Serzeniş..

253 31 7
                                    


Ne de güzel yazmış,tıpkı beni anlatır gibi..Aslında 'mona rosa ' adlı şiiriyle ilk kez onu tanımıştım.Ellerimi iki kuş kanadı gibi birbirine vurup, ilk önce kendimi getirmeye sonra da oluşan boşlukta dağılan dikkatleri toplamaya çalışıp dersin olağan işleyişini devam ettirmek durumundaydım ve öyle de yaptım.Evet,evet başka? Gençler ;artık üniversiteli oldunuz,atın üzerinizden ölü topraklarını! dersimiz sosyoloji bu derste konuşmayacaksınız da ne yapacaksınız! Epikür,Sokrates,Platon(Eflatun),Aristoteles ve niceleri benden,senden veya herkesten farklı değil. Sadece çağ değişir, olaylar vuku bulur sistem kendi doğal sürecini tamamlar ama insan yine aynıdır.. Niye mi? Bir 'ser' bir kalpten hepimiz oluşu yorduk...Bundan ötürü hepimizin düşüncesi değerli,hepimiz bir şeyleri değiştirmek için minicik bir kıvılcım çakarak geleceğe büyük alev topları bırakabiliriz.Sahip olmamız gerekenler 'cesaret' ve Oxford'un en yüksek kalesinde yazılı olan *bilgi kudrettir* yazısı(Thomas Hobbes) veya Francis Bacon'un *bilgi güçtür* sözü,biraz daha eskiye gidersek eğer Firdevsi'nin şehnamesinde    geçen benzer bir ifade *bilge olan kişi güçlüdür*sözlerinden anlayacağımız üzere 'bilgi'..Toparlamak gerekirse 1-cesaret,2-bilgi..gençlere cesaret vermiş olmalıyım ki yavaş yavaş birer ikişer parmaklar bir elif gibi karşımda duruyordu..Mutlaka her dersime katılan ve çarpıcı yorumları ile arkadaşlarını mest eden Ayşe de söz isteyenler arasındaydı...

-Kış güneşi  bir gelin gibi sınıfa süzülmeye başlamış,aralık olan perdeden içeri vurup gözlerimin kısılmasına neden oluyordu,Ayşeyi gözlerimle seçip evet Ayşe dedim..

-Ayşe:hocam sorgulanmayan hayatın yaşanmaya değer yanı yoktur demiştiniz..Ben böyle yorumluyorum,istemediğimiz bir hayatı 'yaşamak'yaşamak değil her gün ölmektir. Sokrates bu lafı ederken yaşadığı dönemdeki siyasi,sosyal olayları göz önüne alıp bu değerlendirmeyi yapmıştır, ben ise bu sözden yola çıkarak 'insan paydasını' ele almak istiyorum..Ne kadar mekanik dünyada yaşasa da insan organik bir varlıktır.Bu nedenle kalp denilen duygusal bir organa sahiptir ve her zaman yarımdır. Bazen bir bavul işlevi görür bazen bir katran deposu.Aslında o hep mutlu olmak ister çünkü içice geçmiş karıncık ve kulakçıkları sarmalayarak saklayan bir yumru gibidir.Tıpkı şefkatli bir anne gibi,anneler kötü olabilir mi?Bizler onu kötü hale getiriyoruz.Aslında tam olarak bizlerde değil..

-Nasıl?diyerek araya girdim.Yine sarsmıştı..Sanki benim kalbimi sorguya çekip konuşturuyordu..

-Hocam şimdi şöyle diğerleri derken:aşk,ayrılık,'vuslat',ölüm,serzenişler,kopuşlar,hissedipte söyleyemediklerimiz,haykırışlarımız tüm bunlar birikir ve kalbin üzerine bir ton ağırlığınca çöker..Ve final kalp bu ağırlığı,acıları taşıyamayıp diğer organlara saldırır en çokta bedeni ve ruhu taşıyan 'beyine'..ben böyle düşünüyorum.

-Ne güzel düşünüyorsun diye içimden geçirirken,uzaklara dalmama izin vermeden atıldı..Peki hocam bu söz size ne düşündürüyor? sosyoloji açısından değil ,benim düşündüğüm bağlam açısından dedi.

-Kaloriferin ısıtmış olduğu sıcak nemli sınıfın birbirinden farklı nefeslerin karıştığı havadan bir tutam nefes alıp,akciğerlerime  gönderdim.Bir şeye dertlenmiş gibi bir hışımla  tüm nefesi dışarı verdim..Toparlanarak ben bir akademisyenim ben bu bağlam dışına çıkamam demek üzereyken,kendime kısa süreliğine kızdım..Hani cesaretti?.Hayır..hayır ara verelim arkadaşlar dedim.Bir uzun sigara arası diye ekledim.Masaya  koyduğum tam 15 yıllık siyah deri çantamın içine birkaç müsvedde kağıdı koyup sınıftan büyük adımlarla çıktım..

Kendime ait koridorda yürüyorum

Uzun beyaz ışıkla başlayan..

Etrafta, onlarca gamsız öğrenci!

Büyülü fenerler gibi küçük pencereler ışıl ışıl

Parfüm kokuları; hepsi birer yalnızlık

Kafamda binlerce düşünce kemirircesine..

Başımı sarkıtırım iç de dış da benimdir..

Yalvarırım sus! tabi ki unutmadım,unutamadım...

Günaydın hocam! hhhh.. korkuttum galiba..Yok yok iyiyim,Füsun hocam günaydın.İlerleyen yaşına rağmen,bizim üniversitenin dik girip yatay olarak çıkamayan hocalarından.Sigara yüzünden çatallaşmış sesi beni odasının  kapısı önünde  korkutmamış değildi!.Bir sırıtma dudağımın kenarında belirdi..O kadar zorakiydi ki.Ne ise hocam derse geç kaldım izniniz ile görüşmek dileğiyle dedi..hay hay efendim tabi ..Sol elimdeki çantamın ve kalbimin ağırlığıyla koridorun sonunda bulunan odama yürüdüm..Ve içeriden sesler geliyordu .Sesi iyice kısılmış bir şarkı çalıyordu..Birisi bu şarkıya eşlik ediyor gibiydi..hafif mırıldanarak ...

Bir gülüşün var ki kaş çatar gibi..

En sıcak sözlerin azarlar gibi
Hiç bağlanır mıydım çocuklar gibi
Ah bu şarkıların gözü kör olsun

Sonunda tuz bastın gönül yarama
Nice dağlar koydun nice arama
Seni terk edip de gitmek var ama
Ah bu şarkıların gözü kör olsun

..

VUSLAT-BAmBAŞKa...Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin