O gece Jung Ho ile konuşmaya cesaret edemedim. Erdem'in anlattıkları aklıma her düştüğünde bakışlarımı ona çeviriyor, ancak onun şipşirin suratını görünce aklımdaki tüm sözcükleri kaybediyordum. Gözümün önüne sulara gömülen bir otomobil ve içinde kaybolan ben yüzlü kız geliyordu. Jung Ho'ya o korkunç geceyi hatırlatıp onun şirin gülümsemesini yüzünden sonsuza dek silmeye hakkım var mıydı gerçekten?
Ama konuşmadıkça beynimin bir köşesini kemirip duran kurtçuğun da gitmeye niyeti yoktu. Nihayet dayanamadım, kaygılarımı Yong Hwa ile paylaşmaya karar verdim.
Yong Hwa anlattıklarımı kaşlarını çatarak dinledi. En sonunda:
"Bu Erdem dediğin çocuk kesinlikle bir şeyler saklıyor," diye kestirip attı. "Min Ah'yla ben de tanıştım Gökçe. Gayet tatlı bir kızdı, durup dururken kimseyi kaçırıp işkence edecek birisi falan da değildi. Diyorum sana, Erdem'de bir şeyler var..." Biraz durdu, sonra ekledi: "Hem madem başına bunlar gelmiş, niye kurtulduktan sonra polise gitmemiş?"
Omuz silktim: "Kazayla bağlantısı olduğunun bilinmesini istememiş işte... Bu sefer de kendisi suçlu duruma düşebilirdi."
"İşte ben de onu diyorum! Belki de kaza anlattığı gibi olmadı, belki Erdem onların ölmesi için kasten yaptırdı kazayı!" Şiddetle itiraz ettim:
"Hayır, Erdem böyle bir şey yapacak bir insan değil!"
"Min Ah ve Jung Ho da onun anlattıklarını yapabilecek insanlar değil!" diye bağırdı Yong Hwa. Sonra durdu, ileri gittiğini düşünmüş olmalı ki, tatlılaştırdığı bir sesle:
"Özür dilerim," dedi. "Sana inanmadığımı düşünme... Ben yalnızca Erdem'in gerçekleri tamamen anlattığına inanmıyorum... Hem bak, Jung Ho'yu artık sen de tanıyorsun. Onun karıncayı bile incitmeyeceğinin farkındasın değil mi?"
Ağır ağır başımı salladım. Evet, benim tanıdığım Jung Ho karıncayı bile incitmezdi. Peki ama... ya Min Ah'nın tanıdığı Jung Ho? O nasıl biriydi acaba?
"Yong Hwa..." diye mırıldandım. "Sence... sence Jung Ho'ya Masaki ile neler yaşadıklarını sormalı mıyım?"
Yong Hwa biraz durdu. Sonra hafif bir sesle:
"Bence sorma," dedi. "Sorsan da anlatabileceğinden şüpheliyim zaten... Komadan uyanıp da Masaki'li masallar sayıklamaya başladığında ona defalarca sorduk. Ama bir türlü hatırlayamadı. Masaki diye birinin Min Ah'yı inciteceğine kafayı takmıştı, başka da bir şey söyleyemiyordu. Çok üstüne gidilince de kriz geçiriyordu! O yüzden... o yüzden lütfen ona başka bir şey sorma Gökçe. Lütfen bu konu artık kapansın... Ne biz Masaki ile yüzleşelim, ne de onun Jung Ho ile yüzleşmesine izin verelim. Jung Ho'nun sağlığı için lütfen böyle olmasına izin ver..."
Yong Hwa'nin ricalarını kıramadım. Uysalca boyun eğdim. Hem zaten Jung Ho bir şey bilse bana daha önce anlatırdı. Moda sahilinde Erdem'le ilk karşılaşmamızdan sonra anlatırdı mesela. Evet, düşündükçe Jung Ho'yu rahat bırakmak fikri ağır basıyordu. Konu kapanmış, her şey geçmişte kalmıştı. Eski defterleri açmanın alemi yoktu...
Ertesi gün Yong Hwa'yı Kore'ye uğurladık. Bana veda ederken sevecenlikle gülümsedi:
"Senin Jung Ho'nun yanında olduğunu bilmek çok rahatlatıcı Gökçe... Lütfen ona iyi bak, tamam mı?"
"Sen hiç merak etme, gözün arkada kalmasın," dedim ve yanaklarından öptüm. Yong Hwa Jung Ho'ya da sıkıca sarıldıktan sonra el salladı ve pasaport kontrolüne doğru ilerledi. Onu izlerken içimi çektim:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay'a Bakmak İster misin?
ChickLitÜniversiteli bir genç kız olduğunuzu düşünün: Sıradan, sıkıcı bir hayatınız; çatlak bir en iyi arkadaşınız, ve okulun en popüler çocuklarından birine karşı platonik aşkınız var. Ve bu hayat uzaklardan, bambaşka bir ülkeden gelen bir çocuk yüzünden a...