Dumanlarını geldiği yöne doğru koşarken ağaçların arasından, aralarında Percy'nin de olduğu birkaç kişi çıktı. Percy yüzünde bir dehşet ifadesiyle bana baktı. Neler olduğunu anladığı belliydi. Ona bakar bakmaz ne yapmamız gerektiği konusunda sessiz bir anlaşma yaptık ve daha hızlı koşmaya başladık.
Yangının çıktığı yere yaklaştıkça yanan çalıların geniz yakan kokusu burnumda içeri dolmaya başlamıştı. Etrafımızı siyah dumanlar sarmaya başlamıştı. Kılıcımın hala elimde olduğunu fark ettim ve hemen onu saç tokasına dönüştürüp saçıma taktım ve elimi burnumla ağzıma kapattım.
"Hiçbir şey görünmüyor!" diye bağırdı Peter'ın sesi bir yerlerde.
Bir anda biri beni bileğimden yakaladı. Sonra Percy'nin sesi geldi. "Lucy! Su!"
Yangının çıktığı yere gelmiştik ve duman burada en yoğun halini almıştı. Genzime dolan yakıcı duman yüzünden gözlerim yaşardı ve öksürmeye başladım. bir adım daha attığımda bir şeye takıldım ve yüzü üstü yere kapaklandım.
"Lu-Lucy!" dedi Percy öksürerek.
İki el beni iki kolumdan tutarak kaldırdı. Takıldığım şeyi bir dal olduğunu sanmıştım ama sonra kot pantolon giyen bir çocuğun bacağı olduğunu anladım. Belli ki dumandan etkilenip bayılmıştı. Ama kim olduğuna bakacak vaktim yoktu. Benim de bayılmama az kalmıştı ama onun ve diğerlerinin boğulmasına engel olmalıydım.
"Percy!" diye bağırdım yutkunarak. "Nerdesin?"
Sol kolumu tutan el kolumu sıktı ve onun Percy olduğunu anladım. Dereden çok uzak olamazdık. Hemen odaklanmaya çalıştım ve suyun o serinletici hissini hissetmeye çalıştım. İçim bir anda ferahladı ve bir şeyler kıpır kıpır oldu. Midemin gerisinde bir çekilme hissettim. Ellerimi öne doğru uzattım. Percy de kolumu bıraktı. Büyük ihtimalle o da aynı şeyi yapıyordu.
Deredeki suya bana gelmesini emrettim. Hemen o anda içimde bir burkulma oldu. Ellerimi havaya kaldırdım. Suyun emirlerime uyup havaya yükseldiğini hissedebiliyordum. Sonra kollarımı kendime doğru çektim ve suyun olduğumuz yere gelmesini sağladım. Bir yandan da öksürmemek için kendime zor tutuyordum. Konsantrasyonumu kaybetmek istemiyordum.
Su gittikçe yakınlaştı ve tam üstümüzde durdu. Percy'yle aynı anda kollarımızı aşağıya indirdik ve iri su damlaları yağmur gibi üstümüze yağmaya başladı.
Biraz daha odaklandım ve suyun daha çabuk yağmasını sağladım. Suyun yağmur gibi yağmasına o kadar odaklanmıştım ki, kıyafetlerimin kuruması için odaklamanadım bile. Percy de ben de dakikalar içinde sırılsıklam olduk.
Yağmur çalıların üstüne kurşun gibi yağarken Percy'yle tek yapabildiğimiz orada dikilip suyun devamlılığını sağlamaktı. Alevler yavaş yavaş gözden kaybolurken kollarım yavaş yavaş sızlamaya başlamıştı. Enerjimin bedenimi terk ettiğini hissedebiliyordum.
En sonunda en küçük alev parçası da yağmur suyunun etkisiyle sönüp arkasında son bir duman bulutu bırakırken kendimi boş bir çuval gibi ormanın zeminine atıverdim. Percy de yanıma çöküverdi.
Siyah dumanlar artık olmadığı için görüşüm yavaş yavaş netleşiyordu. Yerde yatan bir değil, tam beş tane melez olduğunu gördüm. Az önce ayağına takıldığım melezin Jason olduğunu fark ettim. Göğüs zırhı hala üstündeydi ve mavi tüylü miğferi kafasının yanında duruyordu. Yağan yağmur yüzünden sırılsıklam olmuştu. Yerde yatan diğerlerinin de ondan bir farkı yoktu.
Hemen Jason'a doğru hamle ettim. Sol kolunu yakalayıp bileğinden nabzını kontrol ettim. Tanrılara şükür ki yaşıyordu. Sadece dumandan etkilenmiş gibi duruyordu. Percy'nin de yanımdan kalktığını ve ileride yatan meleze doğru sallanarak gittiğini gördüm.
Yerde yatan meleze baktığımda ilk önce gözüme dalgalı sarı saçlar takıldı. Annabeth'ti bu.
"Annabeth!" diye bağırdı Percy. Kızın başını kucağına koydu. "Annabeth! Gözlerini aç! Sakın ölme! Annabeth!"
"Sakin ol," dedi Robert. Diğer melezin başında dikiliyordu. "Hepsi yaşıyor. Sadece dumandan etkilenip bayılmışlar."
"Onları revire götürmeliyiz," dedim. "Percy! Hadi!"
Peter yanıma geldi ve Jason'ı göğüs zırhından kurtarmama yardım etti. Sonra da iki kolunun altına girerek onu kaldırdık. Percy de Annabeth'i kucağına aldı.
Robert ve sonradan olay yerine ulaşan diğer melezler kalan üç melezi toparladılar ve hep beraber düşe kalka revire doğru gitmeye başladık.
On beş dakika sonra beş yatakta yatan beş melez Apollon'un şifacıları tarafından tedavi ediliyordu. Percy ve ben de Annabeth'in odasındaydık.
"Sence yangın nasıl çıktı?" diye sordum Percy'ye usulca.
"Bilmiyorum," dedi Percy ruhsuz bir sesle.
"Percy," diye iç çektim. "Merak etme. Ona bir şey olmayacak. Kimseye olmayacak."
"Evet," diye araya girdi Will. "Sadece biraz duman solumuşlar hepsi bu. Yakında uyanırlar."
Percy bu açıklamaları yeterli bulmamış olacak ki, somurtarak oturmaya devam etti.
Ayağa kalktım. "Diğerlerine bir bakayım."
Annabeth'in odasından çıkıp sağ taraftaki odaya girdim. Piper Jason'ın yatağının başucuna oturmuş, erkek arkadaşının saçlarını okşuyordu.
"İyi mi?" diye sordum.
Piper bana döndü. "Peter iyi olacağını söyledi."
"Merak etme," dedim. "Annabeth de diğerleri de iyi olacak. Jason bundan daha kötü şeyleri de atlatmıştı."
Piper içini çekti. "Evet, sanırım haklısın."
Tam o sırada Peter odaya girdi. "Lucy?"
Peter'la beraber evin denize bakan cephesindeki balkona çıktık. Gidip ormana bir göz atmam gerek ama sanırım bu gece daha fazlasını kaldıramayacağım. Lexina ve kardeşleri ağaçları onarmak için ormandalar zaten. İşini da gayet iyi yapacağını bildiğim için için rahat.
"Kaç tane ağaca zarar gelmiş?" diye sordum Peter'a.
"Dört," dedi Peter. "Ama sen ve Percy tam zamanında müdahale ettiniz. Yoksa daha fazla ağaca sıçrayıp daha büyük zarar verebilirdi."
"Ölen nimfa yok, değil mi?"
"Hayır," dedi Peter hemen. "Endişelenme. Sadece yaralılar. Lexina onlara da yardım ediyor. Ağaçları iyileşince kendileri de iyileşecekler."
"Doğaya zarar gelmesinden nefret ediyorum," dedim.
"Doğa güçlerini kontrol etmek kolay değil." Peter gülümsedi ve elini omzuma attı. "Bugün çok çalıştın. Dinlenmeyi hak ettin."
Elimi onun beline koyup sıkıca sarıldım. "Evet, çok çalıştım ama gece daha bitmedi. Henüz yangının neden çıktığını bulamadım. Herhangi bir şey gören olmamış mı?"
Tam Peter hayır diyerek başını sallamıştı ki, Büyük Ev'in diğer tarafından bağırış sesleri gelmeye başladı. Piper ve Percy de sesler duyup dışarı çıktılar.
"Neler oluyor?" dedi Percy.
Omuz silktim ve yanlarından geçip içeri girdim ve evin diğer tarafına, merdivenlere doğru yürüdüm. "Melez Kampı Klasikleri. Aman olaysız gecemiz olmasın."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ BELA
Fanfiction-Lauren- İnanın bana neler olduğunu ben de bilmiyorum. Bir anda kendimi, kendilerine "melez" diyen bir kamp dolusu çocuğun arasında buldum. Yarı insan, yarı tanrı mı? Yok artık! -Lucy- Bugüne kadar kampa gelen en baş belası kız olmalı. Clarisse bile...