4. Bölüm

138 8 11
                                    


Okulun yüksek tavanlı koridorlarında bir köşede dikilmiştim. Kafamı uzatıp sağa sola baktım. Güzel. Jung Ho hiçbir yerde görünmüyor. Soteden çıkıp koşturarak koridoru boydan boya geçtim.

Biraz sonra kulüp odalarının olduğu koridora inmiştim. Yine arkamı kontrol edip son bir gayretle kendimi Türk-Japon kulübü odasından içeri attım. Kapıyı soluk soluğa arkamdan kapadım ve kulüp odasındaki şaşkın arkadaşlarıma mahcupça sırıttım. Sonra usulcacık en arkada oturan Yasemin'in yanına doğru süzüldüm. Yasemin'e göz kırptım: Sevgili sadık sapığımı bu sefer de atlatmayı başarmıştım!

Benim içeri apar topar girişimle bir an için konsantrasyonu bozulan Mustafa öksürerek boğazını temizledi, sonra kaldığı yerden konuşmasına devam etti:

"Evet arkadaşlar, Japon günü etkinliklerinden bahsediyorduk... Sakura çiçekleri sergisi ve Odori dansına karar verdik. Başka? Önerisi olan var mı?"

Herkes birer birer bir şeyler yumurtlamaya başladı, Japon müzikleri, danslar, ufak çaplı bir origami gösterisi... Bazı fikirler kabul edildi, bazılarını ise reddetmek zorunda kaldık. Anime manyağı Tufan'ın "Death Note cosplay'i yapalım!" önerisi "Japon günü için fazla spesifik" denilerek reddedilenler arasındaydı mesela. Yasemin bana eğilip dişlerinin arasından:

"Manyak otaku, adamın tek derdi Amane Misa kılığında seksi kızlar görmek değilse ne olayım!" deyince kıkırdamama engel olamadım ve muzip arkadaşıma hafifçe dirsek attım.

Öte yandan yeterli sayıda aktivite bulamadığımızı düşünen Mustafa ve Erdem sabırsızlanmaya başlamışlardı. Mustafa elindeki kalemi dişlerine çarparak:

"Başka fikirler arkadaşlar? Başka??" diye tüm salonda göz gezdirdi.

Biraz tereddütle de olsa elimi kaldırdım. Mustafa beni işaret edince çekingen bir sesle:

"Fazla yukataların bir-ikisini ayırsak ve isteyenlere cüzi bir ücrete yukata giydirsek nasıl olur?" diye mırıldandım. "Hem ilgi çeker, hem de kulübe gelir olur..."

Topluluktan onaylayan mırıltılar yükseldi. Mustafa: "Vayy, iyi fikir, nasıl olsa elimizde kız üye sayısından daha fazla sayıda yukata var," dedi. Ama beni asıl şaşırtan Erdem oldu. Genç başkanımız en ön sıradan başını çevirdi, ve bana baktı. Evet, doğrudan gözlerimin içine baktı.

"Çok iyi fikir... Harikasın Gökçe..."

Bir an dilim tutuldu sanki. Aptallaşmış vaziyette, gülümsemeyi bile akıl edemeden: "Teşekkürler..." diye mırıldandım. Sonra hemen gözlerimi kaçırdım. Ama içimde kelebekler uçuşuyordu:

Erdem ilk defa bana iyi bir şey söylemişti! Aman Allahım, kıyamet alametiydi bu!

Toplantının geri kalanını hiç dinleyemedim, kafam uçmuş gitmişti. Gözlerimi, iki sıra önümde oturan Erdem'in güzel ensesinden alamıyordum. Benim önerimden sonra ne kararlar alındı, neler konuşuldu hiç bilmiyorum. Son olarak hayal meyal "toplantı bitmiştir arkadaşlar," dendiğini işittim, ve Mustafa'yla Erdem'i çıkarken gördüm. Yasemin: "Hadi Gökçe, biz de çıkalım," dediği zaman ancak kendime gelmiştim.

Dışarı açık havaya çıktığımızda kendi kendimi çimdikledim.

"Yasemin, az önce rüya görmedim ben di mi? Erdem bana iyi bir şey söyledi, di mi??"

"Of kızım yaa, Erdem'in sana taktığı filan yok! Bu saplantıdan ne zaman kurtulacaksın?" diye güldü Yasemin. Bir şey demeden gözlerimi devirdim. Yasemin'i bu konuda ikna etmemin mümkünatı yoktu, sevgili arkadaşım biricik saygıdeğer kaichou'sunun yalnızca bana karşı takındığı uyuz tavırların tamamen kendi hayalgücüm olduğuna inanıyordu. İçimi çektim, neyse ne... Yasemin'i bu saatten sonra ikna etmeye uğraşamam... Hem, belki de Erdem'le aramızdaki buzlar eriyordur, neden olmasın?

Ay'a Bakmak İster misin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin