‘Stole my heart on Monday
She had me deep on Tuesday’
Servisten inerken Jackson’la karşılaşmak için dua ediyorum. Ama şanssız günümdeyim ve arkadan bana seslenmiyor. Tek başıma yukarı çıkıyorum. En azından Bella gelmiştir diye düşünerek çantamı sıraya koyum Bella’nın sınıfına gidiyorum. Bu gün biyoloji var, hem de iki ders. Umarım Jackson gelir, umarım! Bella yine harıl harıl ödev yapıyor, önünde geometri kitapları açık. Sırasına gidip yanına oturuyorum. Bir süre sonra havadan sudan konuşmaya başlıyoruz. Barışmamıza çok sevindiğini, dün alışveriş merkezinde neler aldığını, Starbucks’a yeni gelen kahvenin nasıl olduğunu uzun uzun anlatırken ben de onu kafamla onaylayarak dinliyorum. Bir yandan da nasıl on sorudan sekizini yanlış yapabiliyor diye düşünüyorum. En sonunda zil çalıyor. Sınıfa gittiğimde sadece İris’i görüyorum. Sharlot nerede acaba. Mükemmel bir öğrenci sayılır Sharlot. Dakik, düzenli, çalışkan ve bunlarından yanında nasıl başarıyorsa sosyal ve güzel. Sanırım Tanrı onu boş bir vaktinde yaratmış… Özene bezene, üşenmeden… Ders tam gaz başladığında bir gözüm saatte, bir gözüm kapıda. Ama Sharlot gelmiyor. Birinci ders aşırı sıkıcı bir şekilde sonlandıktan sonra anlıyorum ki Sharlot gelmeyecek. İris’le kızları bulmaya gidiyoruz. Pek önemli şeyler olmuyor, normal konular, kızların giyimi, pek havalı olmayan tayfanın saçları, küçük sınıfların çoraplarının renkleri, Helly’nin bu ara kimle çıktığı gibi konulardan konuşurken tekrar zil çalıyor ve ders biyoloji! Sınıfa girdiğimde en arka dörtlüde fısır fısır dedikodu dönerken bir kaç erkek de o kızları kesiyor. Ben her zamanki yerime geçiyorum ve Jackson’un gelmesini bekliyorum. Aslında o yokken de biyoloji dersleri gayet eğlenceliydi ama şimdi nedense sanki onsuz çok boş olacakmış gibi geliyor. Sınıfa öğretmen adımını attığında Jackson’un gelmediğini düşünerek yüzümü buruşturuyorum ve sıraya siniyorum. Tam o sırada öğretmenin arkasından Jackson giriyor. Neşemi içime hapsediyorum. Sonuçta onu gördüm diye ne kadar mutlu olduğumu anlarsa havalanır. Tüm erkekler böyledir, sevildiklerini anlamamaları gerekiyor odunların. Mümkün olduğunca cool olmaya çalışıyorum. Bana gülümseyerek yanıma oturuyor ve bütün ders konuşuyoruz. Bana kendini anlatıyor, şimdilik biraz içime kapanık gibiyim ona karşı. Çok konuşmamaya çalışıyorum, soruyorum daha çok. Bana anne ve babasının işinden dolayı çok fazla gezdiğini, şimdiye kadar Avusturalya, Almanya ve Rusya gibi çeşitli yerlerde, yaklaşık sekiz-dokuz farklı şehirde yaşadığını, kendisinden yedi yaş küçük bir kız kardeşi olduğunu, aslında ona kız kardeş değil de canavar denilebileceğini, golden cinsi köpeklerini anlattı durdu. Sesi şarkı gibi. Anlattığı şeylere göre mimik yapıyor. Şirin, gamzeli, gözlerinin iç gülüyor. Neşe dolu sanki. Çok garip bir çocuk. Sanki ergenlik problemleriyle baş etmeye çalışan, şehirden şehre koşturan biri değil de üç yaşında, bir elma şekeriyle mutlu olan çocuklar gibi. Dersin nasıl geçtiğini anlamıyorum sanki bir anda bitiveriyor. Onunla geçirdiğim her saniye ne kadar mükemmel olduğunu kavrıyorum. Vakit geçirdikçe soğursun derler. Ters tepiyor bende. Bağlanıyorum gittikçe. Ama o bunu bilmiyor. Tanışalı bir hafta bile olmadı. Kendimi geri zekalı gibi hissediyorum. Bu işler bana göre değil. Aşık olmak istemiyorum. Artık üzülmek kırılmak istemiyorum! Jackson’u aklımdan çıkarmam gerek. Yapabilirsem tabi. Şu dört günde beni bu kadar etkilediyse… Bu işin sonu iyi bitmez. Hissediyorum.
Bütün teneffüs bunları düşünüyorum. Kızlar gelmiyor. Aslında iyi oluyor. Onlara Jackson’dan bahsetmiyorum. Tabi Betsy sürekli saçma sapan sululuklar yapıyor. Çifte kumrularmış… Sevsinler, sanki sıkıldıkça başkasıyla çıkan, elimi sallasam ellisi tipi benmişim gibi. Betsy’yi gerçekten çok seviyorum ama bazı özellikleri beni deli ediyor. Ama nötr gibi. Artıları, eksilerini silebiliyor. Geriye bizim Betsy’miz kalıyor. Sağı solu belli olmayan… Zil çalıyor. Jackson geliyor. Oturuyor. ‘Nerede kalmıştık’ diye soruyor sevimli bir şekilde. Tam ona cevap verecekken titrediğimi hissediyorum. Aman Tanrı’m Jackson beni ne kadar etkiliyor!.. Ah bir dakika. Bu Jackson etkisi değil, telefonum titriyor! Mesaj gelmiş olmalı. Daha üç dakika önce Jackson’u bitirmeliyim diyen kıza bak. Bitmeli bu iş biliyorum, ama olmuyor... Dengesiz olduğumu bir kez daha kavrıyorum. Mesaj Sharlot’tan;
‘Akşam sizdeyim!’
![](https://img.wattpad.com/cover/11862674-288-k470723.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Ergenin Hayatı
RomanceKristen adında bir kız. Yakın arkadaşları. Kendi aşkı. Arkadaşlarının aşkı. Ergenlik sorunlarını. Mutlulukları. Mutsuzlukları. Hepsi burada... Bir Ergenin Hayatı'nda ;)