2 - İlk Gün

4.9K 358 161
                                    

Resimdeki Demir

----

Sabah daha alarm çalmadan uyandığımda Özge'nin üzerine basarak yataktan indim. Ne zaman bizde kalsa benim yatağımda, yanımda uyur ve sabahları da yerde uyanırdı. Üzerinden geçtiğimi fark bile etmeden uyumaya devam etti. Mail üzerinde yazılı olan maddelerden sadece iki tane eksiğim vardı. Banka hesabı ve sağlık kontrolü.

Bunları da birkaç saat içerisinde halledersem iş başı saatinden hemen sonra başlayabilirdim. Tuvalete girdim, dişlerimi fırçaladım, giyindim, saçlarımı taradım ve makyaj yaptım. Sadece ve sadece 10 dakika içerisinde bunları yapmak benim için yeni rekordu.

Evin köpeği pozisyonundaki biricik Özge'nin kafasını sevip odadan çıktım.

Odamın hemen karşısındaki mutfakta dayımın tost makinasının başında olduğunu gördüm.

"Günaydın." Sesime doğru kafasını çevirip gülümsedi.

Dayım diye söylemiyordum ama gerçekten yakışıklıydı. Çünkü benim dayımdı.

"Günaydın. Erken kalmışsın. Ben seni yarım saat sonra kaldıracaktım."

"Uyku tutmadı. İlk gün heyecanı diye buna deniyormuş anlaşılan. Sen ilk gününde böyle miydin?"

Kafasıyla olumsuz anlamda sallayıp güldü. Sonra düşününce sorumun mantıksız olduğu aklıma geldi. Dayım asla ilk günü olmamıştı. O küçüklükten beri dedemin işleriyle uğraşmak zorunda kalıyordu. Daha sonrasında da kendini çalışır halde bulmuştu.

Tost makinası yine bozulmuştu anlaşılan. Dayım elindeki tornavida ile her şeyi tamir edebilme yeteneğine sahip olduğunu düşünür gibiydi.

"İlk maaşım ile sana bir tost makinası alacağım."

"Bu annenin tost makinası Çağrı bozulamaz, eskiyemez ya da kırılamaz."

Omuz silkip kahvaltı masasına oturdum. Dayımı ya da uyuyan ev köpeği Özge'yi beklemeden kendi başıma kahvaltı ettim.

"Dayı siz Özge ile kahvaltı edin ben gidip diğer şeyleri halledeyim."

"Hayır dur! Şu tost makinasını halledip seni bırakacağım. Benim de işe gitmem gerek."

Her hafta başında bu tost makinası bozulurdu. Dayım uyanmadan önce ben kahvaltı hazırladığımdan makinanın ne halde olduğundan haberi olmuyordu. Ve onun tamir ile değil kendi kendine düzeldiğini söylersem de inanmayacaktı.

"Hayır! Ben gideceğim hatta gidiyorum." Ayakkabı dolabından topuklu ayakkabılarımı aldım. Dayımın sesli gülüşünü duydum ama nedenini anlamadım. Kapıyı açar açmaz her yerin bembeyaz olduğunu gördüm.

"Bence de bugün topuklu giymek için harika bir gün Çağrı. Hatta etek giymek için daha mükemmel bir gün olamazdı."

Kapıyı geri kapatıp odama, eteğimi değiştirmeye gittim.

----

Bu kadar zor olacağını tahmin etmemiştim. Düşmemek için çabalarken bankaya, hastaneye ve şirkete giderken botlarımın yarısına kadar kara gömülüydüm. Yatmadan önce dışarıya baktığımı çok iyi hatırlıyorum. Kar yağmıyordu bile.

Çamur ve buz yolu dolu yolları sonunda bitirip iş başı saatinden sadece bir saat sonrasında şirketin önündeydim. İş başvuru formunu doldurduğum yere geleceğimi sanıyordum AMA burası çok daha farklıydı. Başvuru yaptığım yer sıcak ve evsel bir tarza sahipken burası tamamen ciddiyet diye bağırıyordu.

İçeriye girmek için bile güvenliklerin kartını bir yere değirmesi ve dıt sesinin çıkmasını bekledim.

Bana gösterdikleri beyaz bölümdeki, siyah masanın üzerinde oturan kadının yanına gittim. Kadının saçlarının bir kısmı sarı ve bir kısmı da beyazdı. Saçını yeniden boyatması gerektiğini ona söylemek istedim. Belki bu kez sarı değil de siyah rengi denemesi gerekiyordu. Sarı bazı insanlarda felaket olabiliyordu.

"Nasıl yardımcı olabilirim?" dedi, gözlüklerinin üzerinden bana doğru bakarak. Gözlerim ile buluşan gözleri yavaşça tüm beni gezdi. Ayağımdaki botun hangi marka olduğunu sorsam bilecek kadar iyi incelemişti.

"Ben CEO sekreteri için geldim."

"Siz mi? Şaşırtıcı. Her neyse. İkinci katta İnsan Kaynaklarına gidebilirsiniz. Onlar size yardımcı olacaktır."

Kadını dinleyip önce insan kaynakalrına gittim. Orada boş boş bekletildikten sonra tekrar başka bir yere yönlendirildim. En son ilk geldiğim kadına geri dönüp şirkete giriş çıkışlarımda gerekli olan kartı aldım. Bana en üst kata çıkmam gerektiğini söyledikten sonra masasından kalkıp gitti.

En üst kat. Harika.

Bana sırıtan asansörü pas geçerek altıncı kata kadar yürüdüm. Son nefesimi vereceğimi düşündüğüm anda kendimi en üst katta buldum. Tamam asıl sorun bundan sonra ne yapacağımdı.

İşe başladığım kesindi. Bu bir gerçekti. Neler yapacağım belirsizdi. Bu bir hayaldi. Şuan karşımda gördüğüm takım elbiseli adamdı. Bu bir felaketti.

"En sevdiğim sekreterim bugün iş başı yapacakmış onu karşılamaya geldim."

Başkası ile mi konuşuyor acaba diye etrafa bakındım ama bendim. Hedef bendim. O sekreter bendim ve sonda jeton düştü. Nasıl işe başladığım ile ilgili aklımda dünden beri dönüp duran sorunun cevabı sonunda gelmişti.

"Sen yaptın! Başvuru formumu sen gördün beni işe sen aldın."

"Çok zekisin! Dikkat et bu zeka ile seni fazla yaşatmazlar."

Davranışları ve bakışları o kadar alay doluydu ki ama samimi duruyordu. Samimiyetsiz bir alay ve samimi bir alay arasında gerçekten fark vardı. Düşmanına yapılan davranış ve dostuna yapılan davranış gibiydi. Gülümsediğinde çocuk yüz hatları ortaya çıktı.

Sivri çenesi ve sert hatlara sahip yüzü yumuşamış, gözleri de gülme çizgilerinden küçülmüştü. Onu ilk gördüğüm andaki gibi elleri göğüs hizasında birleşikti.

Boyu kaç acaba diye düşündüm. Gerçekten uzundu. Aramızda açık ve net bir şekilde 10 santim üzerinde boy farkı vardı.

"CEO sen misin? Soykıran Şirketi'nin sahibi. Bu tip ile?" Son cümlem bana kalmalıydı. Son cümlemi sesli söylememeliydim.

"Bu tip dediğin tip var ya. Kızlar buna deli oluyor."

Başka bir şey söyleseydi uydurduğunu düşünürdüm ama kesinlikle haklıydı. Yakışıklı ve çekici biri olduğunu ilk gördüğüm anda fark etmiştim.

Yakışıklılık değil de asil ve çekici bir tipi var demek daha doğruydu. Keskin çene kalp ben diye attığım snapleri görmüş olma ihtimali var mıydı? Tam da istediğim çene tipiydi.

"Şimdi ben ne yapacağım?"

MMM sesi çıkartıp omuz silkti.

"Eski sekreterim hala yerinde duruyor. Bu hafta boyunca sana uyum konusunda yardımcı olacak. Sonrasında da sonunda istediği emekliliğine kavuşacak. Seninle emekli olana kadar birlikte olmak dileğiyle. İlk aralıktan sola sap ve dümdüz ilerle. En sonra benim odam ve hemen yanında da senin yerin olacak."

Eliyle koridoru gösterdi. Kafa sallayarak yolu takip ederken, sola dönmeden hemen önce arkama dönüp adama baktım.

"Peki adınız ne?"

"Demir, Çağrı. Demir Soykıran. Yaş 27, boy 190. Taliplerimi bekliyorum."

Benden 4 yaş ve 12 cm daha uzundu. Topuklu giyersem neredeyse onunla aynı duruma gelirdim. Keşke topuklu giyseydim. Kendimi bu kadar kısa hissetmezdim. Acaba parmaklarımın üzerinde dursam anlar mıydı?

Hafiften ayaklarımı kaldırmaya başlamıştım ki; ondan oldukça uzak olduğumun farkına vararak ayaklarımı yere indirdim.

"Memnun oldum." Dedim.

"Benim kadar olamazsın."

Başka Bir Çağrı&Demir Hikayesi #Wattys2017Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin