Hey millet selam! Yazarınız ölmedi, hâlâ yaşıyor afzskjksaflkal :) Bu kadar uzuuuuun bir ara verip size bütün olayı unutturduğum için sonsuz özürler diliyorum, n'olur bağışlayınız... Sezon finaline girmiştik, şimdi yeni sezon başladı diye düşünelim, olmaz mı, hı? Hâlâ yazdıklarımı okuyan birileri kaldıysa işte yeni bölüm diyor, sevgi ve saygılarımı sunuyorum efenim :*
"Çünkü onu ben öldürdüm!"
Ömrümde bu kadar dehşete düştüğüm bir an daha hatırlamıyorum. Boğazım kupkuru oldu, gözlerim yuvalarından fırlayacaktı nerdeyse. N-nasıl... Nasıl olur?! Bu karşımdaki genç çocuk... ex-aşkım...
...bir katil mi?!
Erdem yüzümdeki anlamı görünce ne düşündüğümü anladı, az önceki vahşi ifadesi biraz yumuşadı. Bana doğru bir adım attı.
"Yaklaşma!"
Çığlık gibi çıkan sesimi duyunca durdu. Dudaklarını ısırdı.
"Seni korkutmak istemedim..." diye mırıldandı. Gözleri dolmuştu, feryadı andırır bir sesle: "Elbette isteyerek yapmadım," diye haykırdı, "her şey bir kazaydı..."
Benimse içime bir ürperti gelmişti, tir tir titremeye başlamıştım. Erdem benden birkaç metre ötede, yanıma yaklaşmaya cesaret edemeden dikiliyordu; bana acıklı gözlerle baktı:
"Dinle... İnan ki benim suçum yok... Ben burada kurbanım aslında. Dinle bak, en baştan anlatacağım:
"Geçen yıl Erasmus'la Nantes'a gittim, Nantes Üniversitesi'ne. Min Ah'yla orada tanıştım, international öğrencilerin katıldığı bir partide. Çok neşeli, eğlenceli bir kızdı. Kore asıllı Fransız'dı, mühendislik öğrencisiydi, uluslararası öğrencilerle ilgilenen ofiste part-time çalışıyordu. O gece epeyce muhabbet ettik. Yalnızca arkadaşça muhabbet ettik, çünkü daha tanışmamızın ilk anlarında bana erkek arkadaşı olduğunu söyledi, ben de ondan sonra ona o gözle bakmadım. Ama muhabbetini sevmiştim, eğlenmiştim. Özellikle Fransa'ya geldiğimden beri kimseyle bu kadar yakın bir biçimde sohbet edemediğim için bana iyi gelmişti. Min Ah tatlı bir kızdı, güzeldi, tatlı dilliydi. Yani onu sevmiştim. Ve o gece hem içkinin hem de uzun süredir kimseyle uzun uzun sohbet edemememin etkisiyle çenem düştü. Konuştum, konuştum. Neler anlattığımı bile hatırlamıyorum. Ama bu kadar konuştuğuma göre iyi anlaşmışız diye düşünüyordum.
"O yüzden iki gün sonra Min Ah beni aradığında çok da şaşırmadım. Akşam şehrin başka bir köşesinde buluşmayı teklif ettiğinde biraz garipsedim aslında, ama Min Ah evinin o taraflarda olduğunu, eğer benim için sorun olmayacaksa orada buluşmamızın kendisi için kolaylık olacağını söylemişti. Erkek arkadaşının bahsi hiç geçmedi, ben de sormadım. Diyorum ya, Min Ah'dan hoşlanmıştım. Sadece sohbet etmek için bile onunla buluşmak hoşuma gidecekti.
"Ve buluştuk. Yine güzel başlayan bir akşam oldu. Yalnız bir tuhaflık vardı, daha üçüncü birada inanılmaz başım dönmeye başlamıştı. En son hatırladığım şey, başımı daha fazla taşıyamayıp barın tezgahı üzerine yığılırken "neler oluyor bana?" diye düşünmem oldu.
"Gözlerimi açtığımda kirli, boş bir odadaydım. Ve bir kolumdan kalorifer demirine kelepçelenmiştim!
"Dehşetle kendimi kurtarmaya çabaladım. Aklımdan binlerce şey geçiyordu, organ mafyasının eline düşmüştüm belki, böbreğimi çalacak ve beni ölmeye terk edeceklerdi. Korkudan ölüyordum, delirmiş gibi bağırıp yardım dilemeye başladım. Yabancı bir ülkede yapayalnız öleceğim diye aklımı kaçırmak üzereydim!
"Birden: "Boşuna bağırma, burada seni kimse duyamaz," dedi bir ses. Başımı kaldırıp baktım. Min Ah'ydı. Yüzünde buz gibi bir ifadeyle başımda dikilmiş bana bakıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay'a Bakmak İster misin?
ChickLitÜniversiteli bir genç kız olduğunuzu düşünün: Sıradan, sıkıcı bir hayatınız; çatlak bir en iyi arkadaşınız, ve okulun en popüler çocuklarından birine karşı platonik aşkınız var. Ve bu hayat uzaklardan, bambaşka bir ülkeden gelen bir çocuk yüzünden a...