Bana gerçekten öğrenmemin tam tamına 5 ay aldığı şeyi yapıyor olamaz değil mi? Bu saçmalık. O sıradan bir insan ve sıradan insanlar durduk yere eggs benedict yapamaz. Yani inanılmaz yakışıklı, tatlı, çekici ve inanılmaz demiş miydim? olmasını anlarım ama hollandaise sos yapabiliyor. O, BEN, AMA, NASIL? Çok boş ve sinirli bakmış olmalıyım ki sonunda ağzını açıyor.
-Senin yaptıkların kadar güzel olmasına imkan yok ama, dediğim gibi ben Büyük Britanyalıyım.
diyor gülerek. Ah ne tatlı. Nasıl da mütevazisin.
6 yılı aşkın mutfak deneyimi olan ben, hayatım boyunca göze bu kadar güzel gelen birinin yemek yapışını izlememiştim. Çok mutfakta çalıştım, babamın çok chef arkadaşı vardı lakin hiçbiri bu adam kadar mükemmel değildi sanırım. Büyük Britanyalı tüm erkekler bu kadar seksi mi acaba diye düşünürken bir yandan da güzel ellerinin bir şeyler kesişini izliyordum. Parmakları muntazam ve uzundu, tırnakları çoğu kadınınkinden bakımlı tıpkı parmakları gibi gerçekten güzeldi. Adından başka bir şeyini bilmediğim bir adamın evinde, sabahın köründe, onun kıyafetlerini giyerken, sapık gibi parmaklarını incelediğimi düşününce kendi kendime gözlerimi devirdim. Burada ne işim vardı benim? Neden 12 yaşındaki kızlar gibi karşımdaki bu adamla yuva kuracakmışız ve 5 çocuk yapacakmışız hissine kapılmıştım? Normalde onunla yatmam sonra da hemen uzamam gerekirken ben kollarında ağlayıp, ona sarılıp uyumuştum. İlişki yapılmaması gereken her insanla ciddi ilişki ister; en saf, temiz, ideal koca olan adamlarla da tek gecelik şeyler yaşamayı seçerdim. Huyum kurusun.
"J: Dalgınsın."
"S:Ah, hayır. Sadece sana yük olduğumu hissediyorum ve bu benim için alışılmış bir duygu değil. Beni tanımıyorsun bile buna rağmen beni dün yalnız bırakmadın. Teşekkür ederim. "
"J: Sen hatırlamıyor olabilirsin hakkında bazı şeyler biliyorum ve inan bana bu benim için de değişik bir sabah."
Dedi gülümserken ve ekledi;
" Değişik ama çok güzel bir sabah."
Hayır ya. Kızarıyor olamazdım herhalde.
"S: Cid-cidden ne demem gerektiğini bilmiyorum."
"J: Anlıyorum. Bu tarz biri değilsin ancak merak etme. Her şey yolunda. Sadece kahvaltı etmemize izin ver."
"S: Peki."
Jamie sempatik bir adamdı. Kahvaltı ederken tutukça da olsa bana babasından, üniversite için Amerikaya geldiğini ancak okulu bitince döndüğünü; 3 senedir de NY'la ilişkili olduğundan ama son 4 aydır burada yaşadığından kısaca bahsetti. O konuşsun diye ağzının içine bakıyordum çünkü ağzımı açarsam saçmalar mıyım düşüncesi beni esir almıştı. Ne zamandan beri birinin hakkımda düşündüğü şeyi umursar olmuştum!? Tanrım..
Kahvaltıdan sonrası sessiz geçti. Ben büyük ısrarlar sonucu bulaşığı yıkamak için verdiğimiz savaşı kazanmış ve bulaşıkları yıkayıp zor da olsa tek tek yerleştirmiştim. Salondaki büyük ve rahat koltuklara oturup That 70's Show izlemeye başladık. Konuşmuyorduk çünkü konuşmaya ihtiyacımız yok gibiydi. Sanki anlaşıyorduk. Birbirimizle tanışalı 24 saat bile olmamıştı evet ama. Açıklayabileceğim bir duygu değildi asla. Ayrıca ikimizin de çok yorgun gözüktüğünden adım kadar emindim. Ben saatlerce ağlamıştım ve hangoverdım. Oysa beni saatlerce tutmuş ve muhtemelen zihnen zaten yorgundu.
3. Bölüm başladığında Jamien'in koltukta uyuyakaldığını farkettim. Bu beni biraz üzse de küçük bir oh çektim. Önce yavaşça yukarı çıktım ve kıyafetlerimi giydim. İç çamaşırım kullanılamaz haldeydi. Çöpe atmayı düşündüysem de içim el vermedi ve onu yatak odasında yerden aldığım tarafa geri koydum. Jamie'nin kıyafetlerini üstümden çıkarttım hepsini tek tek katladım ve yanıma almaya karar verdim. Tekrar yavaşça aşağı indim. Köşede bulduğum post-it i üzerinde Türkçe şu notla kapıya yapıştırdım.
"Her şey için çok teşekkür ederim. Kendine iyi bak. –Nisan"