Jamie'yi aklımdan çıkaramıyordum. Tanımadığım birini böyle düşünmek için biraz yaşlıyım diyordum kendime. Ama olmuyordu işte. En saçma yerlerde, en saçma şekilde aklıma gelip, resmen beynimde yer ediyordu. Balık temizlerken gülüşü gözlerimin önüne geliyordu ve ben tüm sinirimi balıktan çıkarıyordum. Arabamdan eşyalarımı eve çıkarırken aksanlı konuşması kulaklarımı dolduruyordu, ve ben gülümsüyordum. En son et keserken güzeller güzeli suratı gözlerimin önündeydi işte. Kafamı sağa sola salladım. Sanki bu onu yok edecekmiş gibi. Bu sefer de uzun parmakları aklıma gelince yaptığım işi bırakıp mola vermeye karar verdim.
Dışarı çıkıp sigaramı yaktığım zaman artık karın git gide eridiğini ve puslu New York havasının da birazcık kendine geldiğini farkettim. Binaların arasından süzülen küçük ışık çizgilerini görünce içim ısındı. Tabiki 2 gün sonra tekrar kar fırtınası çıkacaktı ama bu 2 gün bile burada yaşayan insanlar için yaz gibi gelecekti, emindim.
James'i en son 1 hafta önce yazdığım o saçma notla bırakmıştım. Keşke dedim içimden, keşke numaranı da yazsaydın salak Scarlett. Burda böyle beklersin işte sabaha kadar. Adam seni nasıl bulsun? Bu bir siktiğimin aşk filmi değil. Neyse zaten gerçek olamayacak kadar güzeldi diye kendimi avutmaya çalışsam da olmuyordu çünkü hata bendeydi. Bana ulaşmasın diye elimden gelen her şeyi yapmıştım resmen. Derken aklıma geldi birden.. O da benim evimi biliyordu sonuçta? Belki de benden hoşlanmamıştı ve beni bulmaya çalışmamıştı. Çok istese evime bir not bırakabilirdi. Bunu ilk kez yüksek sesle söylemiştim. Zaten son 1 haftadır bunu yapması için dua ediyordum. Tanrım ne zaman bu kadar ilgi manyağı biri oldum diye kendimi sorgularken sigaramı söndürüp içeri girdim. Bugün sadece Erik ve Nathan vardı mutfakta. Saat 6'da Cady'de gelecekti. Kendisi bu yaz evlenmeye karar verdiği için düğün pastası tadımına gitmişti. Biliyorum, pastacı birinin pasta için başkasına sipariş vermesi.. Baya komikti. Beraber yapmamız için yalvarmış olsa da eminim o hafta o kadar stres yüklü olacaktık ki bunu becerebileceğimizden çok da emin değildim. Kaldı ki her tatlı mutluluğunuzu, sinirinizi ama en çok da stresinizi hisseder ve ne yaparlar biliyor musunuz? OLMASINI İSTEDİĞİNİZ ŞEYİN TAM TERSİNİ. Mesela yanarlar; ya da çiğ kalırlar gibi gibi ve gibi. Rutin kontrollerimi yaptıktan sonra biraz bacaklarımı uzatmaya karar verdim ve ofisime çıktım. Birinin kapıyı lank diye açmasıyla yerimden zıpladım. Bacaklarımı uzatmam kestirmeye dönüşmüş anlaşılan.Cady: "Nisan, önerdiğin pastacı mükemmeldi. Kek seçtik, yaz olacağı için meyveli de- Ay sen uyuyor muydun? Bu saatte hem de?"
Scar: "İçim geçmiş ben de şaşırdım. Pamira da Türk'tür bir dahakine beraber gidelim indirim de yapar diye düşünüyorum."
Cady: "Zaten senin arkadaşın olduğumu duyunca inanılmaz bir indirim yaptı, bir dahakine mutlaka seni de bekliyormuş çok özlediğini söyledi."
Ona gülümseyerek baktım. Yavaşça ayağa kalkıp ona doğru yürüdüm ve kollarımı açtım. Bana sarılması 2 saniye bile sürmedi. Onunla gurur duyuyordum. Onu çok seviyordum.
Scar: "Evleneceğine inanamıyorum. Senin adına o kadar mutluyum ki Cad, bir dakika- Aman Tanrım"
dedim kalbimi tutarak;
"Sanırım siz insanlar buna hissetmek diyor; hani duygu falan. Umarım kusmam."Cady: Beni ağlatmadan önce gidelim burdan. Saat 7:20 ve daha şimdiden 3 sipariş geldi.
Onu onaylarken kafamı salladım.
Totalde 12 masa vardı, rezervasyonlu. Beklenmedik 5 masa daha gelince işlerimiz biraz sıkışmadı değil ama sadece 4 kişi olduğumuz gerçeğiyle yüzleşince fena sayılmazdık. Saat 9:15'te son et siparişimi yollayınca bir oh çektim ve sigara için dışarı çıktım.
Aradan 2 dakika geçmişti ki Nathan nefes nefese arka kapıyı açtı.Scar: "Ne var Nathan? İyi misin?"
Nathan: "Chef, üzgünüm ama bir tabakta sorun çıktı."
Scar: "Geliyorum."
Sakince içeri geri girdim ve garsonu çağırdım.
Bana söylediği tek şey şuydu "Et fazla pişmiş."
İşte bana küfür etse daha iyiydi. Ortadan ikiye kestim ve içi afedersiniz ama çiğden farksızdı. Neyse diyerek yeni bir tabak hazırlattım; eti kendim pişirdim ve garsona baş cheften geldiğini belirtmelerini; özür dilediğimi söylemesini istedim. Beni onayladı ve tabağı götürdü. Ben de tekrar dışarı çıktım. Sigaramdan 3 nefes almıştım ki tekrar kapı açıldı ve bana masum bir kedi gibi bakan Nathan'la karşılaştım.
"Yine mi?" dedim; kafasını salladı.
Tekrar bir tabak yolladım ama bu sefer sorun olmadığından emin olana kadar bekledim. Ve tabiki tabak geri geldi.
"Benimle taşak geçiyor olmalısın."
Geri gelen tabağa baktım. KESİLMEMİŞTİ BİLE. Sinir katsayımı artmaması için kendimi zorlasam da sinir krizi geçirmeme 1 vardı. Lanet olası eti kesmemişti bile.
"Nerde oturuyor? Kim bu düzenli müşteri mi?'
Garson: "Hayır Chef, ilk kez görüyorum sanırım. Suratsız adamın teki."
"Tamam" dedim burnumdan soluyarak. Mutfak çatalına çiğ bir et parçasını soktuğum gibi bağırdım;
"Nerde oturuyor bu dalyarak?"