O salak Ares kızıyla kavgam sırasında annem beni sahiplenmişti. En azından Lucy'nin söylediği şey buydu.
Sonra herkes önümde diz çöktü. Hatta o aptal Ares çocukları bile.
"Hekate," dedi Lucy. "Yeraltının hanımı, ölülerin yol göstericisi, Sis'in leydisi. Selam olsun sana Lauren Greene. Büyü Tanrıçasının kızı."
Sonra hiçbir olmamış gibi herkes ayağa kalktı. Lucy beni masaların en ucundaki masaya yönlendirdi. Orada iki kız, iki erkek oturuyordu.
"Merhaba," dedi oğlanlardan biri. Uzun boylu ve esmerdi. Sert yüz hatlarına sahipti ama sevimli görünüyordu. Elini uzattı. "Daniel Humphrey. Hekate kulübesi başdanışmanıyım."
Elini sıktım. "Lauren Greene."
"Evet," dedi otururken. "Gelir gelmez meşhur oldun."
"Bayağı bir gürültü yaptım galiba."
"Genelde birçok melez peşine koca bir cehennem tazısı takarak gelmez," dedi diğer oğlan. "Joseph."
"Memnun oldum," dedim.
"Ben de Laisy," dedi kumral kız. Saçlarını iki yandan örmüştü. Benim yaşlarımda görünüyordu.
"Suzan," dedi diğer kız. "Hekate kulübesine hoş geldin."
"Hoş bulduk," dedim. "Gerçi hala nereye geldiğimi tam olarak bilmiyorum ama..."
"Merak etme, alışırsın," dedi Daniel. "Ne yemek istersin?"
"Ne var?"
"Ne istersen," dedi Laisy. "Sadece düşünmen yeter."
"Nasıl yani?"
"Şöyle." Daniel beş saniye boyunca bana bakarak öylece kaldı. Sonrasında önüne bir tabak dolusu patates kızartması ve bir salkım dolusu üzüm geldi.
"Şu nimfalar," dedi. "Sürekli tabağıma üzüm koyuyorlar."
"Neler?"
"Nimfalar," dedi Daniel. "Doğa ruhları. Yemek servislerinde bize yardımcı olurlar."
"Anladım."
Bir ara gözüm yemekhanenin ortasındaki kamp ateşine takıldı. Kamptaki çocuklar, nimfaların önlerine koydukları tabaklarla beraber ateşe doğru gidiyor, yemeğin bir bölümünü ateşe atıyor ve yanışını izliyorlardı. Sonra da geri dönüp yerlerine oturuyorlardı. Lucy de onlardan biriydi. Elinde koca bir tabak pizza vardı ve yanındaki uzun boylu, siyah saçlı çocukla birlikte ateşe yürüdü ve ateşe birer parça pizza attılar. Sonra da geri dönüp yerlerine oturdular.
Başımı masaya döndüğümde nimfanın biri önüme bir tabak bırakmıştı. Üstünde oldukça iç açıcı görünen koca bir parça, ızgarada pişirilmiş et vardı, yanında da koca bir salkım üzüm.
"Hadi gel," dedi Daniel masadan kalkarken.
"Nereye?" diye sordum.
"Tanrılara adak adayacağız."
"Adak mı?"
"Bak," dedi ateşe doğru yürüyenleri göstererek. "Her akşam yemekten önce tanrılara adakta bulunuruz. Bu bizi sevmelerini ve öldürmeden önce bir kez daha düşünmelerini sağlıyor."
Yüzümdeki dehşet dolu ifadeyi görmüş olacak ki, gülmeye başladı. "Şaka yaptım. Hadi gel."Ateşin yanına giderken Joseph bana döndü. "Hangi tanrıya adakta bulunmak istiyorsan onu düşün. Ve ona dua et."
Bu iş pek aklıma yatmamıştı ama yine de onları takip ettim.
![](https://img.wattpad.com/cover/86176194-288-k53083.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ BELA
Fanfiction-Lauren- İnanın bana neler olduğunu ben de bilmiyorum. Bir anda kendimi, kendilerine "melez" diyen bir kamp dolusu çocuğun arasında buldum. Yarı insan, yarı tanrı mı? Yok artık! -Lucy- Bugüne kadar kampa gelen en baş belası kız olmalı. Clarisse bile...