1. Bölüm: "Bekleyiş."

274 38 29
                                    

"Umudunu kaybetme ve ne olursa olsun, kim ne derse desin, sadece kalbinin sesini dinle. Çünkü benden sonra güvenebileceğin tek şey o. Sen farklısın, Elsa. Bundan korkma. Hiçbir zaman korkma."

Başımı kaldırıp ciğerlerimi yakmasını umursamadan temiz havayı derin bir nefesle içime çektim. Yağmur buraya geldiğimden beri tüm gücüyle yağmaya devam ediyor, her bir yağmur tanesi beni delip geçmek istercesine montuma çarpıyor, çıkan ses kulaklarımı uğuldatıyordu. Kendimi savunmak için üzerimdeki kalın kumaşa daha fazla sarıldım ve ellerimi üşümesin diye soktuğum cebimden çıkarıp kapüşonumu biraz daha öne çektim. Ama ne yazık ki yağmurla olan savaşımda tek müttefiğim olan montum beni düşmandan korumaya yetmiyordu. Üstelik savaşa sonradan katılan rüzgâr da yağmurun tarafını tutmuş, kendi güzergâhında ilerleyen tanecikleri sağ sola savuruyor ve dağılan tanecikler doğrudan suratıma çarpıyordu. Başımı boynuma eğip kollarımı önümde birleştirdim. Şimdi kendime sarılmışım gibi duruyordum. Bu sayede biraz olsun yağmura karşı kendimi koruyabilmiştim.

Yıllar sonra aynı yerde beklerken babamın tok ve kalın sesi zihnimde yankılanmıştı. Şuan burada, yedi yıl önce onu beklediğim yerdeydim. Aynı sokak lambasının önündeydim. Soluk ışığının altında kendi kendime gölge oyunu oynayışımı buruk bir gülümsemeyle hatırladım. Aynı kaldırımdaydım. Zıt renklere göre dizilmiş taşların üzerinden ikişer ikişer atlamaya çalıştığım o günü hatırlamak istemememe rağmen engel olamıyordum kendime. Burada, aynı yerde olmak zihnimin bir köşesinde saklanan anıları tetikliyor, bana engel olma şansı tanımıyordu bile. Aynı dut ağacı birkaç adım arkamdaydı, babamı beklerken oyalandığım ve minik kollarımla dallarına ulaşmaya çalıştığım, bana arkadaşlık eden ağaç. Ama pek meyvesi yoktu o zaman, olanların da çoğu dökülmüştü. Cılız ve küçüktü, tıpkı benim gibi. Sokaktan geçerken onu fark etmezdiniz bile. Şimdiyse büyümüştü, dalları güçlenmiş, kökleri olgunlaşmıştı. Yine benim gibi.

O gün ne kadar çok beklediğimi bilmiyordum ama uzun bir zamandı. Bu kez o kadar beklemeyecektim. Acıkacak, ayakta durmaktan yorulacak, çaresiz hissedip korkacak kadar. İstemsiz bir şekilde arkama dönüp ağaca baktım. Yedi yıl öne orada babasını bekleyen küçük kız gözümün önünde canlanıverdi. Yağmur taneleri görüş açımı bulanıklaştırırken zihnimin gerilerine sakladığım, üzerine demir kapılar kapatıp kilitler vurduğum anıların o berbat hisle birlikte bir bir açığa çıkmasına izin verdim.

Yedi yıl önce burada babamı bekliyordum, yine yağmur yağıyordu. Ama o zamanlar yağmuru severdim. Yerde oluşan birikintileri izler, kenarına yaklaşıp tüm gücümü toplar ve üzerinden atlamaya çalışırdım. Bu şekilde bekleyişimi biraz olsun renklendirir, can sıkıntısından kurtulmuş olurdum. Beklemeye alışıktım, çocukluğum bir şeyleri beklemekle geçmişti. Annemin beni okuldan almasını, babamın eve gelmesini, yemek masasında tüm ailenin toplanmasını, uyku saatim geldiğinde birinin beni yatırmasını ve iyi geceler dilemesini. Ama o günkü kadar uzun sürmemişti hiçbiri. Kolumdaki yıldızlarla süslü yeşil saatime bakıp ne kadardır beklediğimi anlamaya çalışmıştım. Başarılı olamamıştım tabii. Daha birkaç hafta önce okulda saatleri okumayı öğrenmiştik. Henüz oturmamıştı, hala benim için sadece anlamsız sayılardan ibaretti. Fakat biliyordum, uzun zamandır bekliyordum. Annemin beni çıkışta okuldan almayı unuttuğu, hava karardığında güvenlik görevlisinin annemi aradığı günden daha uzun zamandır hem de.

Babam o sabah ben okula gitmeden önce her zamankinden farklı davranmıştı. Bana sımsıkı sarılıp beni çok sevdiğini, asla korkmamamı söylemişti. Cesur olmamı ve asla korkmamamı. Bense sadece gülümsemiş ve akşam birlikte oyun oynamak için söz verdiğini hatırlatmıştım. Ama sözünü tutamadı.

Bu onu son görüşüm olmuştu. Uzun bekleyişimin sonunda annem beni alıp eve götürmüştü. Artık babamın olmadığı evimize. Birkaç gün sonrasında da başka bir yere taşındık. O gün anneme babama ne olduğunu sormaya cesaret edemedim, sonraki günler de. İştedir dedim kendi kendime. Sonunda sormaya cesaret bulduğumda da aldığım tek cevap "O artık yok." Olmuştu. Babam artık yoktu.

O gün tüm hayatım değişmişti. Ve şimdi yine aynı yerde bekliyordum. Yine başka bir hayat için. Her şeyi geride bıraktığımı düşünüyordum, en doğrusunu yaptığıma inanıyordum. Ait olduğum yere gitmeliydim.

Babam haklıydı, ben farklıydım.

Önümdeki yolda giden araçlardan bir tanesi yavaşladı ve biraz ileride durdu. Düşüncelerden sıyrılıp başımı kaldırdım ve aracın benim için açılan kapısına doğru yürüdüm. Çantamı tek koluma indirip arabaya bindim. İçeri girdiğim anda beni karşılayan yüzüme çarpan sıcak hava ve hemen yanımda oturan kadının tatlı sesi oldu.

"Merhaba, Elsa. Umarım çok bekletmedik."

Zoraki bir gülümsemeyle başımı salladım.

"Aramıza hoş geldin."

Sonraki bölüm için;

+15 vote :)

Geceyi Aydınlatan YıldızHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin