Bölüm 4- Tanışmamız

83 5 0
                                    

Upuzun ve sıkıcı bir matematik dersinden sonra zil çalıyor ve herkes güzel bir ‘oh!’ çekiyor. İris yanıma yaklaştığında bir yandan da koridordan ‘o çocuk’ geçer mi diye bakmayı ihmal etmiyorum.

‘Sharloooot!’ diye sesleniyorum. Son matematik kitabını kapatıyor düzgünce sırasının altına yerleştiriyor ve yanıma geliyor. O kadar düzenli ki… Çok garipsiyorum, ben ki ayda yılda bir odasını toplayan insanım.

Bir koluma Sharlot bir koluma İris giriyor. Bella ve Brit’in sınıfına sürüklüyorum onları. Amacımı anlıyorlar ama seslerini çıkarmadan giriyorlar. İki kaş göz hareketiyle Bella ve Brit’i yanımıza çağırıyorum. Ve yüzyılın en duygusal (!) konuşmasın yapıyorum;

Gruptan 2 kişi birbirine küs diye, iki gruba bölünmemize, saflara ayrılmamıza gerek yok. Ve bu yüzden şimdi hemen barışıyorsunuz yoksa hepinize küser asosyal hayatıma devam ederim görürsünüz!’ diyip dil çıkarıyorum. Beşimiz birbirimize sarılıyoruz. Yapmacık değil içten gelen bir sarılma bu… Ve o sıra da olmasını en son isteyeceğim şey gerçekleşiyor. Betsy kapının önünden geçiyor ve bizi görüyor. Sarılırken, mutluyken. Betsy’e sinirliyim ama onu dışlıyorduk sanki. Ben de ona küstüm ama kızlar onun yanında değildi, benim yanımdaydı. Betsy ne hissediyordu? Bana daha mı çok kızdı. Sonra göz göze geliyoruz. Hemen gözlerini kaçırıyor. Betsy eğer gözlerini kaçırmasa onunla konuşacaktım. Yanına gidecek cesaret bulacaktım ama o hazır değilse ben de hazır değilim. Kızlar gülüşüp kikirdeşiyordu ama ben sadece bakıyordum. Gözlerim hafif dolu, donuk, sabit, hareketsiz ve hissiz. Kızgın mıyım, üzgün ya da çaresiz? Betsy’yle barışmalıyım ama nasıl… Nasıl? Tüm bu düşünceler beynimde uçarken zil çalıyor. Ders biyoloji, biyoloji hocasını severiz. Sınavda çıkacakları söyler ama ders işlemez. Bütün dersi telefonunda ‘face’sinde gezinerek harcar ve herkes kafasına göre takılır. Ben genelde kitaplarıma ya da telefonumla mutluyumdur. O sınıftaki kimseyi sevmiyorum…

Kitaplarımı alıp sınıfa giriyorum ve her zamanki yerime oturuyorum. Ders başlıyor. Yani başlamıyor sadece öğretmen giriyor. Yanım boş olduğu için çok şanslıyım. Sınıftan kimse benimle oturmak istemez. Çoğu beni garip ve ‘inek’ buluyor. Derken sınıfa bir çocuk giriyor. Bir çocuk değil, O ÇOCUK GELİYOR! Bizim biyoloji sınıfında mıymış? Gerçekten mi? Aman Tanrım. Harika! Bir dakika niye bu kadar seviniyorum, çocuk beni tanımıyor, adımı bilmiyor. Bende onunkini! Öğretmenimiz her zamanki umursamaz tavrıyla ‘Boş yere geç’ diyor. Bana yaklaşıyor. Boş yer benim yanım! Yan yana mı oturuyoruz?

Sakin olmaya çalışıyorum. Sırt çantasını sıraya atıyor. Yanıma oturuyor. Buram buram parfüm kokuyor. Çok güzel kokuyor. Sakinim… Tamam… Ona dönüyorum, bana bakıyor. Garip bir şekilde utanıp, kızarıp başımı çevirmek yerine, ona gülümsüyorum. O da bana gülümsüyor. Şimdi tam vakti… Tanışmalıyım onunla!

Ben Kristen.’ Diyorum en şirin ve en cool halimle.

‘Ben de Jackson. Ama Jack diyebilirsin ya da J’ diyor. Adı ne kadar güzel! Ya da değil ama onun adı olduğu için bana öyle geliyor…

‘Kısaltma kullanmayı sevmiyorum Jackson.’ Diyorum. Gülüyor. Daha çok sırıtıyor. Beni neden bu kadar etkiliyor. Neden?

Memnun oldum Kristen.’

‘Yenisin sanırım. Değil mi?’

‘Ah evet. Aslında dönemin ortasında gelmek hiç hoş değil ama ailemle buraya taşındık ve bu okula geçmem gerekti. Çok geziyoruz yani sürekli okul değiştiririm…’

‘Yani belki buradan da gidebilirsin öyle mi?’ diyorum içimde kopan fırtınaları hiçe sayarak. Hayır desin gitmem desin. Bütün yıl yanımda otursun!

‘Ahhh aslında görünürde taşınmak yok. Ama babamın işleri belli olmuyor. Yarın birden bire gidiyoruz deme ihtimali yüksek.’

‘Senin için zor olmalı. Sürekli ortam, sürekli arkadaş ve sürekli sevgi… Yani şey…’

‘Ve sürekli sevgili değiştirmek mi’ diyor ve gülüyor.

‘Ya… Yani… Ah evet! Kabul ediyorum!’ gülüşüyoruz. Umarım iyi anlaşırız umarım!..

Bir Ergenin HayatıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin