Lucy, beni ve James'i herkesin önünde bir güzel azarladıktan sonra, herkese dağılmalarını söyledi ve hışımla arkasını dönüp Büyük Ev'e doğru gitti. Percy, Peter ve Piper da peşinden gitiler.
Geri kalan melezler de ikişerli üçerli şekilde, kendi aralarında fısıldaşarak kulübelere doğru gitmeye başladılar. O Jake denen çocuk da, kaşlarını çatarak bir süre bana baktıktan sonra, diğerlerinin peşinden yürüdü. Ortada bir tek ben, Daniel ve James kalmıştı.
James Lucy'nin 'Olimpos'a gelmeyeceksin' demesinden beri gözleri fal taşı gibi açılmış şekilde etrafına bakıyordu. Olanlara hala inanamıyormuş gibi bir hali vardı.
"James..." dedim usulca, ona doğru bir adım atarak. "Ben gerçekten çok-"
"Özür dileme," dedi James. Sesi boğuk çıkıyordu. Sanki kısa bir süreliğine nasıl konuşulacağını unutmuş gibiydi. "Senin bir suçun yok. Ben... Benim yüzümden oldu. Seni yalnız bırakmamalıydım."
"Hayır, ben-"
"Üstelik ateş yakma fikrini de aklına ben soktum," diye devam etti James. "Benim hatam. Özür dilerim."
"Hayır!" dedim endişeyle. "Senin hatan değildi. Sen gittikten sonra ateş yakmak geçiyordu aklımdan. Elimde de bir yaprak vardı. Ben-ben istemeden-"
"Dedim ya," dedi James, sözümü bir kez daha keserek. "Senin suçun yok. Hepsi benim hatam."
Sonra da tek kelime daha etmeme izin vermeden koşarak yanımdan uzaklaştı.
Onun arkasından bakakalmıştım. Nasıl böyle aptalca bir şey yapabilirdim? Aklımdan ne geçiyordu? Benim yüzümden James, çok gitmek istediği yer olan Olimpos'a gitme fırsatını kaçırdı. Ben ne yapacağım şimdi?
Orada öylece dikilmiş, aklımdan bunları geçirirken, Daniel omzuma dokundu. "Hadi, gel," dedi. "Kulübeye dönelim."
İki elini de omuzlarıma koydu ve beni yönlendirdi. O olmasa kulübeye bile tek başıma gidemez, olduğum yerde çakılıp kalırdım herhalde. James'e böyle bir şeyi nasıl yaptım ben? Hem de ne uğruna? Koca bir hiç!
Kulübenin kapısına vardığımızda Daniel elini kapı koluna uzattı ama sonra vazgeçti ve bana döndü. "Lauren?"
Başımı kaldırıp ona baktım.
"Bu senin suçun değil," dedi. "Hekate'nin çocukları, güçlerini keşfettikleri ilk zamanlarda biraz... Nasıl desem? Güçlerini pek kontrol edemezler. Beni kampa ilk geldiğimde görmeliydin. Felakettim."
"Ama benim gibi ormanın yarısını yakmamışsındır," dedim kısık sesle.
"Şey... Evet, ama bu senden daha iyiydim anlamına gelmez," diye devam etti Daniel. Bana cesaret aşılamaya çalışıyordu. "Merak etme, her şey düzelir."
"Umarım."
Kulübenin kapısını açtım ve içeri girdim. Joseph, Suzan ve Laisy kulübenin ortasında ayakta dikiliyor, biz içeri girmeden önce muhtemelen bir şey konuşuyorlardı. Ama biz içeri girince sustular.
"Lauren, iyi misin?" diye sordu Suzan.
Başımı aşağı yukarı salladım. Gidip en yakındaki yatağın üstüne oturdum. Çünkü bacaklarım, ağırlığımı daha fazla taşıyamayacaklardı.
"Neler oldu?" diye sordu Joseph.
Daniel derin bir soluk aldı. "Lauren yanlışlıkla ormanda bir yangın çıkarmış."
Bunu duyan üç kardeşim de aynı anda "Hiii!" dediler. "Nasıl olur?" diye sordu Laisy.
"Orası biraz karışık," dedi Daniel. "Ama sonuç olarak herkes iyi."
![](https://img.wattpad.com/cover/86176194-288-k53083.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ BELA
Fanfiction-Lauren- İnanın bana neler olduğunu ben de bilmiyorum. Bir anda kendimi, kendilerine "melez" diyen bir kamp dolusu çocuğun arasında buldum. Yarı insan, yarı tanrı mı? Yok artık! -Lucy- Bugüne kadar kampa gelen en baş belası kız olmalı. Clarisse bile...