5

69 27 0
                                    

Yanmak için ateş mi gerekli ?
Oysa her an yanar için değil mi?
Hayat buysa üstü kalsın diye bağırmak istedik.

Kelimelerin arkasına saklanıp dilin işlevini yitirdiği yitik cümlelerdik.

Her gün daha acımasızca tanıştık bu küçük dünyayla 'Her şey güzel olacak ' diyenlere en büyük tepkiydik...

Beni çekiştirmesene dayanamayıp "Dur!" diye bağırdım.

Aniden durunca bana döndü ve gözlerinde anlam veremediğim bir ifadeyle bana baktı bir şeyler söylemek istiyordu fakat ona engel olan görünmez bariyerler vardı sanki, söylese onalara çarpacaktı yok olmayıp yaralanacaktı.

Yağmurda öylece durmuş şemsiye yağmurun bizi islatmasina kalkan olmuştu , ama bi sorun vardı zaten ıslanmıştım yeterince , omuzları geniş olduğu için deri çeketi ıslanıyordu sokak lambasının soluk ışığı yağmurun dansını gözler önüne seriyordu.

Islanmamak için yakınlaşan bedenlerimiz düşüncelerime ihanet ediyordu. Toprak kokuyordu yada benim bedenim toprağı istiyordu.

Düşüncelerimin gittiği nokta beni ürkütüyordu. Gözlerimi ellerime indirip soğuktan moraran parlaklarımı inceledim.

Böyle olmamalıydı diye geçirdim içimden kötü de olsa devam etmeliydim o basit sıradan hayatıma.
Kim bilir belkide ağlayan bendim de yağmur bahanemdi.

Öylece o bana,  ben ona bakıyordum sanki konuşsak tüm dünya birden bağırıp sesimizi kısacaktı . Bir şey diyemedik belki de konuşan gözlerimizdi .

Saçma bulduğum çoğu şey mantıklı geliyordu artık.
Hayat acımasız değildi hayatı acımasız yapan biz insanlardık.

Bencildik asla kimseyi düşünmezdik sevdiğimizi söyler bi kaç gün sonra unuturduk .

Peki farkımız neydi ?
Duygularımız aynıydı ağlamak üzülmekti gülmek mutlu olmak.

Kaç dakika öylece durduk bilmiyorum ama artık soğuktan titremeye başlamıştım.

O da fark etmiş olacak ki üstünde ki çeketi çıkarıp üstüme geçirdi normal hayatta çoğu kişi bu duruma romantik diyebilirdi ama bana göre değildi.

Üstünde sadece tişörtle kalmış bana bakıyordu.

Siyah şemsiyeyi elime uzatıp

" Kendine acımayı bırak artık şimdi gidecek bir yerin varsa git. " derin bir nefes aldı ve gökyüzüne baktı yağmur yüzünü islatiyordu .

Elini ensesine götürüp tekrar konuştu.
" Dışarıdan bakıldığı kadar güçlü değilsin değil mi ? Şu an seni bırakıp gidebilirim inan umrumda değilsin . Kalmamın tek nedeni bana birini hatırlatıyorsun !".

Birden yüzüme öfkeyle baktı " Bakma bana öyle ". Sesi acı çekiyor gibiydi.

Sesim titreyerek " N-nasıl bakıyorum ?" Bu ses benden mi çıkmıştı güçsüz ve savunmasız hissediyorsum.

Bir adım atıp yanıma yaklaştı yüzü yakından daha güzel görünüyordu.

" Böyle her an ölmek istiyor gibi !"

Ben ölmek istemiyordum belki düşüncelerim istemiyordu ama bedenim istiyordu beynim bu yenilgiyi kabullenemeyen tek savaşçıydı .
Yaralanmış ve kan kaybediyordu.

İntihar bana göre degildi ruhumun ne cennette yeri olurdu nede cehennemde bu düşünce irkilmeme sebep oldu.

" Ben asla intiharı düşünmem , ruhum ölü olabilir ama bedenim hâlâ yaşıyor ve asla pes etmem , yaşamak istediklerim var benim".

Evet hayellerim vardı bütün insanlar gibi yaşamam gerekiyordu hemen pes edemezdim doğama aykırıydı bu durum.

Sanki beni hırslandırmak için söylemişti o sözleri , çünkü yüzüne baktığımda memnun bir ifade vardı suratında .

Dövmeli eli bileğimi kavradı ve oyuncak bir bebekmisim gibi onu takip ettim.
Diğer elimde şemsiye ıslak olmama rağmen şemsiye tutmak ne kadar mantıklıydı.
Bana bakan insanların farkındaydım ama şuan onları takamazdım.

Eve girmiş üstümü değiştirmiştim yine onun verdiği kiyafetlerle oturuyordum.
Duştan gelen seslere bakılırsa duş alıyordu bende alsam hiç fena olmazdı.
İki gündür yağmurda ıslanan saçlarım bana rahatsızlık veriyordu.

Kısa bir süre sonra altında açık renk bi kotla üstünde hiç bir şey olmadan karşımda dikildi bedeninden akan su onu daha bir etkileyici kılıyordu. Sol omzunda bıçak yarası gibi bir şey vardı ama eskiydi sadece iz kalmıştı.

Elindeki siyah havluyla saçını kurutmasina baktım.
Ne yapıyordum ben onu izleyemezdim anında gözlerimi ellerime diktim .

"Çok mu acıktın ? Yiyecek gibi bakıyorsun". Dediği şey tüm sinirimi altüst etmişti.

Birden ayağa kalkıp ona " Çıplak gezen sensin aç olan ben miyim? " diye cırladım.

Anında elleri kulağına gitti.
Sesim beni bile rahatsız etmişti .

"Bana bak küçük hanım bir ben çıplak değilim iki burası benim evim, isteğim gibi gezerim".

Anında karşılık verdim " Bir ben küçük değilim 19 yaşındayım iki evin diye çıplak gezemezsin en azından ben varken".

Dudakları hafif gülümser gibi oldu sonra anında eski haline geri döndü.

"Haklısın sanırım 19 yaş baya büyük sana göre . Hem sen yaşı olgunluk sananlardansın demi?"

"Hayır değilim olgunluk yaşla ilgili değil yaşananlarla ilgili ve sen benim ne yaşandığımı bilemezsin."

Bilemezdi tabi yabancı biriydi işte ona anlatamazdım , üstelik yaşananlar kısaca anlatıldığında basitleşirdi .
Tıpkı bir kitabı gunlerce okuyup özetini çıkarmak gibi.

"Ne yaşamış olabilirsin ki ? Her insan üzülür hayat ona acımasız davranır sanar ama benden sana bir tavsiye hayat acımasızsa sen daha acımasız olacaksın".

Durdu nefes aldı gözlerinden bir anlık duygu karmaşası geçti ardından devam etti.

"Her türlü senden büyüğüm küçük hanım hem yaşımla hemde yaşadıklarımla."

Belki de haklıydı içimdeki merak alevlenmişti bir anda ne yaşamış olabilirdi ki ?

Yaşı o kadar büyük değildi en fazla 25 veya 26 ama çoğu yaşıtına göre olgun görünüyordu.

Kulağıma telefon melodisi geldi . Bana bakarak elini cebine attı ve anında kaşları çatıldı.

Telefonu kulağına götürüp bir süre dinledi ardından " Geliyorum efendim tamam " diyip bana bir şey demeden odasına gitti hangi ara giyinmişti bilmiyorum ama karşımda durmuş çektini giyiyordu .

Bana bakıp "ben çıkıyorum ev sana emeanet sende eve ". Dedi .

Ben sadece başımı salladım.
Yine merak etmiştim acaba bu efendim dediği kişi kimdi ?

Merhaba arkadaşlar ilk defa yazıyorum umarım beğenirsiniz. Hatalarım varsa lütfen yazın fikirlerinize ihtiyacım var :)

Reset Unutulan #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin