Sizce de hayat bazen size çok büyük kazıklar atmıyor mu? Sürekli sizin mutluluğunuzu , sevdiklerinizi elinizden almıyor mu?Hiç beklemediğiniz bir anda en mutlu ve en parlak gününüzde. Hayatınızı tamamen siyaha boyamıyor mu?
Aklınıza gelmeyecek veya 'başıma gelmez' dediğimiz şeyler neden inatla başımıza gelip bize 'sen öyle san' deyip yüzümüze gülüyor hatta kahkaha atıyordu.
Neden bu iğrenç hayatın içinde yaşamaya devam ediyoruz? İki gün mutlu olacağız diye mi?
Peki ya mutlu olma süremiz dolduğunda?
Tabi ki gözyaşı dökmekten başka bir şey yapamayacağız. Tebessüm etmek bile çok zor gelecek. Kalbiniz sıkışacak. Nefes alamayacaksınız. Sanki ölüyormuş hissi yaşatacak ama ölmeyeceksiniz sadece...acı çekeceksiniz.
Şu anda bize olduğu gibi...
O gelen telefon yüzündendi. Kendini bilmez biri bize ailemizin yanarak öldüğünü söylemişti... O an hiçbirşey yapmamış daha doğrusu yapamamıştım.
Jungkook?
Jungkook her ne kadar benim kadar kötü olsa da güçlü davranıp beni toparlamıştı... Ama biliyordum güçlü davranmaya çalışırken canının daha da yandığını.
Hayatımız mahfolmuştu. Ailemiz yoktu artık. Bir annemiz bir babamız yoktu. Sadece ben ve Jungkook vardık...
Bize destek olucak , bizim için en iyisini düşünen , bize sahip çıkan bir ailemiz yoktu. Ortada kalmıştık.
Onlar hayatımızdan ayrılalı üç gün olmuştu. Acımız daha tazeydi. Ama iyileşmek yerine daha da deşiliyordu. Sürekli karşımıza onları hatırlatacak şeyler çıkıyordu.
Midem bulanıyor ve başım dönüyordu. Hani 'kahrından yataklara düştüm' denir ya aynı o şekildeydim. Birşeyler yeyip içmiyordum ortalıkta bile dolaşmıyordum bütün günüm odam da geçiyordu ama uyuyamıyordum sürekli kabus görüyordum.
Jungkook onu bile yapmıyordu sadece yanıma oturup bana sıkıca sarılıyor ve uyumamı sağlamak için kulağıma güzel şeyler mırıldanıyordu. Ama sesi eskisi gibi çıkmıyordu. Titrek ve güçsüzdü.
Yorgun ve tükenmişti.
İyi olmak zorundayız. Birbirimiz için... gelecekteki ailemiz için iyi olmak zorundayız değil mi?
O telefon geldiğinde apar topar Busan'a gitmiştik dağ evi Busan daydı çünkü.
Polise gittiğimizde ikimizde kötü durumdaydık.
Böyle bir haberi telefonla duymamız yetmiyormuş gibi birde cesetlerin tanınmayacak kadar kötü olduğunu söylemişlerdi. Bunu da görmezden gelebilirim.
Ama zaten yüzlerini teşhis edemeyeceğimizi ve %100 onların cesetleri olduğu için yakmışlardı. Onlardan geriye sadece külleri kalmıştı.
O anda Jungkook bütün sakinliğini bozup polislere saldırmıştı ben dahil onu hiç kimse durduramamıştık.
Ben en son bu kadar yüke dayanamayıp bayılmıştım.
Gözlerimi açtığımda ise elimi sıkı sıkı tutan ve tek varlığım olan kocam vardı yanımda. O anda bana "iyi misin karıcım?" deyip şevkatle gözlerime bakıp saçlarımı okşaması daha çok ağlama hissi oluşturmuştu.
Yağmur yağıyor...ve gözyaşlarımız da yağan yağmura eşlik ediyor. Artık güneş yoktu. Ay yoktu. Yıldızlar yoktu. Gece ve gündüz yoktu. Ağaçlar kuşlar hiçbiri yoktu. Hepsi hayatımızla beraber yok olmuştu.
Peki biz bu haldeyken nasıl mutlu bir hayat yaşayacağız?