadar iyi bilirim ama bizim kız istemez ve benim elimden bir şey gelmez.
-Kýz Filiz gel yanýma gel oðlumun ne kötülüðünü gördün, efendi gibi çocuk sanki ondan iyisini mi bulacaksýn.-Selma Teyze, sorun o değil, ben evlenmek istemiyorum ki.
-Hep öyle derler teyzem sonra iki gün sonra elime düğün davetiyesi vermeyesin.
- Yok yok aman hiç kimseyle uğraşamam ben.
- Peki teyzem öyle olsun, kısmet bu işler.
-Hadi size iyi dedikodular, ben odama gidiyorum anniş.
-Bir kahve yap da git kızım. Abin seni aradı mı ?
-Yok anne neden arayacak ki?
-Yok bir şey, kahveyi yap da git sen odana.
Daha sonra diğer komşuların dedikodusuna başlayıp unuttular Filiz'i. Ama Filiz'in aklını karıştırdılar artık, abim neden beni arayacak ki diye düşünmeye başladı.Komşu var diye çok da soramamıştı. Düşünsene bir şey elde edemeyeceğini düşünerek kitap okumaya karar verdi.
Filiz, Peyami Safa'nın Matmazel Noraliya'nın Koltuğu adlı eserini okumaya başladı. Çocukluğu da böyleydi. Karne hediyesi olarak yaz tatilinde birden çok kitap ister ve okurdu. Boşuna dememişlerdi bir insan yedisinde neyse yetmişinde de o olur diye. Diğer kızlar rüyalarında sevgililerini görürken Filiz kitap kahramanlarına hesap sorardı.Zaten üniversite okusa muhtemelen Türk dili ve edebiyatı bölümünü okurdu. Kitaplara aşkı çok fazlaydı hatta eski sevgilisi onlara bu acıları yaşatan sevgilisi bu bölümden mezundu ondandır belki de kini ondan okumadı bölümü. Sevgilisi neden bitirdi,şart mıydı bu sorularının yanıtı hiç bir zaman olmamıştı. Düşünmekten kafayı yediği geceler oldu ama yine ona tek kelime etmedi, edemedi. Söyleyeceklerinin altında ezilmekten, ağlamaktan, konuşmaya dermanının kalmamasından korktu belki de. Babasının çocukken aldığı küçük,mavi ve pofuduk ayıcığına sarıldı. Ayıcığınn adını Arthur koymuştu. Şimdi terk etmesiydi sevgilisi belki bir çocuğu olucak ve annesine ait bu ayıcıkla çocuğu oynayacaktı. Ama demiş ya ünlü bir sanatçı, bize aşkı öğreten ile bizi aşka küstüren özne aynı olmasaydı şimdi aşkına aşık bir maşuktum. Filiz'in durumu da aynen böyleydi. Aşka küsmüş, erkek yüzü bile görmek istemiyordu. Onu isteyenler, mesaj atanlar illaki oluyordu ama geçmiş henüz geçmemişti.
O sırada abisi Yusuf aradı. Zaten bir tek abisi vardı. Filiz en küçük çocuktu. Abisi yarın için görüşmelerini istedi. Hem de dışarıda bir kafede buna mı şaşırsa yoksa abisi kendisiyle görüşmek için randevu mu almıştı, buna mı şaşırsa bilemeyip bir an afalladı. Rüyada mıydı acaba? O ayağından çıkan ve leş gibi kokan çorabı ağzına ağzına depen abisi mi yapmıştı bunu, gerçekten şaşırmamak elde değildi. Demek ki evlenmek erkeği medeni hale getiriyor diyip kıkırdadı. İçinden uyanın ey ümmet-i Muhammed kıyamet yarındır diye bağırmayı geçirse de deli olduğu anlaşılmasın diye susmayı yeğledi. Bakalım abim ne diyecek diye meraklansa da aldırış etmeden uyuma vaktinin geldiğini gördü. Işığı kapatıp Arthur'a sarılıp koyun saymaya başladı.. 33'ü geçmeden uyumuştu bile.***Bölüm sonu
Arkadaşlar kitabı güncelliyorum o yüzden yazdığım bu bölüm biraz öncekinden hem isim hem işleyiş bakımından farklı olacak. Ama siz devam edebilirsiniz çünkü final yüksek bir ihtimal ayný olacak.Bu arada kendimi arz edeyim efemmm ismim Çiğdem Kurt. Türk dili ve edebiyatı öğretmeniyim. Yaşım 23. Yarışmacı arkadaşlara başarılar diliyorum 😂😂. Keyifli okumalar ve daha keyifli bölümler gelecek 🦋🦋Hepinizi çok çok seviyorum. Beni takip etmeyi unutmayalým lütfen :-)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEHİT
General FictionAşkı bulmak mıydı zor olan yoksa o aşkı yaşamak mı ? Sadece birine mi nefes alan bir varlığa mı aşık olurdu insan yoksa kendisi için kiymeti olan bir varlığa aşık olamaz miydi? Peki aşk sadece sözler miydi yoksa sadece gözler miydi ya da yürekte...