8. Bölüm

79 6 7
                                    

Moda sahilinde Old Boy'un kötü bir remake'ini çeker gibiydik. Şaşkındım, olan bitenle kafama tekme yemiş kadar sersemlemiştim. Masaki... Jung Ho'nun hikâyesinin kötü adamı...

Erdem miydi yani?!?!

O sırada Jung Ho elimden tuttu ve omzu üzerinden arkaya bakıp tıslar gibi bir sesle:

"Yeter! Bizi rahat bırak!" diye bağırdı. Ve bütün gücüyle beni çekiştirip koşarcasına yürütmeye başladı.

Onun adımlarına yetişmekte zorlanıyordum. Beynimse pelteye dönüşmüştü, hiçbir şey anlamıyordum. Bütün bu kargaşa içinde son bir defa dönüp arkama baktım.

Erdem, başını elleri arasına almış... çöker gibi yere yığılmıştı. O kadar yıkılmış bir görüntüsü vardı ki, bir dehşet duygusu kapladı içimi. Korkulu gözlerimi Jung Ho'ya çevirdim.

Her zaman neşeli olan bebeksi yüzü şimdi öfke ve acıyla gerilmişti. Suratı şu anda tam bir savaşçının yüzüydü. Kendi kutsalını korumaya and içmiş bir savaşçının yüzü...

Yeterince uzaklaştığına emin olana kadar elimi bırakmadı. Bense durup ona hesap sormayı akıl edemeyecek kadar sersemlemiştim. Beynimin işlemcisini köküne kadar kullanarak duruma bir anlam vermeye çalışıyordum. Ve kahretsin ki hiçbir şey, ama hiçbir şey anlamıyordum! Erdem... Masaki! Nasıl olur?! Min Ah'yı kaçırıp İstanbul'a getiren kötü adam... Erdem mi yani??

Jung Ho nihayet yavaşladı ve durdu. Sahilin Fenerbahçe tarafına doğru kuytu bir köşesindeydik şimdi. Jung Ho elimi sıkıca tutan elini gevşetince fark ettim nasıl da titriyor olduğunu.

Korece bir şeyler söyledi. Ne dediği hakkında hiçbir fikrim yoktu, ama kasılmış yüzüne bakınca Masaki hakkında iyi bir şey söylemediğini kolaylıkla anlayabiliyordum.

"Allah kahretsin..." dedi sonra. Dişlerini sıkmıştı. "Kahretsin, yine çıktı karşımıza! Tam da seni ondan kurtardım zannederken... Tam da her şey yoluna girecek zannederken..."

O kadar çok titriyordu ki dişleri birbirine çarpıyordu. Bense korku, çaresizlik ve şok içinde kalakalmıştım. Ne söylemeliydim? Ne yapmalıydım?

Sonra aklıma Erdem'in söylediği sözler geldi: "Sende o Kore işi tokayı görünce..." demişti.

Ve birden gözümün önünden bir perde çekilmiş gibi her şeyi anladım: Yasemin Erdem'in geçen yıl Fransa'ya Erasmus öğrencisi olarak gittiğinden bahsetmemiş miydi? Min Ah ve Jung Ho ile orada tanışmış olmalıydı. Kendini Erdem olarak değil, belki de ikinci ismi olan Masaki olarak tanıtmış olmalıydı. Tabi ya! Ben bunu nasıl daha önce düşünemedim??

Peki ama...

Eğer Erdem, Jung Ho'nun söylediği gibi Min Ah'yı İstanbul'a getirdiyse...

O zaman Min Ah şimdi neredeydi?

Serin bir rüzgar tenimi yalamış gibi ürperdim. Bu üçlünün arasında neler geçtiğini bilmiyordum ama belli ki çok, çok kötü bir şeyler olmuştu. Jung Ho'nun ve Erdem'in az önceki hallerinden belliydi bu. Aynı anda Erdem'in en başından beri bana karşı takındığı tavır geldi hatrıma... Elbette! Hepsi o yüzdendi! Erdem Min Ah ve Jung Ho'dan öylesine nefret ediyordu ki, Japon topluluğuna girdiğim ilk andan beri Min Ah'ya ikizi kadar benzeyen bana da düşman kesilmişti.

"Dün akşam seni üzen de oydu, değil mi..."

Düşüncelerimden sıyrılıp bakışlarımı Jung Ho'ya çevirdim. Zavallının yüzünde bir damla kan kalmamıştı. O kadar solgun görünüyordu ki, bayılıp kalacağından korktum.

Ay'a Bakmak İster misin?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin