"Öğrenmemesi lazım."

25 4 0
                                    

  Kuzey'den

"Yakında her şey bitiyor. Ya Güneş gidecek ya da biz. Hazırlıklı ol!"

Birden gelen bu mesajla sinir katsayım artmaya başladı. Zaten bu konu hakkında gerginken şimdide bu mesajın gelmesi kötü olmuştu. Annem kendini has kıyafetleriyle arabaya doğru yürürken kaportadan güneş gözlüklerimi çıkardım. Gözlüğün kutusunu tekrardan  kaportaya koyduktan sonra annem arabaya bindi. O da kendi 'Rayban' güneş gözlüklerini taktı. El frenini çekip gaza bastım ve hastaneye doğru yola çıktık. 

Anneme bu olayı söylemek konusunda çekiniyordum. Çünkü eğer bunu öğrenirse fenalaşıp bayılabilirdi. Ayıldığında ise bize bir süre boyunda fırça çektikten sonra bize sarılacaktı. Daha sonra elinden geleni yapacağını söyleyip sözü bize bırakırdı. Klasik Sanem Hatun. Hastaneye giden araba yolculuğumuz boyunca ikimizde hiç konuşmadık. Hastaneye geldiğimizde ilk önce annem indi arabadan daha sonrada ben indim. Annem hastaneye doğru ilerlerken ben de arabayı kilitleyip annemin yanına yürüdüm. Birlikte hastaneye girdik. Bilindik hastane kokusu bizi karşıladıktan sonra annemi Güneş'in kaldığı odaya doğru yönlendirdim. Asansöre binip 2. kat butonuna basıp asansörün çıkmasını bekledik. 2. kata geldiğimizde anneme öncelik tanıdım. Koridor boyunca ilerledikten sonra sondaki sağ kapının önüne geldim. Annem de yanıma geldiğinde kapıyı açtım. İçeri girdiğimiz zaman ilk olarak Güneş'in kokusu burnuma geldi daha sonra yine o hastane kokusu. Bu kokunun olması gerekiyor muydu? Bence hayır. Hep nefret etmişimdir. Güneş'in yattığı yatağa baktığımda uyuyor olduğunu gördüm. Anneme sessiz olmasını söyledim. "Anne sen koltuğa otur. Güneş zaten birazdan uyanır. Ben kantine gidip kahve alacağım. Sen burada bekle." dedim fısıldayarak. "Tamam oğlum." dedi o da fısıldayarak.

Odadan sessiz adımlarla çıktıktan sonra hastanenin kantinine doğru ilerledim. Kantin fazla kalabalık değildi ama buna rağmen uğultuluydu. İki tane kahve aldıktan sonra tekrar asansöre bindim. Güneş'e almak istiyordum ama doktorlar hala tehlikeli olduğunu düşündükleri için daha içmesine izin vermiyorlardı. Güneş'in odasına girdiğimde çıkmadan önce dediğim gibi Güneş uyanmıştı ve annemle koyu bir muhabbete girmişlerdir. Ben de gülümseyerek onların arasına girdim. Anneme kahvesini uzattım ve odadaki diğer sandalyeye oturdum. "Eee ne konuşuyordunuz? Baya bir koyu muhabbetiniz vardı?" dedim az evvel ki konuşmayı kast ederek. Annem gülerek "Hiç öyle havadan sudan demeyeceğim senin küçüklüğünden bahsediyorduk." dedi. Annemin dediğiyle kaşlarım çatıldı. Güneş bana kıkırdayarak gülüyordu. Sen dur bakalım küçük cadı sen bir çık hastaneden bak ben ne yapıyorum. Sinirlendiğimi yansıtmadım aksine gülümsedim. Güneş bu halimi görünce gözleri büyüdü. Ben de onun bu haline güldüm. 

Sohbetimiz bol gülmeli geçmişti. Geçmişti geçmesine ama asıl önemli konuya geldiğimizi hepimiz biliyorduk. Ortam eski halinde değil aksine daha yoğun bir gerginlik vardı. Annem oturduğu yerde daha bir dik konuma gelerek konuşmaya başladı. "Yavrum şuana kadar güldük, eğlendik, sohbet ettik ama artık asıl meseleyi konuşmanın zamanı geldi. Kuzum, Kuzey bana her şeyi baştan sona anlattı. Senin yaşadıklarını ve bunun gibi her şeyi. Bak bana söylemediğiniz eksik bir şey varsa söyleyin. Benden bir şey saklamayın. Bak Güneş, bunları içinde tutarsan bu kadar çok yorulursan bu durumundan daha kötü bir duruma gelebilirsin. Ben böyle olmanı istemiyorum,kızım. Bak birkaç gün sonra hastaneden çıkacaksın eğer tekrar kalbini bu kadar çok yorarsan daha da kötü olabilir. Bunları bir düşün. Ben de senin annen sayılırım artık." 

Annemin söyledikleri içimde bir yere oturmuştu. Annem haklıydı ama eğer ona bu tehdit olayını söylersek kadın fenalık geçirirdi. Hastanede aileden bir kişiyi daha görmek istemiyorum. Kafamı Güneş'e doğru çevirdiğimde o sevdiğim güzel gözleri yaşlanmış hatta birkaç yaş gözünden çenesine doğru akmaya başlamıştı. Annemin bu sözleri onu duygulandırmıştı. Yüzünü bana çevirdiğinde bir şey demeden yanına oturdum. Yüzünü avuçlarımın arasına aldım ve gözyaşlarını sildim. Fısıltılı bir sesle "Ağlama..." dedim. Belli belirsiz kafasını salladı. Daha sonra kafasını göğsüme yasladı ve sımsıkı sarıldı. Aynı şekilde ben de ona. Güneş'in başının üstünden  baktığımda anneminde ağladığını gördüm. Gözleri benimle buluştu ve buruk bir gülümseme yolladı, aynı şekilde ben de anneme yolladım. Güneş içini döke döke ağladıktan sonra kafasını göğsümden çekti ve gözyaşlarını sildi. Daha sonra bana buruk bir gülümseme yolladı. Anneme döndü ve uzanabildiği kadar anneme uzandı. Annem hemen olayı kavrayarak Güneş'e yaklaştı ve ona sarıldı. Güneş "Yanımda olduğunuz için çok teşekkür ederim. Kendimi bu konuda çok şanslı hissediyorum. İyi ki varsınız." dedi minnet dolu bir sesle. Annem "Rica ederiz,kuzum. Her zaman. Sen de iyi ki varsın." dedi. Bu kasvetli havayı bozmak için hemen söze atladım. " Off çıkalım bu durumdan. Dram dram nereye kadar? Hadi başka bir konu açın. Dedikodu gibi mesela." İkisi de bana sönüp tip tip baktıklarında ben de kaşlarımı kaldırdım. Güneş garip bir sesle "Dedikodu mu? Kuzey sen hastaneye gelirken kafana saksı mı düştü? Sen asla dedikodu yapmazsın ve yanımızda sen olduğun sürecede yaptırmazsın. Şimdi bunu demiş olman çok garip." dedi. Annem "Güneş haklı oğlum. Hem yapacak dedikodu mu var Allah aşkına. Aç televizyonu bari Kısmetse Olur'u izleyelim." Annemin söylediği o programa yüzümü buruşturdum. Ne o öyle. Kısmetlerini bulmak için geliyorlar. Git bekle belki dışarıda bulacaksın kısmetini. Ne diye programa çıkıp hareketlerini kısıtlıyorsun. Kıskanıyor isen  döveceksin ağız burun. Orada bunu yapabiliyor musun? Hayır. O zaman niye oradasın? Sırf gösteriş olsun diye. Bir boka yaramıyor ki. Saçma ama kadınlara bunu anlatamıyorsun. (Ben severek izliyorum arkadaşlar. Kuzey karakterimiz böyle düşünüyor. Sizin düşünceleriniz neler?) Neyse annemin isteği üzerine hastane televizyonunun kumandasını alıp televizyonu açtım. Kısmetse Olur'un olduğu kanalı açıp onları izlemesini sağladım. Tekrar önceden oturduğum koltuğa oturdum. 

Çıkmaz Yol Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin