Lauren sahiplenilmenin şokunu üzerinden attıktan sonra gidip Hekate kulübesine oturdu.
Nimfalar herkesin yemeğini dağıttıktan sonra herkes sırayla kamp ateşinin başına gidip yemeklerinin bir kısmını ateşe attı ve tanrılara adakta bulundu.
Ben de tabağımı aldım ve ateşin başına gittim. Percy'yle beraber birer dilim pizzayı ateşe attık. İçimden babama dua ettim: Lütfen, baba. Bana bu sorumlulukları kaldırabilmek için güç ver. Bana yardım et.
Ateşten yükselen ve koklamaktan hiçbir zaman sıkılmayacağım o muhteşem kokuları içime çektim: vanilya, kakao, taze kır çiçekleri, yağmur kokusu.
Percy'yle beraber masamıza döndük ama diğer melezler aldığımız yeni karar doğrultusunda rastgele masalara dağılıp, diğer kulübeden arkadaşlarının yanına oturdular.
Tabağımı önüme koydum ve yeni kardeşlerinin direktifleri doğrultusunda tanrılara adakta bulunan Lauren'ı izlemeye başladım.
Tabağındaki bir salkım üzümü ateşe attıktan sonra bir süre ateşe baktı ve sonra kardeşleriyle beraber Hekate masasına geri döndü. Hekate masası yer değiştirmemişti. İki erkek, iki kız ve yeni kardeşleri Lauren'la birlikte oturuyorlardı.
Ama bizim masa için aynı şey söylemezdi. Kafamı diğer tarafa çevirdiğimde bizim masanın dolup taştığını gördüm.
Bu kararın en çok Jason ve Nico'ya yaradığı belliydi. Çünkü ikisi de kulübe masalarında yalnız oturuyorlardı. Ama şuan bizim masadaydılar. Aynı şekilde Piper da sevgilisinin yalnız bırakmamak ve Afrodit'in diğer kızlarından –özellikle de Draw'dan- kurtulmak için Poseidon masasına gelmişti. Ardından Annabeth gelip Percy'nin yanına oturdu. Poseidon masası düşündüğümden de genişti çünkü iki saniye sonra Leo, Jason'ın yanına sıkıştı. Ve sonunda da Peter gelip yanıma oturdu.
"N'aber canım?" dedi tabağını benimkinin yanına bırakırken. "Pizzan çok iştah açıcı görünüyor."
"Hadi ordan!" dedi tabağımı önüme çekerken. "Sen kendi yemeğini ye."
O sırada Piper araya girdi. "Lucy, seni çok seviyorum."
"Ben de," diyerek onayladı Jason.
Sonra birden masadaki herkes kafasını sallamaya başladı.
"Neden?" dedim.
"Bu fikri bulman çok iyi oldu," dedi Piper. "Artık beraber yemek yiyebileceğiz. Bir kısmı o masada, bir kısmı burada olmayacak."
"Kheiron gelene kadar," dedim. "O gelince ona da soracağım. Eğer o da onaylarsa, bu şekilde kalacak. Olmazsa herkes kendi kulübesine."
"Ya ama," dedi Leo küçük bir çocuk gibi.
"Bence şuan ilerisi için üzülmek yerine, anın tadını çıkaralım," diye önerdim.
Masadaki herkes bir anda canlandı ve sohbet eşliğinde yemeklerini yemeye başladılar.
Ben de tam pizzamdan koca bir ısırık alıyordum ki, birisi tabağını burnuma kadar sokunca ister istemez geriye doğru attım başımı.
Başımı kaldırınca Lexina'nın başımda dikilmiş, gülümseyerek bana baktığını gördüm. "Bana da yer var mı?"
Masaya şöyle bir göz attım. "Şey... Sanırım yok."
Lexina'nın gülümsemesi yüzünde dondu. "Şey, peki tamam. O zaman ben..."
"Bekle!" dedim. Aklıma bir fikir gelmişti. En yakın sandalye Büyük Ev'deydi. O zaman biz de...
Aklımdan geçeni yapmak için bardaklara bir kere bakmam yeterliydi. Sular hemen emirlerimi yerine getirmeye başladılar. Masadakiler, bardaklarındaki sular hareket etmeye başlayınca şaşkın ifadelerle suları izleyip gözlerini bana dikti. Ben de gülümseyerek onlara baktım.
Zihnimle kontrol ettiğim sular masadan yer doğru aktı ve masanın başında bir sandalye formu alarak katılaştı."İşte!" dedim elimle eserimi göstererek. "Artık sen de bizimle oturabilirsin. Buyurun."
Lexina pek de emin olmayan bir ifadeyle bana baktı. "Bundan emin misin Lucy? Pantolonum ıslansın istemiyorum."
"İstersen kontrol et," dedim.
Sandalyenin yanına geldi ve eliyle yokladı. Elinin ıslanmadığını görünce yine şüpheli bir ifadeyle bana bakarak sandalyeye oturdu. "Hey, hiç ıslaklık hissetmiyorum."
"Rica ederim," dedim yemeğime dönerken.
"Teşekkür ederim canım," dedi gülümseyerek.
"Ne zamandan beri böyle şeyler yapıyorsun?" diye sordu Percy.
"Ne o?" dedim kaşımı kaldırarak. "Kıskandın galiba?"
"Hayır canım," dedi Percy. "Onu yapmayı uzun zaman önce bıraktım."
"Poseidon kulübesinin çatısı nasıl öyle duruyor, hiç merak etmedin mi?"
Bana göz devirip yemeğine döndü. Ben de burnumu kırıştırdım.
"Şu yeni kız hakkında ne düşünüyorsun?" diye sordu Jason araya girerek. Başıyla Hekate masasını işaret etti. "Ne dersin? Yapabilir mi?"
"Bilmem," diyerek omuz silktim. "Hekate bu. Ne yapacağı belli olmaz. Kılıç da olabilir, ok da."
"Daniel kılıç konusunda gayet iyi bence," dedi Jason, Lexina'ya bir bakış atarak.
Lexina onu duymamış gibi yaptı ve yemeğiyle ilgilendi.
"Abisi iyi kılıç kullanıyor diye, bu onun da çok iyi olduğu anlamına gelmez," dedim. "Mesela bak, Percy, kılıç dövüşü konusundaki yeteneği hiç bana çekmemiş. Çok beceriksiz bu konuda."
Masadakiler gülüşmeye başladı. Ağzına pizza götürdüğü eli havada kalan Percy bana ters bir bakış attı. "Çok komik."
Masadakiler biraz daha gülüştü.
Ben de gülümseyerek Percy'nin yanağına bir öpücük kondurdum. "Seni çok seviyorum."
"Pislik."
"Lucy," dedi Leo masanın öbür ucundan. "Ben bir sonraki derse gelmesem, olur mu? Bitirmem gereken bir..."
"Olmaz," dedim lafını keserek. "Herkes derslere gelecek. Buna sen de dahilsin Peter."
"Ya ama!"
"Ben bilmem," dedim. "Derslere bir daha girememeyi göze alıyorsanız, siz bilirsiniz."
İkisi de oflayıp pufladı ama kazandığımı çoktan biliyordum. Bana sırıtarak bakan Jason'a göz kırptım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ BELA
Fanfic-Lauren- İnanın bana neler olduğunu ben de bilmiyorum. Bir anda kendimi, kendilerine "melez" diyen bir kamp dolusu çocuğun arasında buldum. Yarı insan, yarı tanrı mı? Yok artık! -Lucy- Bugüne kadar kampa gelen en baş belası kız olmalı. Clarisse bile...