Bölüm - 3

69 25 8
                                    

Nihayetinde akşam olmuştu ve mesaim bitmişti. Bugün pek fazla iş yapmamıştım. Ensar bana yapmam gerekenler hakkında bilgi vermişti. Garip bir çocuktu ve bugünümün garip geçmesini sağlamıştı. Yanında biraz kasılıyordum. Soğuk davranmasının yanı sıra her hareketi, centilmen bir beyefendi gibiydi. İki zıt karakteri bir arada barındırıyordu.
Telefonum çalınca çantamıda alıp soyunma odasından çıktım. Arayan annemdi.
"Efendim anne?"
Ensar'ın hâlâ gitmeyip beni beklemesine şaşırmıştım.
"Nerdesin kızım?"dedi endişeli bir sesle. Bende panik yapmıştım babamın eve gelme ihtimalini düşünerek.
O sırada Ensar elime bir kağıt tutuşturup hiçbirşey demeden gitmişti. Beni beklediğini sanıyordum.

Bunları daha sonra düşünmem gerektiğini kendime hatırlatıp anneme döndüm.

"Anne ne oldu? Babam mı geldi?!"

"Hayır. Seni merak ettim nerdesin?"

"Ödüm koptu! Babam geldi sandım. Çıktım şimdi geliyorum eve."

"Tamam hadi bekliyorum. Dikkatli ol."

Bu saatte, bu karanlıkta dışarı çıkmışlığım bir elin beş parmağını geçmezdi. Korkuyor muydum? Evet.
Ecele faydası var mıydı? Hayır.

Montumun kapşonunu kafama geçirdim ve restorandan çıkınca, yüzüme vuran soğukla 'bırr' diye bir ses çıkarıp, ellerimi montumun cebime atınca elimde ki kağıdı yeni farkediyordum. Ensar bunu verip kaçmıştı. Kağıda baktığımda ise numara yazılı olduğunu gördüm.
Altında da "İhtiyacın olursa." yazıyordu.
Çok fazla olmasa da bugün biraz muhabbet edip tanışmıştık. Aramızda dört yaş olduğu için ona abi demeyi teklif etmiştim kabul etmemişti. Çok küçük olduğumu ve bu işi yapmamam gerektiğini, okumam gerektiğini söyledi. Bende aile durumundan bahsetmeyip sadece paraya ihtiyacım olduğunu söyledim. Nedenini sordu, ben cevap vermeyince de ısrar etmemişti.

Kağıdı tekrar cebime koydum. İhtiyacım olmazdı sanırım.

Etraf çok fazla tenha değildi. Korkmamaya gayret ederek, son hızımla eve yöneldim ve bildiğin tüm duâları okuyarak yol aldım.

*

"Beş numaralı masaya! Hadi hadi sallanma!"
Ben zaten sallanmıyordum!
İki taraflı açılan kapıyı, elim de tabaklar olduğu için omuzumla ittirip masaya doğru dikkatli adımlarla ilerledim.
Ensar'ın tembihleri üzerine güler yüzümü takındım.

Masa da orta yaşlar da bir çift oturuyordu.
Yanlarına yaklaştım ve tabakları nazikce önlerine koydum.
Adam bana bakıp tekrar önlerine döndü. Üç beş saniye teşekkür bekleyip alamayınca afiyet olsun diye mırıldanıp geri döndüm.

Tam bişey söylemek için Ensar'a yaklaşınca eliyle işaret edip " İki numaralı masa. Sallan.."

"Sallanmıyorum."diye lafı ağzına tıkıp, arkam dan bişeyler gevelerken dinleme den  ilerledim.

Cam kenarında oturan İki gencin yanına yaklaşıp "Hoşgeldiniz ne alırdınız?" dedim.
Erkek olanın kafası eğik telefonla uğraşıyordu.
Kız, "Menü getirirsen karar veririz." dedi. Tam "Ne menüsü?" diyecekken yaptığım komikliğin farkına vardım. Menü vermeden ne istediklerini soruyordum. Elimle yavaşca anlıma vurdum ve "Çok afedersiniz hemen getiriyorum."dedim ve yanlarından ayrıldım.

Ensar'ın yanına koştum ve "Menüleri unutmuşum."diye yakındım.
"Beni duymuş olsaydın...Neyse al. Onlarla güzel ilgilen. Özel müşteridir onlar." Kafa sallayıp masaya geri döndüm. Menüleri uzattım. Çocuk hiç menüye bakma tenezzülünde bulunmadı. Kafası hâlâ eğik, telefonla uğraşıyordu. Kız ise göz açıp yumuncaya kadar, kararını vermişti.

"Ben Ançüezli Antrikot alayım."

"Ha?"

Ve hüsran.

"Bilmediğin bişey olduğunu tahmin ettim. Sen bilmesende olur. Ahçıya ilet yeter."dedi ve telefonunu eline aldı. Ukala.
"Siz ne alırdınız?"diye sordum çocuğa.
Kız lafa atladı. "Bişey isterse söyleriz."

Ensar'ın yanına geri döndüm ve siparişleri verdim. Tezgaha kolumu dayadım ve Ensar'a yaklaşarak gıybet pozisyonu aldım.

"Bunlar neden özel müşteri? Ukalâ oldukları için mi?"
Ensar'da bana yaklaşarak,
"Hayır. Özel müşteri oldukları için ukalâlar." diye cevap verdi. Gözlerimi ona çevirip dik dik baktım ve koyu kahve rengi gözlerini, daha önce hiç o renk göz görmemişim gibi incelemeye başladım. Saçları hafif şekilde anlını kapatıyordu. Gıybet pozisyonunun, bizi birbirimize fazla yakın kıldığını farkettim ve elektrik çarpmış gibi birden geri çekildim.

"Ne o? Elektrik mi çarptı ?" diyerek güldü.

Gözlerimi devirdim.
Etrafıma baktığımda üç beş garson bir  o yana bir bu yana koşturuyordu. Bende hazır olan siparişleri alıp 'özel' müşterilerin yanına ilerledim.
İkiside hararetli birşey konuşuyorlardı. Yanlarına yaklaştım ve yavaş bir şekilde, ismini söylemeye dilimin dönmediği o nimeti kızın önüne koydum.

"Uzatma Ebru."

"Neden hep ben alttan almak zorundayım Faruk!? En ufak bir nazım bile geçmiyor!"
Ups. Kavga var.

"Afiyet olsun efendim. Başka bir şey?"diye sordum kavgasını bölerek.

"Yok."diye cırladı.

Eyvallah.

Geri döndüğümde Ensar yoktu. Tezgaha kolumu yasladım ve onları izlemeye başladım. Zengin oldukları halde mutlu değillerdi. Bu hallerine acımıştım.
Şımaracak kadar değil ama açlıktan ölmeyecek kadar paran olmalıydı bence. Bunların ki, herşeyi elde ettikleri için, bir amaçları olmadığından mutlu olamamaktı.

Kafamı iki yana sallayıp zengin fakir edebiyatı yapmayı bıraktım.
Tabi yinede ön yargılı olmamak lazımdı. Telefonum çalmaya başlayınca göz hapsinden çıktım.
Arayan annemdi ve ben otomatikmen paniklemiştim.
Lavabonın yolunu tuttum ve giderken yanımdan geçen Ensar'a, bir dakika işareti yaptım.

"Efendim anne?"

"Zeynep baban geldi! Seni soruyor hemen eve gel !"

"Annecim tamam bi sakin ol! Uyuyo deseydin ya?"

"Dedim! Birden odana daldı ! Hemen gel bak korkuyorum! Deli gibi kudurdu!"

"Anne tamam sen sakin ol ! Ben gelince halledeceğim. Sen sadece, ben odasında biliyordum de. Tamam mı?!"

"Ta..tamam acele et!"

Anneme vurma ihtimali aklıma gelince birden elim ayağım titremişti. Hızla Ensar'ın yanına koştum ve birine çarpmamla kendimi yerde buldum.
"Önüne baksana!"diye bağırdı bir adam.
Kim olduğuna bile bakmadan köstekleyerek yerimden kalktım ve Ensar'ın yanına ulaştım.

"Ensar benim eve gitmem lazım." dedim telaşla.

"İşe geleli iki saat oldu. Mesai ortası olmaz."

"Bak acil olmasa inan gitmem. Beni idâre etsen?"

"Ben idâre ederim de, Patron eder mi bilm.."

"Sen edersen patrona gerek kalmaz. Bak yalvarırım babam geldi eve."

"Akşamı bekleyemeyecek kadar çok mu özledin?" dedi gülerek.

Şuan da ona açıklama yapamazdım.

"Bak öyle bir şey değil. Anlatırım gelince." dedim ve hızla aşağı çıkışa indim.
Hayır niye anlatıyorsam ona?

Kapıdan koşarak hızla çıkmıştım ki, ani bir fren sesiyle kafamı sağa çevirdim.
Fakat karşıdan gelen arabadan kaçmaya, zamanım yetmemişti.

Eğer yazdığım bölümleri okuyorsan  yorum yapmayı, beğendiysende vote vermeyi unutma :) teşekkür ederim. Saygılar...

HİÇHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin