8. Bölüm

60 2 0
                                    


Nasıl buldunuz yeni isim ve yeni kapağı?😋😋😋yorumlarınızı bekliyorum...
Biliyorum bölüm çok geç geldi, hem de acayip geç. Ama teog'un bitmesini bekledim. Çünkü aranızda benim gibi çalışırken yeni bölüm yazısını görünce çalışmayı bırakıp okuyanlar olabilir😊
Bu yüzden inşallah beni mazur görürüsünüz. Tamam çok konuştum, iyi okumalar♥️♥️♥️
Seviliyorsunuz💜💜💜

****

Bir ormandaydım. Sessizliğin hüküm sürdüğü bir orman. Çıkış yolunun olmadığı, hapishaneden farksız bir orman. Her yer karanlığın esiri olmuş gibi görünüyordu. Sanki elini uzatsan seni içine çekecek ve karanlığında boğacaktı. Burasının neresi olduğu ve buraya nasıl geldiğim merak konusuydu. Tek bildiğim buradan çıkmak ve evime dönmek istediğimdi. Etrafıma bakınarak yürümeye başladım. Her adım atışımda yerde kurumuş olan yapraklar ses çıkarıyordu. Üzerimdeki beyaz elbisenin ise uçları çoktan çamura bulanmıştı. Yürümeye devam ederken kaybolduğumu düşünüyordum. Ama hislerim bana doğru yolda olduğumu, devam etmemi söylüyordu. Biraz daha yürüdükten sonra pes etmiştim. Kaybolduğumu kabul etmek zorundayım.

"Umut!" Ağaçların arasından ismimi duymamla etrafıma bakınmaya başladım. Görünürde kimse yoktu. Belki de hayal gücümün bir oyunuydu. "Umut!" Yine aynı ses. Ve görünürde kimse yok. Kendi etrafımda daireler çizerken düşüp düşmemek umrumda bile değildi.

"Sen kimsin?!" Sesim kısılana kadar bağırmıştım. Sesim etrafta yankı yaparken karşı taraftan gelecek cevabı bekliyordum. Ama hiçbir şey demedi. "Kimsin?!" Rüzgarın uğultusundan başka hiçbir ses yoktu. Ve aniden duyulan o kahkaha. İçtenlikten uzaktı, alay barındırıyordu.

"Hâlâ anlayamadın mı?" Uzun bir sessizlik oldu. Ne ben cevap verdim, ne o sözüne devam etti. Arkadan yaprakların çatırtısını duymamla refleks olarak arkama döndüm. Ama kimse yoktu. Geri geri adım atarken ayağım kaydı. Yaprakların üstüne düşmeyi beklerken, kaslı kolların bedenime sarılmasıyla düşmekten son anda kurtulmuştum. Dengemi sağladığımda beni tutan kaslı kolların sahibine baktım.

"Demir?" Onun burada ne işi vardı? Buraya nasıl gelmişti? Ve daha birçok soru kafamı kurcalıyordu. Kollarından kurtulmaya çalıştığımda izin vermemişti. Kafamdaki sorular cevaplanmayı beklerken, hislerim aradığım cevapların Demir'de olduğunu söylüyordu. "Burası neresi? Buraya nasıl geldik?" Fısıldayarak söyleyemiştim. Sanki etrafımda insanlar vardı ve ben duymalarını istemediğim bir şey söylüyor gibiydim. Demir cevap vermek yerine yavaşça kulağıma doğru eğildi. Arkamda olduğu için tam olarak ne yaptığını kestiremiyordum. Ve bu tedirgin olmama neden oluyordu.

"Gerçekleri öğrenme vaktin geldi." Söylediği sözler afallamamı sağlamıştı. Ne gerçeği? Hangi gerçeklerden bahsediyordu anlamıyordum. Kafamı iyice karıştırmıştı.

"Hangi gerçekleri?" Belimdeki eller yavaşça ağırlığını üzerimden çekerek kayboldu. Arkamı döndüğümde Demir'in artık orada olmadığını görmüştüm. Kaybolmuştu. Ne yani sorumu cevapsız mı bırakacaktı? Bu kadar mıydı? Kafamı karıştırıp sonra da hiçbir şey olmamış gibi çekip gidecek miydi? Buna izin veremezdim. "Geri gel! Hangi gerçeklerden bahsediyorsun?!" Bağırışlarım ormanda yankılanırken kendi sesimden başka ses yoktu artık. Yalnızlığımla başbaşaydım. Ve sonra Demir'in, ağaçların arasından gelen o ürkütücü sesi.

"Öğreneceksin...yakında!"

Yataktan aniden sıçrayarak uyandım. Kalbim göğüsümden çıkarcasına atıyordu. Yüzümden damla damla terler akıyordu. Tüm bu gördüklerim rüya mıydı yani? Demir'in sözleri beynimde yankılanıyordu. Gerçekleri öğrenme vaktin geldi demişti. Kafamdaki düşüncelerden uzaklaşıp etrafıma bakınmaya başladım. Evimde değildim. Benim küçük, beyaz duvarlı odamın aksine, bu odada siyah ve beyaz birlikte hüküm sürüyordu. Ayaklarımı yataktan sarkıtıp bir süre odayı inceledim. Siyah perdeler, beyaz duvarlar, beyaz yatak örtüsü ve siyah renkte bir boy aynası vardı. Kapının açılma sesi tüm odayı doldururken bakışlarımı odadan, kapıya doğru çevirdim.

Tut SözünüHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin