Kendini Serbest Bırak Ya Da Beni Unut

1.4K 22 3
                                    

Sabah gereksiz büyüklükteki evimdeki gereksiz büyüklükteki yatağımdan sürünerek kalktım. Dea ile birlikte dört şişe Vodka bitirmiştik. O da benim kadar çok içiyordu ama benim kadar dayanıklı olup olmadığını bilmiyorum tabi. Telefonun sesiyle irkildim. Telefonumu elime alınca iki mesaj olduğunu farkettim. Biri okuldandı. Bugün bir kutlama sebebiyle ders işlenmeyecekmiş. Oh, mutluluk. İkinci mesaj Dea'dandı.

# Okul yok. Dışarı çıkalım.#

# Olur.# diye mesaj çektikten sonra üstümü değiştirip bir şeyler atıştırdım ve Dea'yı aradım.

- Sonunda!

- Önce bir alo falan deseydin...

- Çok beklettin. Beni almaya gel. Birlikte gidelim.

- Tamam. Şey nerde oturuyorsun?

- Halvey sokağını biliyor musun?

- Evet?

- Onun başına gel ve çabuk ol!

Ben birşey diyemeden telefon kapandı. Hızlıca arabama binerken içim içime sığmadı. Dea Santi ile bir buluşma. Sanırım bu bir rüya.Halvey sokağı orta halli ailelerin yaşadığı bir sokaktı. Temiz ve düzenli bir görünüme sahipti. Sokağın başına geldiğimde Dea üstünde eski bir kot ve ona çok yakışan mavi bir Nirvana t-shirtü vardı. Açık kumral saçları beline dökülüyordu. Yolcu koltuğuna oturunca bana gülümsedi.

- Bu defa hızlıydın...

Sırıttım.

- Eee, nereye gidiyoruz?

Eliyle ileriyi işaret etti.

- Bu yoldan şehirden çık.

Kafa sallayıp yola koyuldum bir süre sessizce ilerledik. Şehirden çıktıktan 10 dakika sonra beni durdurdu.

- Şu yoldan...

Gösterdiği toprak yola saptım yol bitinceye kadar gittik. Ben durur durmaz Dea arabadan inip yürümeye başladı. Koşarak ona yetiştim.

- Nereye gidiyoruz?

Buralarda bir şelale var, çok güzel bir yer. Eskiden bizim göle bağlıymış ama sonra ne oldu bilmiyorum...

Omuz silkti. Kafa sallayıp onu takip ettim. Şelaleyi gördüğümde istemsizce gülümsedim. Gerçekten çok güzel bir yerdi. Suda çok güzel ve temiz görünüyordu.

- Keşke mayo getirseydik...

Dea güldü.

- Mayo icat edilmeden önce insanlar iç çamaşırlarıyla ve ya çıplak yüzüyorlardı. Geriye dönmenin sakıncası yok...

Anlamayarak ona baktım. Oysa t-shirtünü çıkarttı. Siyah dantel sütyenini görünce kıpkırmızı oldum. Güldü.

- Bu kadar utangaç olma...

Bana uzanıp gömleğimin düğmelerini açmaya başladı. Onu durdurmak için elimi kaldırdığımda elime vurdu.

- Ya kendini serbest bırak ya da arkadaşlığımızı unut! Uygunsuz bir şeyler yapmaktan bu kadar çekinmekten vazgeç...

Ona izin verdim. Gömleğimi çıkardım. Gülümseyerek ayakkabılarını ve pantolonunu çıkardı. Siyah dantelli iç çamaşırı takımına bakarken yutkunmamak için zor durdum. Tam anlamıyla bir Tanrıça'ydı. Ve onu böyle göreceğim hiç aklıma gelmemişti. Ikimizde yanlızca iç çamaşırlarımızlaydık. Uzanıp elimi tuttu ve beni şelalenin oluşturduğu küçük göle doğru çekti. Birlikte göle atladığımızda aklımda ondan başka bir şey yoktu. Bir süre suyun altında kaldım, nefesim azalınca yüzeye çıktım. Dea bana doğru yüzdü.

- Saçların çözülmüş...

Saçımı yokladım. Gerçektende çözülmüştü. Uzun saça ve kendi saçıma aşırı bir takıntım vardı. Saç bakımına saatler ayırdığım olurdu ve saçlarım bir kadınınki kadar uzundu. Belime gelmeden bitiyordu. Kestirmemek için çok uğraşmıştım. Dea elini yavaşça suda yüzen saçımda gezdirdi.

- Çok yumuşak. Uzun saç sana yakışıyor...

Yine kızardım.

- Teşekkürler...

Kumral saçları suda süzülürken bir tutamı yavaşça okşadım. Saçlarıda onun gibi mükemmeldi. Dea bir anda kollarını boynuma doladı. İlk başta şaşkınlıkla geri çekildim. Dea'ysa beni bırakmadı. Suyun içinde öylece durduk. Kollarımı ona dolama cesaretini gösteremedim. Dea bunu farketmiş gibi bir kolunu boynumdan çekip elimi beline götürdü. Sonra tekrar demin ki pozisyonuna döndü. Yutkundum. Hafifçe gülümsedi. Ardından uzanıp beni öptü. Dudakları benimkileri yavaşça sararken panik oldum. Daha önce kimseyle öpüşmemiştim. Dea hafifçe kafamı kendisine doğru eğerek beni kendine daha çok çekti. Ona uyum sağlamaya çalışarak karşılık verdim. Nefes nefese ayrıldığımızda, gülmeye başladı. Kaşlarımı çattım.

- Ne oldu?

Tek eliyle karnını tutup gülmeye devam etti.

- Ne olmadı ki?

Dudak büzdüm. Onu kötü öpmüştüm öyle değil mi? Beni çekerek şelalenin içinden geçirdi. Ve bir mağaraya girdik. Daha doğrusu sonunu rahatlıkla gördüğümüz bir boşluğa. İkimizde kayaya çıktık. Gidip koltuk gibi bir şekle sahip olan kayanın üstüne çöküp yaslandım. Dea yanıma oturdu ardından da kollarımın arasına girdi. Hala kıs kıs gülüyordu.

- Ne olduğunu söyle artık!

Gülerek bana baktı.

- Bu ilk öpüşmendi sanırım...

Başka tarafa bakarak kafa salladım. Bu çok utanç verici. Gülümseyip kollarını bana daha sıkı sardı.

- Bu biraz komikti. Ama bana yalan söylemen hiç hoş değil...

Kaşlarımı çatarak ona baktım.

- Ne yalanı?

Gözlerini devirdi.

- Hoşlandığın kız bizim okulda galiba. Hatta belki şu an burdadır...

Kafamı eğdim. Bu kız bunları nasıl tahmin ediyor? Yüzümü avcuna alıp kendisine çevirdi ve beni bir daha öptü. Kollarımı ona sıkıca doladım. Dudakları hafif bir gülümsemeyle büküldü. Ayrıldığımızda yanağını okşadım.

- Dea... Biz...

Kafasını iki yana salladı.

- Hayır.

Dudak sarkıttım.

- Ama neden?

Omuz silkti.

- Çünkü ben kimseyle çıkmam. Bu sen olsanda yakışıklı...

İç geçirdim. Dea kucağıma oturup sırıttı.

- Ama benim malum ünümü biliyorsundur eminim...

Onu kucağımdan indirdim.

- Hayır...

Kaşlarını çattı.

- Neden ama? Hoşlandığın kız bensem bunun sorun olmaması gerekir...

İç geçirdim.

- Ben evlenmeden yapmak istemiyorum...

Kollarını göğsünde birleştirip kafasını omzuma dayadı.

- Aman ya! Heveslenmiştim...

Gülüp kollarımı ona doladım.

- Benimle evlenmeyi düşünmezdin yani...

Güldü.

- Ben kimseyle evlenmeyi düşünmüyorum. Ayrıca yavaş ol bakalım resmi tanışmamız iki gün önce oldu...

Sırıttım.

- Üç hafta sonra karar değiştirirsin belki...

Gülüp bana uzandı.

- Dene bakalım...

Birbirimizi öptük. Tanrıça'mla günümüz o mağarada geçti...

TanrıçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin