Gözlerimi açtığımda sonunda o pis yerden kurtulmuştum ama daha kötü bir yerdeydim hastanede. Üstümde hasta kıyafeti bende tabi ameliyattan yeni çıkmıştım. Kafamı biraz öne eğerek yanımda biri var mı diye baktım. O çocuk vardı. Benim gözlerimi açtığımı görünce odadan çıkarak:
--Doktor bey, gözlerini açtı! diye bağırdı.
Bir doktorla yanıma geldi. Doktor elinde birkaç sayfadan oluşan dosyayla geldi. Benim durumuma bakıp dosyaya not ediyordu.işlem bitince:
--Artık durumu iyi. Yarın taburcu olabilirsin.
--Teşekkürler doktor bey.
Doktor gittikten sonra bana yaklaştı. Biraz kaşları çatıktı ama sanki içten içe bana acıyordu.
--Ben sana dikkat et demedim mi? Neden beni dinlemedin? Ya sana bir şey olsaydı. Ben o zaman yanmıştım. Patrona ne derdim aonra. Getirdiğin kızı öldürdüm mü?
--Patronundan o kadar mı korkuyorsun? Nasıl biri ki bak merak ettim.
--Sorun o mu. Neden karşıdan karşıya geçerken dikkat etmedin.
--Bilmem. Belki ölmek istemişimdir.
--Eğleniyor musun şu an benimle. Neyae bunları sonra konuşuruz. Uyu sabah senin için daha korkunç olacak. Bari şimdi rahat ol.
Sabah içeri giren hemşirenin kapı sesiyle uyandım. Gülümseyerek bana doğru geldi. Serumu çılarttı ve giyinmem için odayı gösterdi. Giyinip geldiğimde uyanmışdı. Hastaneden çıkarak oraya doğru gitmeye başladık.
--Hey sana bir şey diyecem ama kızma.
--Ne? Yine ne diycen.
--Sen buraya benim bavulumu getirsen bende buradan kendi yoluma gitsem sende kendi yoluna gitsen olur mu?
--Ne kadar akıllısın hiç aklıma gelmemişti. Bak söylediğin iyi oldu. Tabikide olmaz benimle gel sakın kaçmaya çalışma.
--Uff tamam tamam geliyorum. Ama yapsan ne olurdu sanki.
--Mız mızlanma.
Yine ordaydım. Burada çok az kaldım ama nedense çok pis bir yermiş gibi geliyordu. Beni önce şu patron denen adamın yanına götürecekmiş. Görelim bakalım nasıl bir adammış. Yine kapısına geldik ama bu sefer daha kalıplı iki adam vardı. Yutkundum ve çocuk kapıyı açtı. Büyük bir masa vardı. Patron denen adamın masasıydı herhalde. Ama neden sandalyesi tersti. Herhalde kandini filmde zannetti.
--Patron dün sabah getirilen koz burada getirdim.
--Tamam Yağız sen çıkabilirsin. O kalsın.
--Tamam.
Demek ki o gizemli çocuğun adı Yağız'mış. Ona göre değişik bir isim. Yağız dışarı çıkınca patron koltuğunu bana doğru döndürdü. Göbekli orta boylu bir adamdı. Fazlada korktuğum gibi çıkmadı.
--Güzel bayan ismin ne bakalım.
--Azra.
--Azra demek. Azracım sende artık bizden biri oldun. Bizim gibi yaşıycaksın, bizim gibi iş yapacaksın.
--Neden sizin gibi yaşamam gerekmiyor. İstemiyorumda hem.
--İstesende istemesende bu böyle. Benim sınırlarım içerisine giren insanlar bir daha çıkamaz sana bunları söylemediler mi? Nede olsa seninde buradaki herkez gibi ailen yok.
--Var benim ailem bi kere tamam mı? Bırada kalmıycam.
--Ailen var madem niye banklarda yatıyorsun. Kandırma beni. Ben ne dersem onu yapacaksın. Kızdırma yoksa kötü olur.
--Ne dedim ki kızmanıza gerek yok. Şimdi çıkabilir miyim peki.
--Hayır. Hey, kapıdakiler içeri girin!
--Evet efendim.
--Bu kızı odasına götürün. Kaçmasına izin vermeyin.
--Tamam.
Kapıda bekleyen adamlardan biri geldi ve kolumdan tutarak beni sürükledi. Yağız hala kapıda bekliyordu. Ben çıkınca bana doğru baktı. Hiçde iyi geçtiğini anlamış olmalı ki bana ümitsizce bakıyordu. Odama götürüp yatağıma doğru itti. Kapıyı kilitleyip çıltı. İşte tüm ümidim şimdi kaybolmuştu. Artık kapana kısıldım. Etrafa baktım sadece bir cam vardı. Yaklaşarak yüksekliğine baktım. Epeyce yüksekti. Oradan atlayamazdımda.
Aklıma çok iyi bir fikir gelmişti. Bunun için kıyafetlerimi feda etmem gerekti. Yeni kıyafet giyip diğerlerinin kollarını ve bacaklarını birbirine bağladım. En sonda çarşafı bağladım. Pencereye yakın bir çıkıntıya çarşafın ucunu geçirdim. Korkarak oradan indim. Artık özgürdüm.
Birden arkamdan "koşun kaçıyor" seslerigelmeye başladı. Kim kaçıyor diye bakmak için arkamı döndüğümde bana doğru koşan bir grup erkeğin olduğunu fark ettim. Herhalde anlamışlardı benim kaçmaya çalıştığımı. Tek çözüm koşmaktı. Koşmadada çok iyiyim çünkü lüçükken koşu yarışından ödül almıştım hemde 1 kere değil.
Koimaktan artık çok yoruldum. Çildimden ter yerine su akıyormuş gibi geldi ama vazgeçemezdim. Tekrardan ayağa kalkarak koştum. O anda bir dıvarın arkasından Yağız çıkarak bana gel işareti yapıyordu. Ona doğru koştum. Sanki o an Yağıza değilde kuruyucu meleğime doğru koşuyormuş gibi oldu. O bana çok cana yakın biri gibi geliyordu. Yanına gittiğimde:
--Benim kaçtığımı biliyor muydun?
--Hayır. Tesadüfen gördüm ve kurtarmam gerektiğimi düşündüm. Çok çaresiz gözüküyordun.
--Özür dilerim başına çok iş aştım. İlk önce hastane ve şimdide bu.
--Önemli değil. Ama neden kaçıyorsun ki. Onlar sana yatacak yer ve yiyecek yemek veriyorlar. Sorun ne ki.
--Anlamıyorsun. Onlar onların gibi olmamı istiyor. Benide kendileri gibi yapacaklar. Ama ben-
Bi anda sözümü bile bitirmeme izin vermeden beni kendine doğru çekti ve:
--Sessiz ol bu tarafa doğru geliyorlar.
Birbirimize çok yakındık. Ve onlar gittikten sonra kenara çekildim. Çok utanmıştım ama neden? Bende bilmiyorum. İlk defa kalbim bu kadar hızlı çarpıyordu. Defalarca dur dememe ramen durmadan öylece atıyordu. İlk defa böyle hissediyordum. İlk defa ... İlk defa ... İlk defa ...

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BANA GÜLMEYİ ÖĞRET
Novela JuvenilHerkezin hayatı birbirine benzemez aynı benimki gibi... Benim hayatımda gülmek yok. Onun yerine ağlamak var. Ama ben hayatımın bir gün değişeceğine inanıyorum. Ve bunu sadece "O" yapabilir.