"...Min Ah kurtulamadı Gökçe... O kazada vefat etti..."
Yong Hwa'nın son sözleri beynimde çınlıyordu. Şok içerisinde ona baktım.
"Nasıl olur..."
Sözcükler ağzımdan çıkarken beynim hızla bu yeni bilgiyi proses etmeye çalışıyordu: Min Ah kazada ölmüştü. Hızla bakışlarımı kaldırdım, Yong Hwa'ya öfkeli bir sesle:
"O zaman... Yani o zaman... Jung Ho onun öldüğünü bilmiyor mu? Ona kimse bu gerçeği söylemedi mi?!" diye bağırdım.
"Elbette söyledik, söylemez olur muyuz..." diye mırıldandı Yong Hwa. Başını umutsuzca iki yana salladı: "Ama kabullenmek istemiyor, gerçeği reddediyor: Jung Ho'yu Min Ah'nın öldüğüne bir türlü inandıramadık!"
Duyduklarımla dehşete düşmüştüm, kekeleyerek:
"Ya-yani... Yani Jung Ho... gerçekten..."
Sözümü tamamlayamadım. Büyük bir ıstırap içerisinde sustum. Kalbim dünyanın bütün yükünü çekmiş gibi ağırlaşmıştı. Bunca zamandır şakayla karışık "kafayı kırmış bu!" diye onunla dalga geçsem de, ona sinirlensem de, aslında Jung Ho'nun mantıklı bir şeyler peşinde olmasını istemiştim içten içe... Oysa şimdi... Yong Hwa'nın söylediklerine bakılırsa...
Yong Hwa ise sözümü tamamlayamasam bile beni anlamıştı. En yakın arkadaşı için onun da kalbinin ne kadar yandığını gözlerinde okuyabiliyordum. Yumuşak bir sesle:
"Jung Ho deli değil," diye mırıldandı. "Yani başka her konuda son derece aklı başında davranıyor... Ancak iş Min Ah'ya gelince..." Durdu, içini çekti. "Evet, Min Ah'nın öldüğüne inanmayı reddediyor. Jung Ho'yu boğulmak üzereyken kurtarmışlar, hatta kalbi durmuş, kalp masajı ile hayata döndürmüşler. Jung Ho kazadan sonra uzun bir süre komada kaldı. Min Ah ise..." Yong Hwa kaşlarını çattı: "Onun cesedi hiç bulunamadı. Açık denizde kayboldu..."
Sözünü kestim: "Ama o zaman Min Ah'nın ölmemiş olma olasılığı gerçekten var..."
Yong Hwa başını iki yana salladı: "Hayır, yok... Jung Ho'yu denizden çıkaran görgü tanığı sürücü koltuğunda bir kız gördüğünü söyledi. Sürücü koltuğundaki kızı çıkarmak için tekrar daldığında ise araba o kadar derine inmiş ki oraya kadar ulaşamamış. Araba denizden ertesi gün çıkarılmış... Ve sürücü koltuğu, vitese takılıp kalan bir çanta dışında artık boşmuş... Min Ah'nın çantasını arkadaşları hemen tanımışlar. Min Ah'nın cesedi arabanın açık kapısından sürüklenip gitmiş olmalı... Ceset günlerce arandı Gökçe... Ama yalnızca üzerindeki hırkaya ulaşılabildi..." Hüzünle başını eğdi: "Cesedin geri kalanının okyanusa sürüklenip balıklar tarafından parçalandığına karar verildi...
"Bu sırada ben ve Jung Ho'nun ailesi haberi alıp apar topar Kore'den Fransa'ya uçmuştuk. Jung Ho haftalarca komada kaldı. Nihayet uyanınca Min Ah'nın öldüğünü asla kabullenmedi. Kendisi komada yatarken Min Ah'nın onu ziyarete geldiğine, kulağına usulca: "Elveda... Ben Masaki ile birlikte İstanbul'a gitmek zorundayım..." dediğine delicesine inanıyordu! Oysa şöyle bir durum vardı ki, Min Ah'nın hayatında Masaki diye biri yoktu..."
Birden bağırarak onun sözünü kestim. Gözlerim dehşetten açılmış olmalı:
"BİR DAKİKA! Masaki nasıl yok?? Masaki'yi ben tanıyorum?"
Bu defa şaşırma sırası Yong Hwa'deydi: "Nasıl? Nasıl yani? Masaki'yi sen nereden biliyorsun?"
Derin bir nefes aldım ve bir önceki gün Moda sahilinde olanları Yong Hwa'ye bir çırpıda anlattım. Yong Hwa'nin gözleri iri iri açılmıştı:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay'a Bakmak İster misin?
ChickLitÜniversiteli bir genç kız olduğunuzu düşünün: Sıradan, sıkıcı bir hayatınız; çatlak bir en iyi arkadaşınız, ve okulun en popüler çocuklarından birine karşı platonik aşkınız var. Ve bu hayat uzaklardan, bambaşka bir ülkeden gelen bir çocuk yüzünden a...