"Offf, geç kaldım, çok geç kaldım yaa!"
Okulun giriş kapısından şenlik meydanına doğru giden yolda sıkıntı içerisinde koşturuyordum. Aptal köprüdeki aptal trafik yüzünden bahar şenliğindeki görevime fena halde geç kalmıştım. Saat 2 ile 4 arasında standın başında benim durmam gerekiyordu ama saat nerdeyse üçe geliyordu! Off, kahretsin! Benim yüzümden standı bırakıp derse gidemeyen arkadaşlarım arkamdan nasıl da sövmüşlerdir kim bilir... Sırtımdaki çantanın iplerini iyice sıktım ve adımlarımı hızlandırdım. Şu köşeyi de dönersem alana geleceğim, ha gayret!...
...Fakat köşeyi dönmemle betondan bir duvara çarpmışçasına durmam bir oldu. Açılmış gözlerle karşımdaki manzaraya bakakaldım.
Oradaydı...
Körük gibi inip kalkan göğsümle öylece dikilip ona baktım. Pespembe çiçek açmış bir badem ağacının altına kurdukları standın başında duran iki kişiden biri, o... Badem çiçeklerinden yüzüme doğru hafif bir meltem esti, yanaklarımı okşadı. Aynı meltemin onun güzel, kumral saçlarını afacan bir biçimde karıştırmasını nefesim tıkanarak izledim. Tanrım, ne kadar... ne kadar yakışıklıydı!
O ise kendisini abazan gözlerle izleyen sapığından tamamen habersiz, yüzünde her zamanki cool gülümsemesi ile standa uğrayanlara Japon kulübünü tanıtmakla meşguldü.
"Evet, Japonca kurslarımız da var..." diyordu broşürleri karıştıran iki kıza. "Hatta bu ay yeni başlayanlar için ilk kuru yeniden açmayı planlıyoruz. Eğer ilgileniyorsanız bu çarşamba kulüp toplantımıza gelip detayları öğrenebilirsiniz..."
"Kursu siz mi veriyorsunuz?" dedi kızlardan biri. Diğeri hafifçe kıkırdayıp onun kolunu dürttü. Öfkeyle dişlerimi gıcırdattım. Kızların derdinin Japonca değil, Erdem'in ta kendisi olduğu yüz metreden bile belliydi.
Erdem hiç istifini bozmadan: "Evet, dersleri ben veriyorum..." diye açıklama yaparken standın diğer bekçisi Sedef beni gördü ve kollarını başının üzerinde salladı:
"Gökçeeee! Oh, çok şükür gelebildin!"
Ben çekingen ve hafif suçlu bir gülümsemeyle standa yaklaşırken Sedef çantasını toparlamaya başlamıştı bile:
"Nerde kaldın kızım?? Senin yüzünden derse geç kaldık..."
"Özür dilerim, trafiğe takıldım..." diye mırıldanırken Sedef elindeki broşürleri benim elime tutuşturdu: "Al şunları, hah... Gelecek haftaki sinema filmi gösteriminden ve Japon gününden bahsetmeyi unutma. Hadi ben kaçtım, ja ne!"
Ve son bir kez el sallayarak koşturmaya başladı. Uzaklaşan Sedef'in arkasından bakarken az önceki iki kızla ilgilenmeyi bitirmiş olan Erdem'le göz göze geldik ve kulaklarıma kadar kızardığımı hissettim. Gülümsemeye çabaladım:
"Şey... Selam..."
"Saat ikiden dörde kadar stand görevi senindi, biliyorsun değil mi?"
Ne bir merhaba, ne bir nasılsın... Erdem yüzüme bile bakmadan soğuk bir sesle bunları söylediğinde utançtan yerin dibine geçmiştim. Neredeyse ağlayacaktım. Gözlerime dolan yaşları geri göndermeye çalışırken:
"Evet, biliyorum... Trafikte kaldım, çok özür dilerim..." diyebildim yalnızca.
Erdem bir şey demeden başını çevirdi. O sırada uzun sakallı genç bir çocukla saçları rastalı kız arkadaşı "vaovv, Japon kulübü... abi çok cool yeaa..." diyerek standa yaklaşınca hemen onlara dönüp: "Merhaba, hoş geldiniz... kulübümüz hakkında bilgi almak ister misiniz?" diye konuşmaya başladı. Bense dudaklarımı ısırıp önümdeki broşürleri inceler gibi yapmaya koyuldum. Kalbim ağrıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay'a Bakmak İster misin?
ChickLitÜniversiteli bir genç kız olduğunuzu düşünün: Sıradan, sıkıcı bir hayatınız; çatlak bir en iyi arkadaşınız, ve okulun en popüler çocuklarından birine karşı platonik aşkınız var. Ve bu hayat uzaklardan, bambaşka bir ülkeden gelen bir çocuk yüzünden a...