XIX - LEXINA

33 2 2
                                    

Merhabalar, biliyorum çoookkk uzun zaman oldu yeni bölüm atmayalı. Ama bu pandemi süreci herkesi çok kötü etkiledi. Umarım siz, aileniz ve tanıdıklarınızdan bu süreçte Koronavirüse yakalanan olmamıştır ve bu süreci sağlıklı geçiriyorsunuz. Benim de bu süreçte uzaktan derslerim olsun, sınavlarım olsun, KPSS hazırlığı olsun... Bayağı bir zamanımı aldı. Üstelik sürekli evde olduğum için de psikolojik olarak kötü etkilendim ve açıkçası uzun bir süre hikaye yazmak da gelmedi içimden ama artık buradayım. Kaldığım yerden yazmaya devam ediyorum ve inşallah istikrarlı bir şekilde yazmaya devam edebilirim. Hikaye hakkındaki düşüncelerinizi ve pandemide nasıl zaman geçirdiğinizi yorumlara yazarsanız çok sevinirim. 

Hepinize sağlıklı günler dilerim. İyi okumalar!!!



Olimpos'a olan yolculuğumuz çok eğlenceliydi aslında.

Benim Olimpos'a ilk gidişimdi bu. Oranın nasıl bir yer olduğunu gerçekten çok merak ediyorum. Lucy bana anlattı biraz ama kendi gözlerimle görmek için sabırsızlanıyorum.

Argus bizi uzun, beyaz limuzine doldurduktan sonra New York'a doğru yola çıktı. Yolda biraz trafik olduğu için normalde olduğundan biraz daha uzun sürede Empire State Binası'na varmayı başardık. Yolda Robert sürekli komiklikler yapıp bizi güldürdü, Percy ve Lucy sürekli birbirlerine sataştılar, Clarisse de camdan dışarı bakıp bizi tamamen görmezden gelmeyi seçti. Araba durunca da ilk inen oldu.

Empire State Binası'nın önünde inince başımı kaldırıp gökyüzüne doğru uzanan devasa binaya baktım. Bir zamanlar New York'un en yüksek gökdeleni olan bina, heybetiyle Olimpos taşıyabilecek en uygun binaydı.

Melez olduğumu öğrenmeden önce, belki de yüzlerce kez bu binanın önünden geçmişimdir. Ama dünyanın en güçlü tanrılarının, bu binanın tepesindeki yüzlerce ton ağırlığındaki uçan bir şehirde yaşayacağı kimin aklına gelirdi ki?

Diğerleriyle birlikte binanın otomatik kapılarından içeri girdik. Lucy'nin bahsettiği ve Zeus tarafından görevlendirilen kel kafalı resepsiyon görevlisi, elindeki dergiye ölümüne dalmış, koltuğunda oturuyordu. Masaya yanaştığımızı fark etmemiş gibi duruyordu.

Lucy kolunu resepsiyon masasına dayadı ve boğazını temizledi. "Selam, biz altı yüzüncü kata çıkacaktık."

Adam başını dergisinden kaldırmadan cevap verdi. "Burada altı yüzüncü kat falan yok evlat. Burası sadece iki yüz-"

Tam o sırada başını kaldırıp bize baktığı için cümlesi yarıda kalmıştı. Lucy elini kaldırıp parmaklarını salladı. "N'aber?"

Adam büyükçe yutkundu. Elindeki dergiyi masanın üstüne bırakıp ayağa kalktı. "Bayan Jackson, siz miydiniz? Ben de sandım ki-"

"Her neyse," dedi Lucy elini sallayarak. Elini adama doğru uzattı. "Kart, lütfen."

Adam önündeki kartları karıştırdı ve doğru kartı bulup Lucy'ye uzattı. "Bugün yaz gündönümü. Bizi bekliyor olman gerekmiyor mu?"

"Standart prosedür," dedi adam. Lucy kartı aldı ve adam teşekkür ettikten sonra peşinden gelmemizi işaret etti.

Az ilerideki asansörlere doğru gitti. Etrafımızdaki bütün insanlar takım elbise giymiş, ellerinde dosyalar ya da evrak çantalarıyla oradan oraya gidiyorlardı. Bazıları bize dönüp garip garip baktılarsa da kimse bizi durdurmadı. O kadar ciddi iş insanın arasında, kot pantolon tişört giyen bir grup ergen olmak gerçekten da çok tuhaf bir durumdu.

Lucy asansörün yukarı düğmesine bastı. Önünde durduğu asansörün kapıları açıldı ve içinden insanlar indi. Daha sonra hep beraber asansöre bindik. Asansörde bizden başka kimse olmadığından emin olunca Lucy, güvenlik kartını yuvasına soktu ve katları gösteren düğme panelinin üstünde 600 yazan yeni bir ışık yandı. Lucy bu düğmeye bastı ve asansör yükselmeye başladı.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Dec 15, 2020 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

MELEZ BELAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin