O akşam
Kendimi o kadar çok yorulmuş hissediyordum ki kalkacak halim bile yoktu. Bir banka oturdum. Bavulumu bankın üstüne koyarak uyudum. Bir saat kadar uyuduktan sonra iki veya üç adam geldi. Biri beni kucağına aldı. Diğeri ise çantamı aldı. O kadar halsizdim ki kalkıp beni nereye götürdüklerini soramadım bile. Her halde beni uyuyabileceğim bir yere götürecekler diye düşünerek bir şey demedim.
Biraz yürüdükten sonra beni yumuşak bir yere koydular. Bende keyifle orada uyudum. Yorgun olmasaydım kalkardım. Sabah kalkınca hallederim diye düşünerek uyudum. Sabah kalktığımda saat 9:00'ı geçiyordu. Önce kafamı kaldırarak etrafa baktım. Etraf çok değişik kokuyordu. Üstümü düzeltip dışarı çıktım. Bir sürü insan etrafta işlerini yapmak için koşturuyordu. Yada ben öyle düşünüyordum. Belkide gidecekleri yer çok değişik bir yerde olabilirdi.
Benim yaşlarımda bir çocuk gelerek önümde durdu ve beni süzdü ve:
--Hey! Sen yeni kız olmalısın.
Çok pis kokuyordu. Ondan iğrenmiştim. Onun yanından uzaklaştım. Merdivenlerden aşşağıya indim. Aşşağıda kafeterya vardı. Karnım gurulduyordu ve çok acıkmıştım. Yemeklerin yanına giderek ne var diye baktım. Ama sadece patates vardı. Bu kadar mı? Yemekde denmezdi zaten ona. Kendimi farkettirmeden oradan uzaklaşmaya çalıştım ama nafile. Yine o çocuk gelerek önümü kesti.
--Az önce ben kime dedim. Seninle konuşuyordum. Kendimle değil. Bak akıllı ol yoksa kötü olur.
--Ne yaparsın?
--Bakıyorum azında iyi laf yapıyo.
--Evet yapıyo. Çekil önümden.
Onu iterek uzaklaştım. Beni koydukları odaya çıkarak bavulumu odada aramaya başladım. Hiçbir yerde yoktu. İşte bu benim canımı çok sıkmıştı. Odadan çıkarak etrafa baktım ve:
--Heyyy! Herkez buraya baksın. Benim bavulum nerede?
Bağırdıktan sonra herkez bana dönmüş bön bön bakıyordu. Çıt çıkaran yoktu. Korkarak:
--Bir şey yok işinize dönün.
Az önceki adam geldi yine.
--Ne bağırıyorsun. Burası öyle kafana takınca birilerini rahatsız edebileceğin yer değil. Gir odaya.
Çocuktan korkarak içeriye girdim. Kafama takılan bir şey vardı neden bağırabileceğim bir yer değil burası.
--Bavulun bizde. Neden onu arıyorsun? Nede olsa artık burada kalacaksın. Bize katkın olsun dimi. Bir kaç elbiseni aldık o kadar.
--Neden mi arıyorum? Hah acaba benim olduğu için olmasın. Bana hemen onu geri ver. Vermezsen seni... seni... döverim. Tamam mı?
--Ufak at da civ civler yesin. Dövermiş.
--Bavulum nerede? Nerede dedim sana.
--Beni izle.
Arkasından gittim. Değişik yerlerden geçerek bir odanın önüne geldik. Odanın kapısını açmadan bile kötü kokular gelmeye başlamıştı. Bu ilk defa kokladığım bi koku değildi sanki. Haa harırladım. Babam olacak o adamın içtiği içkinin kokusuydu bu.
--Sen burada bekle.
--Neden? Beklersem vermezsin biliyorum.
--Madem beklemek istemiyorsun gir o zaman içeri. Pişman olursun ama demedi deme.
Kapıyı açtı ve içeri girdik. İçeride tavla , okey oynayan ve içki içen adamlar vardı. Zaten anlamalıydım buranın böyle bir yer olduğunu. Yine adamın arkasından yürüdüm. Herkez bana bakıyordu. Çok utandım. Bavulumu bir masanın altından çıkarttı. Ama neredeyse elbiselerimin yarısı yoktu.
--Elbiselerimin geri kalanı nerede? Ne yaptınız onlara? Hem en sevdiğim penyeyi de almışsınız.
Onu bana annem ilk defa doğum günümü hatırlayıp almıştı.
--Ne olacak etrafına bakınca birazcık anlaman gerekirdi.
--Ne onları neden giyiyorlar? Size hiç anneniz babanız öğretmedi mi başkasının eşyası izinsiz alınmaz.
--Bak istediğini de. İstersen say söv. Ama anne ve babadan bahsetme. Bazımızın ebeveyini bizi sokağa bıraktı bazımızınki ise öldü.
--Özür dilerim. Neyse onlar sizde kalabilir.
Diyerek odadan çıktım.
--Hey hey! Nereye buradan öylece çıkabilirsin mi zannettin. Sandığın kadar kolay değil. İlk önce patrona sorman gerek.
Ah bide şu patron parçası mı çıktı başıma. Bide başını onunla yak.
--Nerede şu patron.
--Yani kararlısın çıkacan ve bizim patronu ikna etcen. Güldürme.
Bana kahkayşa gülüyordu. Bunda ne vardı ki. Sadece patronun yanına gidip çıkmak isteyecektim. Onu izlememi söyleyerek beni patron denilen adama götürdü. Kapısında iki tane iri yarı adam vardı.
--Ya da ... Ben vazgeçtim. Böyle iyiyim. Belki daha sonra denerim. Ama beni geldiğimiz yere bırakır mısın rica etsem.
--Ne o korktun mu? Biliyordum böyle olacağını. Tamam bırakırım. Yani ne yapacağını biliyosun takip et.
Yine ve yine onu takip ediyordum ama bu sefer beni daha değişik bir yoldan götürdü. Yaniki kestirme olacakmış. Bence dahada uzadı yolumuz ama ben bilemem tabi.
--Buradan dikkatli geç her an araba çıkabilir. Buradan geçen arabalar genelde çok hızlı olurlar.
--He he tamam.
Bir anda sanki hani vardır ya bazı insanlar beyaz ışığı mı gördün derler işte sanki o ışık gibi bir şey bana doğru geliyordu. Bi an durup ışığa doğru baktıktan sonra o şeyin araba olduğunu fark ettim. Beni uyarmıştı. Sanki bir trambolindeymişcesine arabanın üstünde sektim. Ve en son o gizemli ve hep takip ettiğim çocuğun endişeli yüzünü gördüm...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BANA GÜLMEYİ ÖĞRET
Novela JuvenilHerkezin hayatı birbirine benzemez aynı benimki gibi... Benim hayatımda gülmek yok. Onun yerine ağlamak var. Ama ben hayatımın bir gün değişeceğine inanıyorum. Ve bunu sadece "O" yapabilir.