Ailede Şok Etkisi

882 19 1
                                    

Dea'nın benim yanıma taşınması ailede şok etkisi yarattı. Büyükbabam ve halam biriyle çıktığıma bile zar zor inandılar. Birlikte yaşadığımızı duyunca şoka girdiler tabi. Ve beni bir aile yemeğine ikna ettiler. Dea'nın beni öldüreceği kesin. Kısaca iki gün sonra halam, büyükbabam, amcam, eniştem ve kuzenlerimden oluşan kalabalık bir grup evimize gelecek (evimiz, ne kadar hoş bir kelime ). Eve geldiğimizde Dea çantasını koltuğun kenarına bırakıp kendini koltuğa attı. Ayaklarını kaldırıp oturdum. Bacakları kucağımda yorgunlukla bana baktı.
- Oh be! Bugünde bitti...
Gülümsedim.
- Okulu hiç sevmiyorsun değil mi?
Kafasını iki yana salladı. Gözlerimi ellerime diktim.
- Şey, Dea, ben... Bir şey var... Yani istemezsen iptal ederim... Daha çok erken aslında ama...
Kaşlarını çattı.
- Neler oluyor William?
Yutkundum.
- Şey, ailem iki gün sonra yemeğe gelecek...
Dea'nın gözleri pörtledi.
- Ailem derken?
Gözlerimi tekrar ellerime diktim.
- Büyükbabam, halam, amcam, eniştem ve iki kuzenim...
Doğruldu. Kucağımdaydı şimdi.
- Annen ve baban?
Gözlerimin acıdığını hissettim.
- Onlar... Uzun zaman önce öldü...
Bir anda Dea'nın kolları bana dolandı. Bana sıkıca sarıldı. Bende ona sarıldım.
- Özür dilerim... Tahmin etmeliydim...
Hafifçe saçlarını okşadım.
- Yorgunsun sevgilim...
Birbirimizi öptük. Dea'nın bu çıkma işine alışmaya başladığını hissedebiliyordum. Ama okul hala onunla yatmaya çalışanlarla dolu olduğundan günde iki üç defa kıskançlık krizlerine giriyordum. Beni sakinleştirmekte sanırım pek kolay değil. Dea saçlarımı okşadı.
- Peki sizinkiler için ne hazırlayacağız?
Omuz silktim.
- Sanırım eve personel almamın zamanı geldi...
İç geçirdi.
- Sen bilirsin...
Başını omzuma yaslayıp bir süre öylece kaldı.
- Şirket işleri nasıl gidiyor?
Gülümsedim.
- Yoğun. Çok fazla görüşme yapılıyor. Tüm raporları okumak gitgide zorlaşmaya başladı...
Uzanıp beni öptü.
- Belkide bir asistan tutmalısın. Yardımı dokunabilir...
Gülümseyerek burnunu öptüm.
- İyi fikir, Tanrıça'm...
Bana daha sıkı sarıldı.
- Bana uzun zamandır Tanrıça'm demiyordun...
Onu sertçe öptüm.
- Tanrıça'm...
Gülerek dudaklarımın kenarına ufak bir buse kondurdu.
- Tatlım...
Sonra anında kucağımdan kalktı. Bana ilk defa bir sevgi sözcüğüyle hitap etmişti. Hızla yukarı çıktığında gülümsemeden edemedim. Anlaşılan aşk yanlızca aptallar için değilmiş...


Yemek günü gelmişti. Neyseki büyükbabam bir restauranta gidilmesinin daha iyi olacağına karar vermişti. Henüz öğlendi ama Dea çoktan gardırobu darma duman etmişti. Siyah dar bir elbise ile karşıma dikildi.
- Nasıl?
Onu süzerken gülümsedim.
- Her zamanki gibi muhteşemsin...
Aynaya döndü. O elbiseyle uğraşırken ateş kırmızısı bir başka elbise gözüme çarptı. Elbiseyi alıp ona uzattım.
- Bunu dene...
Elbiseyi alıp havada inceledi.
- Evet, ailenin benim bir orospu olduğumu düşünmesini istiyorsak kesin bunu giymeliyim...
Kaşlarımı çattım.
- Saçmalama lütfen, o elbiseyle mükemmel görüneceksin...
Oflayarak paravanın arkasına geçti. Bir dakika sonra karşıma dikildiğinde nefesim kesildi.
- Vay canına...
Elbise vücudunu sararak kıvrımlı güzelliğini ortaya çıkarmıştı. Göğüsleri iyice dikleşirken vücudu mükemmel görünüyordu. Dayanamayarak onu kendime çektim. Onu hırsla öpmeye başladığımda Dea geri çekildi.
- William!
Onu öpmek için uzandım ama beni itti.
- Ne?
Bana manalı bir bakış fırlattı. Dudak büzdüm.
- Ama çok güzel görünüyorsun...
Aynaya göz ucuyla baktı.
- Seni bile şehvetli düşüncelere sevkettiyse bu elbiseyi yemekte giymemeliyim...
Sonra etrafına şöyle bir bakındı. Koyu mor bir elbiseyi alıp kaldırdı.
- Bu nasıl?
Elbiseye şöyle bir baktım.
- Güzel görünüyor...
Kıyafet yığınını gözlerimle taradım.
- Buldum!
Gece mavisi şık bir elbiseyi kapıp havada ona gösterdim. Dea'nın dudakları memnuniyetle kıvrıldı. Elbiseyi alıp paravanın arkasına geçti. Bir dakika sonra çıktığında yine mükemmeldi. Ama bu defa sofistike bir mükemmellikti.
- İyi seçim, Will...
Gülümsedim.
- Saçlarınıda topuz yaparsan çok güzel olur...
Güzel gözlerini bana dikti.
- Dağınık topuz mu?
Kafa salladım. Saçlarını elleriyle toplayıp topuz yaptı.
- Yanlış meslek seçmişsin Romeo. Stil danışmanı olmalıydın...
Gülerek onu yatağa çektim.
- O kırmızı elbiseyle dursaydın görürdün sen Romeo'yu...
Gülerek beni hafifçe öptü. Iddiaya girdiğimiz zamandan beri yaklaşık iki hafta geçmişti. Bu süre zarfında Dea'yı gaza getirip süreyi uzatmıştım. Şimdi geriye dört hafta falan kalmıştı. Ve Dea'nın fiziksel sevgi ifadeleri gitgide yumuşamıştı. Hatta bazı hareketlerden özellikle kaçınıyordu. O, akşam için hazırlık yapmaya devam ederken şirket maillerini okudum...

~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~~

William kapımı açtığında gerginlikten ölebilirdim. Ailesiyle tanışacak olmak beni cidden geriyordu. Elimi tutup güven verircesine sıktı. Birlikte restauranta girdik. William beni üst katta büyük bir masaya doğru yönlendirdi. Masanın başında yaşlı ama son derece karizmatik bir adam vardı. Biraz William'ı andırıyordu. William arkadan kolunu adamın omzuna attı.
- Büyükbaba...
Adam anında ayağa kalktı.
- William, yine boy atmışsın bakıyorumda! Bu güzel bayanda bahsedip durduğun Dea olmalı...
William gülümseyerek beni öne çıkardı.
- Dea bu büyükbabam...
Gülümseyerek elimi uzattım.
-Tanıştığımıza sevindim Bay Robinson...
Bay Robinson elimi dudaklarına götürüp nazikçe öptü.
- Bende memnun oldum Dea.
Sonrada göz kırptı.
- Eğer William'ı postalarsan ben boştayım bilesin...
Güldüm.
- Aklımda tutarım...
William gülerek kolunu bana doladı. Ardından benim için bir sandalye çekti ve oturduk. William etrafa bakındı.
- Halam nerde?
Bay Robinson elini 'Aman' gibisinden çevirdi.
- Onu bilirsin herşeye geç kalır...
O sırada bir kadın şen bir kahkahayla Bay Robinson'a sarıldı.
- Aman baba sende...
Bay Robinson gülerek kızının ellerini tuttu. Sonra kadın William ve bana döndü.
- Ah, küçük Willy'im büyümüşte kız arkadaşı olmuş...
O William'ın yanaklarını sıkarken güldüm. Bana dönüp gülümsedi.
- Sen Dea olmalısın, ben Jenna.
El sıkıştık.
- Tanıştığımıza memnun oldum...
Jenna arkasını dönüp bize doğru gelen iki çocuğa çabuk olun gibilerinden bir işaret yaptı. İkiside sallana sallana yanımıza geldiğinde William rahatsızlıkla kıpırdandı. Eh, iki çocukta şehvet olduğu kuşkusuz bir ifadeyle bana bakıyorlardı. Jenna kumral saçlıyı gösterdi.
- Bunlar oğullarım Terence ve Lucius...
İkisiylede el sıkıştım. William kuzenlerini selamlayıp halasına döndü.
- Eniştem gelmiyor mu?
Jenna başını iki yana salladı. William sesini çıkarmadı. Aile faciası kokusu alıyorum. Son olarak sallanarak masaya yaklaşan sarhoş adamı gördüğümde bunun William'ın amcası olduğunu tahmin ettim. Benzerlik gözler önündeydi ve bu çok uzun bir gece olacaktı...

TanrıçaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin