Alev

65 10 0
                                    

Chayeon'un abisi Hoon ile vakit geçirme planlarının hepsi suya düşmüştü. Kahvaltı yaptıktan sonra hemen evden çıkmıştı. Bu gerçekten onu çok üzmüştü ama kendisini aptal gibi hissetmesinden daha kötü değildi. Sanki Hoon onun elinden tutup sinemaya oradan da kitapçıya gideceklerdi. "Çok komik! Ne kadar safsın Kim Chayeon. Bide senin için zeki derler!" Kendi kendine konuşmaya başladı. Sinirlendiğinde hep bu olurdu. Ve bunu durdurmak da uzun sürerdi. Kafasını dağıtmalıydı. "Ne yapmalıyım?" Diye düşündü. Bir kahve alıp kitapçıya gidebilirdi. Hem kasvetli hafif yağmurlu havaları çok severdi. Evet, dışarı!

"Almam gereken şeyler var, bütün gün dışarıda olurum." Sehun artık telefonu kapatmak istiyordu ama Hani'nin böyle bir niyeti yok gibiydi. En azından istediğini alana kadar.
"Peki akşam? Güzel bir kafe keşfettim geçenlerde. Hem kitaplar var. Çayını kahveni içerken bir yandan da kitap okuyabiliyorsun..."
"Akşam bizimkilere sözüm var üzgünüm. Aaa şey sıra bana geldi sonra görüşürüz."
Kızın bir şey demesine fırsat vermeden telefonu kapattı.
"White chocolate mocha." Diyerek siparişini bildirdi. Siparişi alan kız artık onun adını bildiğinden sormadı bile. Utangaçca gülümsedi sadece. Kahvesini alan Sehun teşekkür ederek dışarı çıktı.
Bir yudum aldıktan sonra karşıdaki tanıdık yüze baktı. Kız bir elinde kahvesi diğer elinde ise kruvasan olan poşeti tutarken bir yandan da telefonla konuşuyordu. Cüzdanını çantasına zar zor yerleştirdikten sonra derin bir oh çekti ve arkasını dönüp ilerlemeye başladı. Dört metre ilerisindeki Sehun'u görmemişti. Çocuk bir an ne yapması gerektiğini düşündü. Sonra  nedensiz bir kararla takip etmeye başladı. Mesafeyi koruyarak arkasından ilerliyordu. Telefonda konuşurken bir yandan da etrafına bakınıyordu. Hava hafif yağmur karanlığındaydı, etrafta sessiz bir telaş vardı.
Üç dakika sonra sağ tarafta oldukça şirin bir görünüme sahip iki katlı bir kitapçıya girdi. Sehun tereddüt etmeden girdi. Zaten buradan da alması gereken şeyler vardı.
Sehun içeride bile hala kızı takip etmeye devam ediyordu. Kız hobi kitaplarının olduğu kitaplığa geldi. Gözlerini raflarda gezdirdi. Birbirinden ilginç kitaplar. Hangi birini alsa bilemedi. Tam o sırada içinde tarif edemediği bir dürtüyle arkasına döndü.
"Sehun?" Kız yutkundu.
Sehun gülümsedi ve hafifçe eğildi.
"Merhaba Yoona."
Yoona şaşkınlığını attıktan sonra gülümsedi.
"Şaşırdım kusura bakma. Nasılsın?"
"İyiyim. Bazı okul kitaplarını almam lazım. Bilirsin kimyacı geçenlerde bir kitap istemişti. Burada bulurum diye umuyorum."
Yoona parmağıyla arka tarafı işaret etti.
"Dediğin kitapları orada bulabilirsin."
Sehun işaret edilen yere baktı.
"Ah evet. Teşekkür ederim. Hobi kitaplarını seviyorsun sanırım?"
"Evet çok eğlenceli. Aslında ben şeyi bekliyorum..."
"Kimi?"
"Beni!" Arkadan topuklu ayakkabı sesleri geliyordu. Chayeon kendini gösterdi.
"Ah Yoona tekrar teşekkür ederim. Benim kahve aldığım yerde gerçekten kalmamıştı. Ne saçmalık değil mi?" Kese kağıdından bir kruvasan alıp ısırdı.
"Afiyet olsun. Tam vaktinde aramıştın sende."
"Zamanlama konusunda iyiyimdir." Sehun'a baktı.
"Sen ne yapıyorsun burada?" Neredeyse kaba denebilecek bir üslupta sormuştu. Ama dert değildi.
"Sınıf arkadaşımla karşılaştım halini hatırını soruyorum."
"Tamam öğrendiysen gidebilirsin." Yoona'nin koluna girip arka taraflara sürükledi.
"Konuşma şu böcekle!" Diye fısıldadı Yoona'ya.
Yoona'nin çok hoşuna gitmiş olacak ki bir kahkaha attı.
"Böcek mi?"
"Yemin ederim ilk aklıma o kelime geldi."


Ertesi gün okul fazlasıyla sessizdi. Son sınıflar üniversite gezisi için okula gelmemişlerdi. Dün gece çok fazla yağmur yağmıştı. Berbat hava yüzünden herkesin uykusu vardı. Göz kapaklarını bile açmak bir işkenceydi.
Chayeon ise mutluydu. Hava resmen ona güç veriyordu. Soojung ile kol kola girmişler koridorda turluyorlardı.
"Okul ölmüş resmen!" Soojung sitem etti. Jongin'in de uyuyan grupta olduğundan bu iş daha çok canını sıkmaya başlamıştı.
"Boşver sessizlik iyidir." Chayeon Rachel'i telefonuyla ilgilenirken yakaladı.
"Yoo Rachel!" Sesi neredeyse boş koridorda yankı yaptı. Bunu fark edince Soojung ve Chayeon kısa bir kahkaha attılar. Rachel ise duymamıştı çünkü kulaklarında kulaklık vardı. Chayeon birini kendi kulağına takıp müziği dinledi.
"Blackpink! Sağlam grup değil mi?"
"Fena değiller." Rachel sırtını duvara dayadı.
"Haftasonun nasıldı?"
Chayeon gözlerini indirdi.
"Yoona ile takıldık. Öyle."
Soojung başını Chayeon'a çevirdi.
"Ne? Acaba ben burada neyim? Beni niye çağırmadın?"
Chayeon kaşlarını kaldırdı.
"Aishh Soojung-ah! Sen Jongin'lesindir diye düşündüm!"
"Sormadan bilemezsin!"
Rachel her zamankinden daha sıkılmış gözüküyordu.
"Bitirdiniz mi?"
İki kız Rachel'e baktı. Sonra Chayeon'un aklına birşey geldi.
"Ha, dün üvey abine rastladık."
"Üvey abi... Ha. Sehun'u diyorsun."
Soojung güldü.
"Ne o öyle tiksinir gibi söyledin?"
"Zevkle mi söylemeliyim?"
Chayeon ellerini salladı.
"Sakin kızlar! Bak Soojung-ah, Oh Sehun ile olan ilişkimiz seninki gibi bir çerçeveye sahip değil."
Soojung kafası karışmış gözüküyordu.
"Onu sevmiyoruz!" Rachel açıklık getirdi. Chayeon elleriyle yüzünü kapattı. Bir yandan da gülüyordu.
Soojung burnunu çekti ve bir adım geriledi.
"Tamam seni anladım Rachel, gıcıksın, geçimsizsin ve onunla bir aile olmak istemiyorsun. Peki. Ama ya sen Chayeon. Ortada bir durum var ama kimse ne olduğunu bilmiyor? Siz gerçekten kardeş gibiydiniz. Bir hafta sonra bir baktık ki pow! Herşey mahvolmuş. Neden ya?"
Rachel de kendisine gıcık ve geçimsiz demesini takmadan cevabı bekliyordu.
Chayeon birden gelişen bu durum karşında ne yapacağını şaşırdı. Gerçeği söylemeyecekti zaten de geçiştimek için ne demeliydi?
"Evet? Chayeon-ah?" Rachel koluyla kızı dürttü.
"Şey,..." Gözlerini yumdu.
"Bakın bazı şeyleri bilmeyin tamam mı?" Soojung'un kolundan kurtulup sınıfa doğru ilerlemeye başladı.

Sırasına oturdu. Titriyordu. Nabzı hızlanmıştı. Ayakları kıpır kıpırdı. Başını ellerinin arasına aldı.
"Fuck it!" Nabzı hala çok hızlıydı.
"Ok, everything is gonna be ok! Calm down, please!"
Sehun telefonuyla oynamayı bırakıp ayağa kalktı. Chayeon'un kendi kendine konuştuğunu duymuştu. Karşısındaki sıraya gelip oturdu.
"Yah!" Baş parmağıyla kızın kafasına dokundu.
"Amerika'da falan olduğunu sandın sanırım."
Chayeon hala gözlerini masaya dikmiş bakıyordu. Geçen ders çizdiği küçük bir elma resmine odaklanmıştı.
"Kapa çeneni Sehun." Dişlerinin arasından konuştu.
Sehun kıza biraz daha eğildi.
"Ağlıyor musun yoksa? Wow! Kim ağlattı söyler misin? Ona çiçek yollamak istiyorum."
Daha değil ama ramak kalmıştı.
Başını kaldırıp Sehun'a baktı.
"Sen gelsene bi benle."

Chayeon Sehun'u yangın merdivenine kadar sürüklemişti. Etraftaki meraklı gözlere aldırmamak mümkün değildi ama şu konu artık konuşulmalıydı.
"Ne istiyorsun?"
" İnsanlar arkamızdan nasıl konuşuyorlar farkında mısın?"
Sehun sustu.
"Bisey söyle lanet olası!"
Sehun gözlerini ovuşturdu.
Sağına soluna istemsizce bakıp bir adım attı.
"Tabiki de biliyorum. Üç yıldır burdayım ben. Senin gibi kaçmadım!"
"Pekâlâ o zaman ne yapmalıyız. Kızlar bile artık çekinmeden soruyor sürekli. Bıktım!"
"Alışırsın ya. Yada hayır ben onlara gerçeği anlatmak istiyorum dersen hay hay. Bir slayt bile hazırlayabilirim."
"Dalga geçmeyi bırak. Ben bir şey anlatmaktan bahsettim mi?"
"Neyse ne! Rahatsız mı oluyorsun. O zaman defol git hangi cehennemden geldiysen!"
Chayeon sinirlenmeye başlamıştı.
"Oh Sehun! Sen sanırım beni takip etmiyorsun! Hiçbir yere gitmiyorum çünkü bir! Babam izin vermiyor. İki! Burası bana ait. Neden gideyim ki!" Kollarını kavuşturdu. Sehun merdivene oturdu.
"Neler duydun?" Chayeon'a bakmadan sordu. Chayeon biraz öyle durdu. Sonra Sehun'un iki basamak gerisine oturdu.
"Birşey duymadım aslında. İnternette bir blogda okudum. Gangnam Icons adlı. Biri resmen Gossip Girl gibi bizim aramızda ne olduğunu neler olabileceğini iki bin şekile senaryolaştırıp yazmış. İşin kötü tarafı..." Sinirden kaynaklanan bir kahkaha attı. "... Hiç de az okunmamış hani."
"O blogu ben de okudum." Dedi Sehun.
"Sen Amerika'ya gittikten bir ay sonra açıldı. Büyük ihtimalle tanıdığımız biri. Herif... Ağıza alınmayacak şeyler yazdı bir yıl boyunca. Ve evet. Çok fazla okundu."
"Bana tecavüz ettiğin bile olası sebepler arasındaydı."dedi Chayeon düz bir ses tonuyla.
Sehun elleriyle yüzünü kapattı.
"En iğrençlerinden bir tanesiydi evet."
Chayeon'un gözünden bir damla yaş süzüldü.
"Biz nasıl bu hale geldik Sehun?"
Sehun başını hafifçe çevirdi.
"Gerçekten hatırlamıyor musun?"
"Olayı hatırlıyorum. Ama neler yaşadık da onlar oldu?" Karşısındaki duvara bakmaya başladı.
"Ben de sanırım. Zor bir dönemdeydik. Birbirimize karşı farklılaşmıştık."
"Ben değil. Sen farklılaşmıştın."
"Hani hatırlamıyordun?"Sehun duvara yaslandı. Şimdi Chayeon'un yüzüne bakabiliyordu.
"Sana asla haksızlık etmediğimi hatırlatacak kadar aklımda."
Sehun alayla güldü.
"Haksızlık ha? Peki."
"Ne? Yalan mı?"
"Hep kötü benim zaten değil mi? Sen uslu cici kızsın!"
Chayeon ayağa sinirle ayağa kalktı.
"Ya ben sana resmen tapıyordum be! İğrenç hayatıma renk katan tek şeydin sen! Ben yokmuşum gibi davranan abimin yerine seni koymuştum. Sonra sana bir sırrımı söyledim ama sen beni ne kadar çok kırdın!"
Sehun da ayağa kalktı ve Chayeon'un karısına geçti.
"Aptal 14 yaşında bir çocuktum! Utanmıştım! Terk edilmek üzereydim! Saçma sapan konuştum ve bunun karşılığı beni öldüresiy...!"
"Sus Sehun sus tanrı aşkına sus!" Elleriyle kulaklarını kapattı. Ama Sehun buna izin vermeyecekti. Ellerini kulaklarından çekti.
"Herşeyi geçtim, hastanede yanıma gelip özür dileseydin tamam özür de dilemeseydin ama yanımda olsaydın! Zaten annem gitmişti. Babam yoktu hiç. Sen de gittin... O lüks hastane odası bana morgdan farksız geliyordu." Sehun, Chayeon'un bileklerini sıktığının farkında değildi.
"Ya ölseydim? Üzülür müydün merak ettim hep. Sonra günler haftalar aylar yıllar geçti. Ara sıra Soojung'un telefonunda resimlerini görürdüm. Mutlu gözüküyordun. Çok mutlu." Sehun Chayeon'un bileklerini bıraktı. Bembeyaz kollar yerini kızarmış izlere bırakmıştı.
"Burada kim hatalı diye soracak olursak Chayeon-ah..." Bir iç çekti. "...cevap ikimiz olur. İkimiz de saçma sapan şeyler yaptık. Ve şimdi bulunduğumuz yerdeyiz."
Chayeon gözlerini Sehun'un gözlerine dikmişti.
"İnsanlar konuşur. Sonra unuturlar. Unutmuşlardı ki sen geldin. Sönmüş ateş yine harlandı. Sönmesini bekleyeceğiz. Yada ikimiz de yanacağız."

Yorum ve oylarınızla hikayeyi zenginleştirebilirsiniz...

Deep Breath (Sehun+Suzy)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin