Dolunayın ışığı, karşımda ki ıssız ormanı daha da ürkünç yapıyordu. Bir tek uluyan kurt sesi eksikti.
Burası neresiydi ve neden burdaydım bir fikrim yoktu.
Odadan çıkan bir daha geri gelmiyordu. Çeşitli acılar çekerek çıktığım balkondan, aynı minval üzere geri döndüm yatağa. Yanımda duran gece lambasını açtım.
Odaya gri ve krem rengi hükmetmişti. Yatak fazlasıyla genişti ve garip bir kokusu vardı. Elime aldığım yorganı, burnuma yaklaştırdım. Kokuyu içime çektim ve içimi ferahlattım. Etkileyici kokuyordu.
Oda aşırı büyük olmasada genişti. Kocaman bir kitaplık vardı tam karşımda. En alt rafında ise fazlasıyla DVD vardı. İşte bu hoşuma gitmişti. Duvarda duran tabloya baktım. İki ormanın arasında ki yolda, yürüyen bir adam... Karanlık bir tablo olduğunu sezdim.
İçimde hafif bir korku vardı. Tek başıma bilmediğim bir yerde durmak, beni ürkütüyordu.
Sabaha kadar odayı incelemektense, yorganı koklayarak uyumayı tercih etmiştim.Gözlerimi açtığımda, günün aydın olması huzurlu hissettirmişti.
Yanıma gelen biri olursa, neden burda olduğumu öğrenmeliydim. Dün konuşamamıştım ama sanırım heyecandan tutulmuştum. Bugün konuşmam lazımdı.Yarım saate yakın tavanı izledim ve içeriye Derin'in girmesiyle yerimde doğruldum. Arkasında bir adamla yanıma gelmişti.
Gülümseyerek, "Günaydın canım."dedi. Bende gülümseyerek karşılık verdim.
Adamı göstererek "Hasan bey. Doktor kendisi. Bacağını kontrol edip pansuman yapacak."dedi.Ben birşey demeye çalışırken ikiside bana bakıyordu. Ağzımı açmıştım ama sadece söylemek istediğim şeyin ilk harfini, sessiz bir şekilde kekeliyordum.
Gözlerim yine dolmuştu. Hasan bey yanıma yaklaşıp elini omzuma koydu.
"Kendini zorlama. Büyük bir şok yaşamış olmalısın. Sesinde kısılmış. Sana bir kaç tane hap vereceğim. İyi olacaksın merak etme."dedi gülümseyerek. Neden şok yaşamıştım peki?
Yalnızca kafamı salladım.
Derin'e dönerek "Kalem ve kağıt varsa yanında bulunsun. Bir süre bu şekilde idare edebilir." dedi.Hasan bey yatağımın kenarına oturdu ve yorganı üstümden kaldırdı. Altımda yeni farkettiğim siyah bol bir eşofman vardı. Bunu hangi ara giyinmiştim, hatırlamıyordum. Üstüme baktığımda ise, beyaz salaş bir tişört vardı.
Hasan bey eşofmanı yukarı doğru sıvadı ve malzemelerini çıkardı. Biraz çekiniyordum ama istesemde ses çıkaramazdım zaten. Sargıyı açarken, kapıda beliren şahsa baktım. Duvara dayanmış bize bakıyordu. Bir an refleksle yorganı aldım ve bacağımı kapattım. Ve iki saniye geçmeden acıyla inledim."Hey dur ne yapıyorsun!?"
Yarama soğuk yorgan deyince gözlerim fal taşı gibi açıldı. Hasan bey hemen yorganı çekti ve bana, zombiymişim gibi baktı.
Ardından bakışlarımı takip ederek kapıya bakınca,
"Ne oldu?" diye sordu bir bana birde Faruk'a bakarak. Ben tepkisiz kalırken,
Faruk, "Utandı Doktor bey. Utandı."dedi ve gülerek odadan çıktı.Elimde kalem kağıt olsaydı çok pis şeyler yazmıştım ve ardından kalemi gözüne sokmuştum. İyi ki yoktu.
Ben bu planları yaparken delirmiş gibi gözüktüğümü hesaba katmamıştım tabi ki.
Derin şaşkınca bize bakarken, Hasan bey bana "Kıpırdama." dedikten sonra pansumanı yaptı ve bir kaç nasihattan sonra gitti.
"Bacağın çok acımıyorsa yardım edeyim, aşağı gel istersen. Beraber kahvaltı yaparız."dedi Derin.
Olumlu anlamda kafa salladım.
Koluma girip yavaş adımlarla beni aşağı indirdi. Acım aşırı olmasada, suratımı buruşturmaktan kırıştıracak kadar vardı.
Salona girdiğimizde kenarda, hazırda bizi bekleyen masaya baktım. Açlığım kulakla duyulur cinstendi.
Siyah koltuklar, beyaz halı ve televizyon... Ufak tefek tablo ve çerçeveler... Salonun spor bir tarzı vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HİÇ
Teen Fiction"Ben seni sevdiğim de, henüz 'süt'e 'düt' diyordun." Klasik olmayan, gerçek hayattan esinlenilmiş ve biraz da kurgu olan bu hikayeyi okumayı deneyin. Pişman olmazsınız. (24.10.2017)