Selam sevgili ve çok gizli okurlarım. Haftada 2 bölüm sözümün arkasındayım hala ve istikrarla devam ediyorum. Ama artık sizlerden de gür sesler bekliyorum. Beğenenler yıldızı renklendirip yorumlarıyla desteklerini hissettirirse minnettar olurum. Keyifli okumalar.****************
Elini havaya kaldırıp, 'Ben senin.. 'diye başlayan cümlesinin sonunu bile duyamadan gözümü kapatıp elimi kulağıma dayayarak son duamı etmeye başladım. Ee bu yaşımda dayak yemenin utancı da başkaydı.
Eyvah!!! Bu da ne? Bu.... Bu... Olamaz.
"Ben senin gibi bir gelin bekledim yıllardır. Bak sen şu işe ki, burnumun dibindeymiş." diyerek boynuma sarılıyordu bu yaşlı adam. "Benim sıpaya senin gibisi lazımdı zaten." derken Hulusi Kentmen kahkahaları; şiş göbeği, beyaz saçları ve bıyıklarıyla uyum sağlıyordu. Bu durumda ben de, esas oğlanı hizaya getiren ele avuca, cama balkona, yere göğe sığmayan ortam neşesi esas kız mı oluyordum?
Bahçıvan, uşak, şoför ve aşçıları peşime katıp onlara türlü oyunlar yaparken köşkün altını üstüne getirsem tam olurdu yani. Hayır klasik bir Türk filmi sahnesinde değildik.
Üstelik Fransız tarzı hizmetçiler, dünyanın bilmem hangi mutfağının en ünlü aşçısı olan suratsız adama ve ismi futbolcu gibi dursa da top hakkındaki bilgisi sudan çıkmış balığın oksijen tanımlaması gibi olan baş kahyamız Ronaldo'yla da hiç öyle maceralarım olmamıştı. Onlar sadece emekleri sömürülen ve üstelik de bundan memnun olan güruhun bir parçasıydılar.
Şaşkınlıktan ne yapacağımı şaşırmış haldeydim; tüm riskleri göze alıp o adamı orada herkese rezil etmek, kamuya ait parkı pençelerinden kurtarmak, bir de nikah işini bozan taraf olmasını sağlamak için bir taşla üç kuşu hedeflemişken, o taşlar, şu an başıma ve hatta bu uğurda feda ettiğim münasip yerlerime isabet ediyordu.
Kuşlar mı? Onlara söyleyebileceğim tek şeyse; moda kokonası kardeşim Selin'in izlediği, mahalle kavgasından başka bir şey gösterilmeyen o moda programındaki (!) gibi 'Kuş uçtu beybi!' Daha olmadı bir taşla vuracağım üç kuşa olanlardan dolayı söylenecek söz: 'Uçun kuşlar uçun, benim doğduğum yere... Eteklerinde mor sümbüller olsun. Yaşasın 23 Nisan!" olabilirdi herhalde. Yapmayın böyle saçma bir durumda şiirleri bile doğru hatırlamam beklenemezdi değil mi?
Zaten üç dil öğreneyim derken kendi dilimde birçok ayrıntıyı da kaçırırım zaman zaman. Kazdığım kuyuya kendim düşmüştüm, çünkü üniversitenin son dönemine kadar gerçek kimliğimi saklamayı başarmışken çarşaf çarşaf haberlerle beni tanımayan kalmamıştı. Üstelik de taciz mağduru olarak.. 'Mağdurum da mağdurum ama tacizden değil, kazdığım o kuyuda elini tutacağım kimse kalmamıştı.'
O paragöz kapitalisti çarşafa dolayıp ayağına para kasası bağlayıp İstanbul Boğazı'na mı atsaydım acaba... Ama bu durum denizdeki canlılara da hakaret olabilirdi.
Ronaldo babama beklediği misafirin geldiğini söyledi. Babam dışarı çıktı ve kayınpederim olmak için böbreklerini bile satmaya hazır dar gelirli aile babası modundaki adamla yanız bıraktı beni.
Gelen kimdi şimdi? diye içimden geçirirken düşüncelerimi o kadar belli etmiş olmalıyım ki, 'Benim sıpa gelecekti, baban onunla konuşacaktı da.' diyerek merakımı giderdi. Ah nasıl rahatladım, içime su serpti(!) bu evlenme programlarının daimi izleyicisi kılıklı amca. Ne suyu be resmen okyanus... Beni boğmak üzerelerdi o okyanuslarda.
Üstelik geldi mi hep üst üste gelir ya, babam ve Kenan amca yetmiyormuş gibi o banknot suratlı Yavuz da gelmişti. Bugünü kazasız atlatırsam kurban keseceği diye düşündüm.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
AŞK'IN ASİ HALİ
Humor"Maddenin kaç hali vardır?" İlkokul yıllarımızdan itibaren, Fen Bilgisi derslerinin vazgeçilmez sorusudur bu. Adını, soyadını soran öğretmen büyük olasılıkla bu konuya geçmeye hazırlanıyordur. Cevap?... Ah, elbette! Soru kadar kesin bir cevap da şar...