Sıradan bir günün sabahı, sıradan bir günün baba nasihatleri, sıradan bir günün servis yolculuğu, sıradan bir günün okulu… Sanırım doğru düşünmüşüm, gerçekten Betsy’le de barıştıktan hayat normale dönecekmiş. Her neyse, belki Bella okuldadır ve hayatıma renk katar diye düşünerek okula giriyorum. O sırada sanırım günümün en güzel anı olacak olay gerçekleşiyor. Onun sesini arkamdan duyduğumda inanamıyorum. O karizmatik, kalın ama yumuşak erkek sesi… Jackson’un sesi! Üstelik… Üstelik… Bana sesleniyor! ‘Kris!’ diye birazcık yüksek tonda bana doğru gelmeye başlayınca olduğum yere çakılıyor, donuyorum adeta. Durduğumu görünce adımlarını sıklaştırıp bana yetişiyor, saçlarını düzeltim bana bakıyor, gülümsüyor ve sakin bir tonda ‘Günaydın’ diyor.
‘Sana da günaydın’ diyorum en şirin halimle.
‘O sırada tek başına otururken ve herkes senden uzak dururken… Biyoloji dersinde… Düşündüm ki… Sen, şey yani…’ Gayet kaba bir şekilde sözünü kesiyorum.
‘Anormal ve inek olduğumu düşündün. Gevelemek bir erkeğe yakışmıyor. Önyargılar, önyargılar… Diğerleri de öyle düşündüğü için yanım boş zaten. İstersen sınıfa yeni bir sıra getirttirsinler!’ diyorum gözlerimi devirerek. Anlaşılan böyle bir tepkiyi beklemiyor. On saniye de kendine gelip hızlı hızlı konuşmaya başlıyor;
‘Ah evet biliyorum. Gevelemek hoş değil ve bence insanları deneyebilirsiniz Bayan Huysuz. Dünkü dersteki muhabbetten ve sizin grubun aşırı duygusal barışmasından sonra düşündüm de insanlar gerçekten önyargılı. Sen gayet kafa dengi ve havalısın. Her neyse bu konuşma fazla saçma bir hal almaya başladı…’
‘Pardon. Tamam, kabul, dinlemeyi beceremiyorum ve sevmiyorum. Genetik bir huy diyelim.’
‘Hayır, genetik bir huy değil. Ergensel sorunlar. Şu okulda ailesini dinleyen veya ailesi tarafından dinlenilen kaç çocuk vardır? Bir elin parmaklarını geçmezler.’
‘Biliyor musun Jackson, moral vericisin.’
‘Aslına bakarsan başka açılardan da vericiyim’ diyip pis pis sırıtıyor. Resmen piç gülüşü bu!
‘Diğerleri gibi sapık ve gerçekten iğrençsin’ diyorum ama kendimi tutamayarak gülmeye başlıyorum. Bir süre birlikte güldükten sonra sınıfımın önüne geliyoruz.
‘Anneme söyleyeceğim, beni senin servisinle aynı saatte bıraksın’ diyor. Gülümsüyor. Önce neyi kastettiğini anlayamıyorum. Sonra köşeli jetonum düşüyor, birlikte yürümemiz için bunu istiyor. Demek ki gerçekten aramız iyi olabilir… Tam ben cevap verecekken (aklımda mümkün olduğunca cilveli bir cevap planlıyordum) Betsy’nin neşeli sesi kulaklarıma doluyor.
‘Ah üzgünüm flörtünüzü bölüyorum ama Kristen’ı çalmam gerek’ diyerek gerçekten büyük bir kahkaha atmasıyla kıpkırmızı olmam bir oluyor. Jackson’un önünde beni düşürdüğü duruma bak, yanlış anlayabilir… Aslında doğru anlayabilir, yani benim ondan birazcık azıcık minicik hoşlandığımı anlayabilir ama anlamamasını tercih ederim. En azından şimdilik! Betsy’e öldürücü bir bakış atıyorum. Bunu görüyor ve bileğimi birazcık gevşetiyor. Jackson’a dönüp ‘Bayan Huysuz… Bunu sevdim, aslında tam olarak beni anlatıyor’ diyerek sırıtıyorum. Gülümsüyor. Arkasını dönüyor ve parfüm kokusunu arkasında bırakarak gidiyor. Betsy kulağıma eğiliyor, eğiliyor…
‘Sizi gidi çifte kumrular’ demesiyle karnına sert ve yumuşak karışı bir yumruk indiriyorum. Betsy’nin bu huyundan nefret ediyorum. Beni hiçe sayarak herkesin önünde rezil etmesi. Farkında olmadan da olsa bunu yapıyor! Bu yüzden küstüğümüzü bilmezmiş gibi… Küslük… Ah hayır bunu hatırlamak istemiyorum. Küslük bitti, küslük yok. Artık yine bizim altılı var. Ve tabi bir de Jackson!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Ergenin Hayatı
RomanceKristen adında bir kız. Yakın arkadaşları. Kendi aşkı. Arkadaşlarının aşkı. Ergenlik sorunlarını. Mutlulukları. Mutsuzlukları. Hepsi burada... Bir Ergenin Hayatı'nda ;)