Flashback 2

52 9 1
                                    


"Hayatım iyi misin?"
Bayan Park, kaşığıyla dondurmasını karıştıran kızına sordu. Yirmi dakikadır öylece oturuyordu.
"Eridi artık. Mutfağa götür de yenisini versinler."
"İstemiyorum."
"Bir haftadır bu haldesin. Anlatmıyorsun da."
"Birşey yok."
Bayan Park daha fazla üstlemedi. Kendi haline bırakıp balkona çıktı. Chayeon masanın üzerinde duran telefonunu eline aldı. Hala mesaj gelmemişti. Bugün yapacaklarını kararlaştırmışlardı.
"Tamam sakin ol."
Derin bir nefes aldı.
"Hadi Jong!"
Mesaj sesi.
Chayeon telefonun kilidini heyecandan dört kere yanlış yazdıktan sonra nihayet açmıştı. Mesaj kısa ve netti:
"Hadi gidelim."


Sehun basketbol antrenmanından çıkmıştı. Arkadaşları yemek için ramenciye gitmeyi teklif etmişti ama o çok yorgun olduğunu söyleyip reddetmişti.
Sokakta yürüyordu. Yagmur hafiften çiselemeye başlamıştı. Saat sekiz buçuğu biraz geçmişti. Saçları hala biraz nemliydi ve şampuan kokuyordu.
Telefonuna gelen mesajla irkildi. Durup kimden geldiğine baktı.
Chayeon.
"Hah." Güldü. Biraz korkunç denebilecek bir gülüştü. Mesajı açtı.
"Seninle acil olarak konuşmalıyım. Bu çok önemli. Konuştuktan sonra bir daha irtibata geçmeyeceğim."
Sehun bir an cevap vermemeyi düşündü. Ama... Ama onunla konuşmak istediğini fark etti. Nerdeyse bir haftadır tek bir kelime konuşmamışlardı. Cevap yazdı.
"Nereye?"
Otuz saniye kadar bekledi.
"İnjeokil sokağına gel ben seni görürüm."
"Tamam."


Chayeon bu kadar kolay olmasını beklemiyordu. Telefonunu cebine koydu. Jonghyun'a döndü.
"Geliyor."
"Tamam. Sen şu ara sokağa gir. Bekle. Ardından biz geleceğiz." Dedi ve karanlık çöp bidonlarıyla dolu çıkmaz sokağı gösterdi.
Chayeon bir an bunu gerçekten yapmak istiyor mu düşündü. Ardından Jonghyun'un arkdasindan ittirmesiyle içeriye doğru adım attı. Yağmur hızlanıyordu.

Sehun düşünüyordu. Acaba ne konuşacaktı onunla. Yada acaba o konuyla girmeden özür mü dileseydi? Belki eskisi gibi olmaları için hala geç değildi. Her ne olursa olsun Chayeon'u kaybetme düşüncesi onu rahatsız ediyordu. Peki ama Chayeon onu affeder miydi ki?
Kafası bulanık bir halde gelmesi gereken yere geldiğini fark etti.  Ama Chayeon'u göremiyordu. Etrafına bakındı.
"Sehun!"
Sehun sesin geldiği yere baktı. Oradaydı.
"Neden orada duruyorsun?" Bir yandan da Chayeon'a doğru ilerliyordu.
"Çünkü burada bizi kimse göremez."
Dedi Chayeon. Sesi düz ve tonsuz çıkmıştı.
Sehun Chayeon'un önünde durdu.
"Noldu? Ne istiyorsun?"
Chayeon tırnaklarının etrafını tırmalıyordu. Stres her yanını sarmıştı.
"Ben..."
Daha cümleye başlayamamıştı ki Sehun arkasından atılan sert bir tekmeyle yere düştü. Az daha Chayeon da düşüyordu ki son anda kendini toparladı.
"Nananana Sehun-ah!" Jonghyun ve arkadaşları gelmişti.
Sehun yerde kıvranıyordu. Bu kesinlikle beklediği bir şey değildi. Chayeon'a baktı. Chayeon o gözlerde dehşeti görmüştü. Bundan ürktü ve hemen arasını döndü. Parmaklarını ağına götürdü. Titremeye başlamıştı.
"Chayeon sen ne yaptın?" Sehun'un sesi kısık çıkmıştı.
Chayeon elleriyle kulaklarını kapattı. Jonghyun Chayeon'u döndürüp Sehun'a bakmasını sağladı.
"Bak ona!"
Diğer dört çocuk Sehun'a girişiyorlardı. Sesi bu karanlık sokağı adeta inletiyordu. Sanki 10 yaşındaki acı çeken bir çocuğun sesiydi. Ve yerde duvarın dibindeki su birikintisine kıvranıyordu. Hiç acımadan vuruyorlardı.  Yüzü kan içinde kalmıştı. Bacaklarının ve gövdesinin ağır yaralar almış olduğu kesindi. Bir tekme de Jonghyun attı tekrar:
"Hani o taptığın anneciğin nerede Sehunnie?"
Sehun acı acı inledi. Nefes almaya çalışıyordu. Ama ardı sıra gelen tekmeler bunu imkansızlaştırıyordu. Yağmur şiddetini artıyordu. Chayeon kendini en az Sehun kadar kapana kısılmış hissediyordu.
O sırada Sehun kan kusmaya başladı. Chayeon Jonghyun'u kolundan tutup çekti. Sözsüz bir şekilde soru soruyordu sanki. Bu iyi değildi. Hem de hiç iyi değildi.
Jonghyun sordu:
"Lan fazla mı vurdunuz?!" Diye diğer dört çocuğa sordu. Kızgındı.
"Sen de buradaydın dur deseydin!" Diye çıkıştı saçları dik olan çocuk. Onlar da endişelenmişlerdi. İş ciddileşiyordu.
"Vur dediysek öldürün demedik ya gerizekalılar!" Diye bağırdı Jongyun. Chayeon'un korktuğunu anlamıştı. Ama bu hoşuna gider sanıyordu.
Sehun hala öksürüyor ve kanlı balgamlar çıkarıyordu.
"Tamam neyse hadi gidelim buradan!" Dedi ve Chayeon'un elinden tuttu. Chayeon dehşetle sordu:
"Onu burada mı bırakacağız?" Tekrar yerde yatan çocuğa baktı.
"Ölür burada!!"
"İllaki biri bulur!"
"Burayı izbe diye seçtik ya hani?! Kim bulacak?" Sehun'a doğru bir adım attı Chayeon ama Jonghyun onu belinden tutup çekti. Kız geri geri çekilirken sendeledi.
"Hayır hemen gitmeliyiz biri bulur mutlaka!"
"Yapma Jong!"
"Chayeon-ah! Ona acıma! Sana neler yaptı hatırlasana!!"
Chayeon ağlamaya başladı. Ne yapması gerektiğini bilmiyordu.
"Tanrım..."
Böyle olamaması gerekiyordu.
Nasıl bir işe kalkışmıştı kendisine gerçekten inanamıyordu.
"Hadi gitmeliyiz! Polise falan yakalanırsak çok daha kötü şeyler olur." Dedi iri çocuk.
"Sanki bizi ihbar etmeyecek!" Dedi kapşonlu olan.
"Tabiki de etmez!" Jonghyun kendinden emin konuşmuştu.
"Gururuna gölge düşürür mü o hiç?"




Sonuç:
Sağ bacakta parçalı kırık.
İki kırık diş.
İki çatlak kaburga.
Ezilmiş bir ayak bileği.
Pek çok dikiş ve morarmış bölge.

Sehun hastanede beş gün kaldı. Doktor en az bir hafta demişti ama bu utanca daha fazla katlanamazı. Polislere gerçeği anlatmadı. Para isteyen bir grup ayyaş tarafından saldırıya uğradığını söyledi. Hiçbir zaman ispiyoncu olmamıştı. Konu kendi hayatına kasıt olsa bile. 

Annesini bekledi. O gelmedi. Gitmişti. Babasının değimiyle kaçıp terk etmişti. Hiçbir şey demeden tek bir not bile bırakmadan gitmişti. Ona ne kadar ihtiyacı vardı halbuki.
Halasını zaten göremiyordu. Arkadaşlarından hiçbirini odadan içeri almadı. Onu bu şekilde göremezlerdi.
Beş gün bekledi. Tam beş gün. Belki o gelir diye. Belki gelir özür diler sarılır ve öper. Bir hata yaptığını ve pişman olduğuni söylerdi.
Ama gelmedi.
Aramadı.
Ölüp ölmediğini bile merak etmiyordu.
Eve gitti. Babası Chayeon'un Amerika'ya gitmek üzere olduğunu söyledi. Ortaokul eğitimini orada tamamlayacak ve lise eğitimine orada başlayacaktı.
Sehun bunu duyduğu anki his, hiçlikti. Terk ediliyordu. Herkes ondan uzaklaşıyordu. Kimse kalmamıştı. Bitmişti. Hepsi bu. Umursanmıyordu. Oh Sehun kimsenin umrunda değildi.

Yorum ve beğeni :)

Deep Breath (Sehun+Suzy)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin