"Sencede okulun yemekleri güzel değil mi" dedi başak ağzına bir tane daha patates atarak. Hafif gülüp "güzel" dedim. "İçine ne koydular bilmiyorum ama sanırım midem bulanıyor" dedi karnını tutarak. Kaşlarımı çatıp inanmamamış bir şekilde baktım. "Şaka yapmıyorum" dedi ağzını tutarak. Yeni aldığım suyu açıp başağa uzatım. "İç istersen" dedim. "Teşekkürler" dedi suyu alarak.
Yemekler o kadarda güzel değil. Fazla tuzlu ve fazla acı. Bide başağın dediği gibi içine çok garip bir şey koymuşlardı. Pek yenilicek gibi değil ama çoğu kişi beğenerek yiyor. "İyi misin" dedim düşüncelerime ara vererek. "Biraz daha iyiyim" dedi pet şişeyi masaya koyarak. "Hmm tamam" dedim dudaklarımı birbirine bastırarak. Bakışlarımı başaktan alıp yemekhanenin içine gülerek giren doruğa baktım. Arkasındanda baran denilen çocuk, ozandan beni kurtaran çocuk deniz ve hiç görmediğim biri geldi.
Sanırım doruk gülerken çok tatlı oluyor. Hafif gülümseyip yemek yemeğe devam ettim. Birinin öksürmesiyle başımı kaldırıp etrafa baktım. Hemen arkamdaki masada oturan ozanı gördüğümde kaşlarımı çattım. Ozanla göz göze geldiğimde hemen önüme döndüm. "Konuştunuz mu" dedi başak ağzındaki lokmayı bitirmeye çalışarak ve çatalı bana doğru işaret ederek. "Hayır" dedim başımı eğip yemek yemeğe devam ederek.
"Selam gençlik" dedi deniz bizim masaya oturarak. Başak kaşlarını kaldırıp denize baktı. "Hayırdır" dedi başak kaşlarını kaldırarak. "Otur muyumu" dedi deniz başağa bakarak. "Hayır" dedi başak ağzına patates alarak. Denize baktığımda kaşlarını kaldırmış başağa bakıyor. Gülmeye başladım. "Otur otur" dedim denizin kolundan tutarak. "Tamam" dedi tekrar masaya oturarak
Hafiften doruğun oturduğu masaya baktım. Kaşlarını kaldırmış denize bakıyordu. Benim ona baktığımı gördüğünde bana baktı. Zorla gülümseyip önüme döndüm. Birinin ayağıma vurduğumda başımı masanın altına koydum. Deniz ayağını vurmuştu. Elimi vurulan ayağıma koyup başımı kaldırdım. Sinirle denize baktım. Bana tek gözünü hafiften kısıp başını salladı. "Hayırdır" dedi kısık sesle. Anlamaz bakışlarla ona baktım. Gözleriyle doruğu işaret ettiğinde ne olduğunu anladım. Başımı masanın altına koyup denizin ayağına gelebilecek bir şekilde vurdum.
Başımı kaldırıp ayağını tutuyordu. Bana sinirle bakıp önüne döndü. "Sanırım" dedi başak ağzını tutarak. "Midem bulanıyor" dedi başak masadan kalkıp lavaboya doğru gitti. Kaşlarımı kaldırıp bende masadan kalktım. "Dur bekle baran gitti" dedi deniz kolumu tutarak. "Ne" dedim kaşlarımı çatarak. Baran neden gittiki. Başımı kaldırıp doruğun oturduğu masaya baktım. Baran denilen çocuk yoktu. "Neden gitti" dedim masaya oturarak. "Bilmiyorum, doruk" dedi tek kaşını kaldırarak. "Sen o kavga olduğunda ordamıydın" dedim elimi çenemin altına koyarak. "Evet" dedi çatalı yemeğe koyarak. "Peki polisi siz mi aradınız" dedi ciddi bir sesle. "Biz ambulansı aradık" dedim ciddi sesimle.
Dudaklarını birbirine bastırıp konuşmaya devam etti. "Siz gördükten sonra biz oradan uzaklaştık ama doruk orada kaldı. Neden kaldığını bilmiyorum ama polislere yakalana bilirdi. Ve sana ciddi anlamda gıcık oldu. " dedi hafif gülümseyerek. Gıcık oldu. Ben ona bir şey yapmadımki. Düşüncelerimi dışarıya yansıtmamaya çalışarak "doruk nasıl biri" dedim. Derin nefes alıp "daha anlamadım ama pek konuşmaz. Hisslerini dışarı vurmaz. Çabuk sinirlenir" dedi özet geçerek. "Ve iyi kavga eder" dedim cümlesinin devamını getirerek. "Yakalansaydı ne olucaktı" dedim aklımdan geçen soruyu sorarak. "Yakalanmazdı bir şekilde kurtulurdu" dedi umursamaz tavırla. "Gerçekten gıçık mı oluyor" dedim dayanamayarak. "Belki" dedi hafif gülüp. Gözlerimi kısıp ona baktım. "Neyse ben gidiyim" dedim masadan kalkarak. Tepsiyi deniz alır diye düşünerek lavaboya doğru yürüdüm. Doruğun yanından geçerken doruğa baktım. Bana baktığında hemen gözlerimi kaçırdım.
Lavabo kapısı açıp içeri girdim. Duvara yaslanmış başını eğmiş bir ozan gördüğümde çığlık attım. Başını kaldırıp bana baktı. Bir kaç adım atıp durdu. "Selam" dedi . Bir kaç adım gerilip kapıya geldim. "Senin yüzünden başım belaya girebilirdi" dedi gözlerini kısarak. "Benim yüzümden" dedim kaşlarımı kaldırarak. "Evet" dedi sakin bir tavırla. "Nasıl bir bela" dedim kapı kolunu tutarak. "Tehlikeli" dedi bir kaç adım daha atarak. Aramızda sadece bir kaç adım vardı. Dudaklarımı birbirine bastırıp kapıyı birazcık açtım. "Düşündün mü" dedi elerini cebine koyarak. "Neyi" dedim anlamaz sesle. "Sevili-" dediğinde "hayır" dedim umursamaz tavırla.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FISILDA
Teen FictionBir şeyi ne kadar çok istersen o kadar çok kaybetme ihtimalin yüksektir. Tüm hakları saklıdır.