‘When I see you dancing,
Makes me so exciting’
Onu ilk kez okulda görüyordum. Buna eminim. Onu daha önce görseydim unutmazdım, imkansız! Demek ki yeni gelmiş…
‘Biliyor musun Bell… Hiç önemli değil. Sorun yok. Barışırsınız. Darılmadım, gücenmedim. Hadi gülümse biraz!’ sesimdeki telaştan ve ona Bell dememden başka bir şeye odaklandığımı, dikkatimin dağıldığını hissediyor. Sadece çok acelem olduğunda, konuyu kapatmak istediğimde kısaltma kullanırım. Sadece İris’in adını hep kısaltmayla söylüyoruz. Bu okula aynı yıl geldik. Ama onun durumu daha zordu çünkü o çok uzaktan geliyordu buraya alışmakta zorluk çekiyordu. Uzaktan kasıt İspanya. Futbolculardan bilirsiniz şu en az beş adın ard arda sıralandığı tekerleme gibi isimleri… İris’in adı da normalde ‘İrisiella von Srentio Delvalamo’ gibi kısacık bir ad (!) Gel de kısaltma… Hala yoklama da ismi okunduğunda sinir oluyor. Sınıftaki kikirdeşmeler yüzünden değil de öğretmenlerin soyadını her zaman yanlış okumasından. ‘Dalvolomo’ ‘Delvelama’ ‘Dolvelamo’ onun yerinde olsam bende sinir olurdum! Tek düzgün okuyabilen İspanyolca öğretmeni. Zaten araları çok iyi. İris’in İspanyolca notları hep yüzdür. Derslerde en sevdiği İspanyolca’dır. Çünkü bazen gerçekten orayı özlüyor ve haftada sadece 2 saat bile olsa İspanyolca dersine girdiğinde gerçekten rahatlayabiliyor. Bunlar İspanyol olan öğretmenimiz için de geçerli. Bazen dersi unutup sohbete dalıyorlar. Öyle hızlı ve aksanlı konuşuyorlar ki anlamak mümkün değil. Ama yine de İris’i öyle görmek beni çok mutlu ediyor. Sonuçta grubumuzun ilkesi ‘Birinin mutluluğu hepimizin mutluluğu, birimizin üzüntüsü hepimizin yıkımı’ Her zaman buna uyuyoruz. Ama her zaman…
Her neyse konu nasıl İris’e geldi hiçbir fikrim yok. Tam ben o çocuğu düşünerek dalgın dalgın sınıfa yürürken zil çalıyor. Kendime geliyorum. Adımlarımı hızlandırıyorum ve günün şimdiye kadarki en kötü olayı yaşanıyor. Betsy karşı merdivenlerden yukarı çıkıyor. Ondan nefret etmiyorum… Ona sadece kırgınım… Ama o kavgada bana söylediği şeyler… Onu her gördüğümde aklıma geliyor. Beynimde yankılanıyor. Üç gündür böyle sürüyor… Aslında insan ciğerini, böbreğini veya dalağını kaybetmek istemez. Ama ben kaybettim. İşte bu kadar da odunum ben… Canımdan çok sevdiğim birine kalbim değil de dalağım diyecek kadar. Ben bunları düşünürken o da gözlerini tam benim gözlerime odaklanmış karşımda duruyor. Boynuna doladığı fuları, masmavi, deniz mavisi, gök mavisi gözleri, Betsy’nin gözleri bende olsa… Ama bazı insanlar çirkin doğmak zorunda sanırım. Acaba ne düşünüyor. Benim hakkımda şu an düşünüyor. Benim gibi mi düşünüyor? Yoksa tam tersi mi? Nefret mi ediyor benden?.. Kafasını sağa sola sallıyor ve başını öne eğip sınıfa giriyor. Ne demek bu?! Sınıfa girdiğimde bana bakan iki çift göz görüyorum. Benim tarafım da olanlar. Sharlot’un sırasının üstüne oturup bacak bacak üstüne atmış İris ve Dirseklerini sıraya dayamış bir şeyler anlatan Sharlot. Arkadaşları insanı ne kadar mutlu edebiliyor. Bazen bizim gruptan biri olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum. Aramıza girmek isteyen bir sürü kız var… Almıyoruz değil ama kimsenin bize bu kadar yakın olabileceğine inanmıyoruz. Altımız gayet mutluyuz… Pardon altımız değil, beşimiz. Betsy’yi saymazsak ya da beni…
‘Kavga etmişsiniz’
‘Sana da günaydın canım’ diyor Sharlot yapmacık bir gülümsemeyle. Sinirlendiğinde hep böyle güler.
‘Gerek yoktu!’
‘Biliyoruz ama onlar Betsy’i savunuyordu ve ben de haklı olduğunu düşündüğüm için seni savundum. Sonra işler büyüdü… Bir bakmışız Betsy’nin tarafı ve Kristen’ın tarafı diye iki grup oluşmuş.’
‘Sizi barıştırıcam’
‘Küs değiliz, kendini kasma rahat ol’ diyor İris gayet inandırıcı bir sesle. Geldiğimden beri ilk kez konuşuyor ve hiç üzgün görünmüyor. Barışacaklar, hissediyorum. Keşke aynı şeyleri Betsy ve benim içinde hissedebilsem…
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bir Ergenin Hayatı
RomanceKristen adında bir kız. Yakın arkadaşları. Kendi aşkı. Arkadaşlarının aşkı. Ergenlik sorunlarını. Mutlulukları. Mutsuzlukları. Hepsi burada... Bir Ergenin Hayatı'nda ;)