Merdivenlerden inip Büyük Ev'in dışına çıktığımızda on - on beş kişilik bir melez grubu bize doğru geliyordu. Başlarında da ağız dalaşı yapan Lauren ve Athena kulübesinden Jack vardı. Daniel da aralarında durmuş onları ayırmaya çalışıyordu.
"Hey, hey!" dedim ve koşturarak aralarına girdim çünkü Jack birazdan Lauren'a sağlam bir yumruk atacakmış gibi duruyordu. "Neler oluyor?"
"Ona sor!" dedi Jack hışımla. "Neredeyse hepimizi öldürüyordu. İlk önce de Annabeth'i!"
Lauren'a döndüm. "Neler oluyor Lauren? Jack neden söz ediyor?"
Lauren şimdi kıpkırmızı kesilmişti. Az önce Jack'e meydan okurken yüzünden olan ifade kaybolmuş, yerine korku dolu bir ifade gelmişti. Ellerini önünde kavuşturdu ve başını eğdi. Sanki aniden gelecek bir darbeden kaçacakmış gibi bir adım geriledi. Ve çok kısık sesle bir şeyler mırıldandı.
"Pardon, anlamadım?"
Sesini biraz daha yükseltti ama yine anlaşılır düzeyde değildi.
Dönüp Percy'ye baktım. O da bana şaşkın gözlerle karşılık verdi.
"Lauren, sen ne-"
"Ben söyleyeyim!" diye patladı Jack. "Ormandaki yangını o çıkartmış! Daniel'a söylerken duydum."
Şaşkınlıkla Lauren'a baktım. "Ne?"
Lauren başını kaldırıp bana baktı. "Lucy, gerçekten çok özür dilerim. Çok üzgünüm. Ben-ben böyle olsun istememiştim."
Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Öfkenin damarlarımda dolaşmaya başladığını hissedebiliyordum.
Gözlerimi Lauren'a diktim. "Bunun sonuçlarının ne kadar ciddi olabileceğinin farkında mısın?"
"Be-ben gerçekten çok üzgün-"
"Üzgün olman hiçbir şeyi düzeltmiyor ama!" diye bağırdım. Etrafımdaki bütün melezler irkildi. Lauren ani çıkışımın karşısında bir adım daha geriledi. Daniel kaşlarını çatarak bana baktı ve bir adımda Lauren'ın yanına geldi.
Sakin bir sesle konuşmaya başladı. "Lauren, nasıl oldu? Bize tüm detaylarıyla anlat."
Lauren titrek bir sesle, "Ben sen-senin gösterdiğin ateş büyüsünü de-denemek istemiştim sadece. James'e göstermek-"
"Etrafında o kadar yanabilecek çalı çırpı varken ne kadar da akıllıca!" dedim hem yüksek hem de alaycı bir sesle.
Percy gelip elini omzuma koydu. "Lucy, sakin ol. Zaten yeterince korkmuş."
"Korkmuş mu?" Hışımla ona döndüm. "Onun erkek arkadaşına hava atmaya çalışması yüzünden neredeyse dört nimfa ve beş melez canından oluyordu!"
Ben bunları söyledikten sonra yanımızda sessizce duran melezlerden hayret dolu bir iç çekiş sesi yükseldi. Hepsi kendi aralarında fısıldaşmaya başladı.
Lauren dolu gözlerle bana baktı. "Melezler mi? İyiler mi?"
Konuşmak için ağzımı açtım ama Piper benden önce davrandı. "Yukarıda yatıyorlar. Durumları iyi. Yakında uyanırlar."
Lauren başını salladı. "James'e hava atmaya çalışmıyordum. Onun yanında ateş yakamadım zaten. O gittikten sonra bir anda oldu."
Tam gözlerimi devirip arkamı dönüyordum ki, söylediği son cümleyle olduğum yerde kalakaldım. O gittikten sonra mı?
Lauren'a döndüm. "James gitti mi? Seni orada bırakıp gitti mi?"
Tam o sırada birisi kalabalığı yararak bize doğru gelmeye başladı. Kalabalık bir anda sessizliğe gömüldü ve gelen kişiyi izledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
MELEZ BELA
Fanfiction-Lauren- İnanın bana neler olduğunu ben de bilmiyorum. Bir anda kendimi, kendilerine "melez" diyen bir kamp dolusu çocuğun arasında buldum. Yarı insan, yarı tanrı mı? Yok artık! -Lucy- Bugüne kadar kampa gelen en baş belası kız olmalı. Clarisse bile...