Zühre ne diyeceğini bilmez bir hâlde öylece ayakta dikiliyordu ki nenem:
-Ne değişik bişesin sen öyle, geç bakayum hauraya,op bakayum elumi dedi ve elini uzattı Zühre öpüp başına götürdüğünde ise içeri geçmesi için yol verdi.
Onlar içeri geçerken durup öylece arkalarından gidişlerini seyrettim. Ne kadar da yakışıyordu evimize böyle lanet olsun seviyordum ki. İşte en kötü olan da buydu ya neyse...
Salona geçip oturduğumuzda yaşlı kurt baştan aşağıya Kızıl şeytanı süzdü bir şeytan da kendisiydi bir şeylerin farkındaydı ama konduramıyordu. Yalnız kaldığımızda beni mutlaka sorgulayacak eminim, bense ne diyeceğimi bilmiyorum.
- Sen ne değişuk bir şeysun de bakayum bana nerden geldun, diyerek Zühre'ye döndü.
- Doğma büyüme İstanbul'luyum böyle Kızıl olmam annemleri şaşırtsa da benim doğumumda büyük halamın da kızıl olduğu ortaya çıkmış kısacası bir büyük halaya dayanıyor, dedi ve bacak bacak üstüne atarak oturdu.
Göz göze geldiğimizde bacaklarını işaret ederek indirmesini söyledim. Belli ki amacı buradan rahatça çekip gitmekti, aklı sıra neneme kendini beğendirmeyekcekti ama yemezler Böyle çekip gitmek yoktu. Önce hakkettiği cezayı çekecek sonra çekip gidecekti, ona yeteri kadar acı çektirmeye benim gücüm yetecek mi bilmiyorum, dayanabildiğim yere kadar giderdim ben de.
-Hau kiz istemesa belkida geleceğun yoğidi buralara, taktin kafayi o zillu kiza haboyle kiza arkadaşum deyisun, dedi gözlerimin içine şefkatle baktı, aynı anda gözlerime bakan bir kişi daha vardı o yeşillerde kaybolmak istesem de aldırış etmedim, o da o zillinin kendisi olduğunun farkındaydı.
-Tamam nenem bak bakalim bu kız gelin olur mu sen evet dersen alirız onu, dediğimde çalan zil dikkatleri dağıttı, yavaşça yerimden kalktım ve kapıya doğru yürüdüm aynı sakinlikle kapıyı açtım ve çocukluk arkadaşım Aliye ile karşılaştım. Ne zaman buraya gelsem geldiğimi duyup geliyordu duygularından şüphelenmiyorum desem yalan olurdu sanırım biraz da gönlü bende vardı ama o benim için kardeşten farksızdı.
-Hoşgeldin Aybars diyerek gülümsedi, aynı gülümseme ile karşılık verdim ben de.
-Hoş bulduk gel içeri, dedim ve içeri geçmesi için yol verdim, Zuhre'yi gördüğünde önce bir duraksadı ardından nenemin elini öptü ve tekli koltuğa geçip oturdu.
-Aliye kizum bi çay koy ucağa ama hau kiza kahve getur, bacak bacak üstüne atinca kahve iyi gider, diyerek Zühre'nin bacak bacak üstüne atmasının yanlış olduğunu küçük bir taş atarak ima etti.
-Hemen koyuyorum Saadet babane diyerek mutfakta tıkırtılar çıkartan Fadime teyzenin yanına gitti. Zühre ise inadına bacağını indirmedi ve sinsi sinsi yüzüme baktı, bunun üzerine sinir bozucu bir şekilde:
-O Nasıl davranması gerektiğini bilmiyor nenem az yol yordam öğret diye getirdim onu buraya cahil işte. Ne yaparsın, dedim ve aynı sinsilik ile gözlerine baktım işte tam doksana atılan bir goldü. Kızgın gözlerini çoktan üzerime dikmişti.
-Tabii çok haklısınız o kadar cahilim ki ben, ne yaparsınız biraz uğraştıracağım sizi de öğretirken ama en büyük yazık bu laz oğluna çünkü elimden çekeceği var, diyerek meydan okumasına nenem gülümseyerek karşılık verdi.
-Eyi gelun olir senden kizil kafa, yakuşturdum ben sizu, sen hakkundan gelirsin bu uşağun.
- Hiç gözün arkada kalmasın neneciğim öyle bir hakkından geleceğim ki kendine soracak neye uğradığını, anladığında ise parmağımın ucunda onu döndürüyor olacağım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Laz Oğli
General FictionGenç adam yemin ediyordu, hemde bağıra çağıra; "Bir gün bu sabrım bitip tükenecek! Bir gün bu sessizIiğim sona erecek! İşte o gün geIdiğinde benim içimi yakan çok acı hesap verecek!" Genç kız ilkez korkuyu iliklerine kadar hissediyordu, çünkü gen...