Dünya Fazlasıyla Acımasızdır

190 17 22
                                    

"Demek istediğim şu..." dedi Emile bitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle. Onu dinlerken ben yorulmuştum. Konuşarak yürürken nefesi biraz bile azalmamıştı. Ben oturarak konuşurken bile nefesim yetmezdi oysa ki.

"Warlock'ların şuan ki vampir-insan yasalarına bile uymadıklarıyla ilgili birçok iddia varken bunların karalama kampanyası olduğuna inanmıyorum. Kesinlikle Warlock'a okul için bile olsa gitmemelisin. Anlıyor musun?"

Konuşmadan önce biraz durdum. Emile'de bana uyarak beni bekledi.

"Hızlı mı yürüyordum?"dedi endişeyle kolumu tutup bana destek olmaya çalışırken. Biraz soluklandıktan sonra "Hayır, sorun yok." dedim.

"Her zaman oluyor." Bir yandan da alnımda oluşan nemi elimin tersiyle sildim.

"Kaydımı geri alamam. Ayrıca o iddialar gerçek olsaydı şimdiye Kraliyet Kurulu, Warlock'ları cezalandırır ve yönetimden düşürürlerdi." diyerek geçte olsa cevapladım Emile'i.

Emile sinirlenerek "Anlamıyorsun!" dedi ve ayağını yere vurdu.

"Warlock'da vampirler ve insanlar Knight'taki gibi sınırlarla ayrılmıyor. İç içe yaşıyorlar, yasalar bile çiğneniyordur diyorum sana. Vampirlerle yüz yüze gelmekten, sana yapabileceklerinden korkmuyor musun? İnsanların sana vampirkeş diyecek olmaları rahatsız etmiyor mu seni?" dedi el hareketleri ile iç içe kelimesini pekiştirirken.

"İnsanların ne dediği umurumda değil. Korkup korkmayacağımı da bilmiyorum fakat... " son kez derin bir nefes daha aldım. "...fakat kaydımı iptal edersem başka okula gitme şansım olmayacak. Liseyi açıktan okumak istemiyorum." dedim ve yürümeye devam ettim.

Emile beni takip ederken "Koşalım." dedi. Onu dinlemediğim için sinirlenmişti ve daha fazla çene yormak istemiyordu.

Büyük ihtimal beni koşu ile cezalandırdığını düşünüyordu. Ama buna değerdi. En azından Emile bile koşarken konuşamıyordu.

Aslında sporla pek aram yoktu. Emile ısrar ettiği için ona her sabah eşlik ediyordum. Knight insanlar için Kraliyet'teki en güvenli eyaleti olduğu için tek başınıza sokaklarda bile dolaşabiliyordunuz. Çünkü biliyordunuz ki insanlar için çizilmiş sınırların içinde olduğunuz sürece tek bir vampir bile gölgelerde sizi takip edemezdi.

Okul kaydımın Warlock Eyalet İnsan Lisesi'ne yapıldığı duyulduğu zaman herkes bana acıyarak baktı. Warlock insanlarla vampirlerin birbirinden ayrı tutulmadığı, bunun doğa yasalarına aykırı olduğunu düşünen bir politikaya sahipti. Fakat herkes dışarıya verilmeye çalışan vampir-insan kardeştir maskesinin altında insanların ezildiğini biliyordu. Yinede Emile'in üstüne basa basa söylediği iddialar, insanların vampirler tarafından katı değerler altında ezilmesi değildi. Zaten Kraliyet Yasaları'na göre vampirler her zaman insanlardan üstündü.

Nefes nefese kalınca parktaki bir banka oturdum. Emile hala yorulmamıştı. Yıllardır bu şekilde spor yapardı. Onu izlerken gerçekten güzel bacakları ve ince bir beli olduğunu düşündüm. Boyu uzun olduğu için her anlamda manken gibi duruyordu. Siyah kâkülleri ve uzun atkuyruğu her adımında sallanıyordu. Gözleri elaydı. Belki de Emile'de tek sevmediğim şey ela gözleriydi. Esmer teni ile beraber ela gözleri fazla dikkat çekiyordu.

Parkı birkaç kez daha turladıktan sonra yanıma oturdu. Sessizce soluklandı ve suyunu içti. Gerçekten onu sinirlendirmiş olmalıydım ki tek kelime etmemişti. Fakat konuşarak ortamı yumuşatan ilk kişi olmak istemediğimden bende sustum.

Başımı geriye atarak gökyüzüne baktım. Güneş parkın etrafındaki binaların arkasında kalmıştı. Buna rağmen bulutsuz, masmavi gökyüzü gözümü alıyordu. Bu yüzden istemsizce gözlerimi kıstım ve elimle gözlerimi gölgelendirdim.

Bunu sık sık yapardım. Yani gökyüzüne bakmayı... Bana ölmüş babamı hatırlatırdı. Aslında babamla pek bir anım yoktu. İki haftada bir pazar günleri piknik yapmaya şehir dışındaki yeşillik alanlara giderdik. Onun dışında hep işteydi. Geceleri eve gelmek yerine içmeye giderdi, buna rağmen ailesine şefkat gösterebiliyordu.

İlkokuldan sonra okumamı istemediğini biliyordum. Eğitimli insanlar normal insanlara göre vampirlerle daha sık karşılaşırlardı çünkü. Babamı da bu şekilde, ben sekiz yaşındayken, kan verici olarak yanlarına almışlardı. Ve babam, vampirlerin tüm o insanları kendilerine çeken güçlerine karşı gelmeyi başarıp, devrimcilerden biri olmuştu. Bir eylem planlarken öldürüldüğü söylenmişti anneme. Kan alıcısını öldürmeye çalışırken...

Buna rağmen annem gibi pısırık biri de olmak istemiyordum. Eğitimsiz biri bu dünyada hayatta kalamazdı. Annemin okuma yazması dahi yoktu. Babam kan verici dahi olsa, kan alıcısını öldürmeye çalıştığı için Kraliyet'ten gelecek yardımlar kesilmiş, üstüne üstlük annem ve ben de zan altında kalmıştık. Şimdi düşününce annemin bu durumlarda biriyle evlenmesi beni ve kendini kurtarması için tek çıkış kapısıymış. Onu bu yüzden suçlayamıyordum, her ne kadar Krish'ten nefret etsem bile.

"Eve dönelim." dedi Emile ayağa kalkarken. "Hava hala soğuk, terimiz soğumasın."

Ona cevap olarak bende ayağa kalktım. Etraftaki eşyalarımı çantasına koysun diye ona uzattım. Sessizce eşyaları alıp yandan çantasına yerleştirdi. Sessizliğimiz eve dönene kadar devam etse bile ilk konuşanın yine o olması beni tatmin etmişti.

"Kim ne diyecek olsa da seni bir vampirkeş olarak görmeyeceğim." dedi daire kapımızın önünde eşyalarımı geri bana verirken. Ve ardından sessizce kendi katına çıktı. O merdivenleri sessizce çıkarken arkasından küçük bir tebessüm atmakla yetinmiştim. Annemden sonra tek destekçim, tek gerçek dostum Emile'di.

Cebimden kuş tüyü ve birkaç boncukla süslenmiş anahtarlığımı çıkarıp, kapıyı açtım.

"Kim o?" diye seslendi annem.

"Benim Amelia."

"Hoş geldin. " dedi kısaca. Bizim ailemizde pek sevgi sözcükleri kullanılmazdı. Aslında bu durum canımı sıkıyordu biraz. Bende güzel kelimelerle uyanıp, güzel kelimelerle uyumak istiyordum.

Spor ayakkabılarımı çıkartıp kapı kenarındaki ayakkabılığa koyarken "Hoş bulduk." diye mırıldanmakla yetindim bende. Bir çift terlik çıkartıp giydim ve içeri geçtim.

Yorgunluktan sızlamayan başlayan bedenimi odama zorla taşıyarak elimdeki eşyaları yatağımın üstüne attım ve tekrar sürünerek banyoya geçtim. Üstümdekilerden bir çırpıda kurtulup her şeyi kirli sepetine yolladıktan sonra kendimi ılık suyun kucaklayıcı sıcaklığına bıraktım.

Banyodayken uyuyakalmaktan korkuyordum fakat tam tersine vücuduma değen her damla beni daha da dinçleştiriyordu. Genelde hep böyle olurdu. Spordan hemen sonra uyumadan kendime gelemeyeceğimi sanırdım fakat hızlı bir duş kadar uyku açıcı bir şey yoktu.

Bornozuma sarınıp buğulanmış aynadaki yansımama bile bakmadan banyodan çıktım. Aynaları ve yansımamı sevmezdim. Sebebi çirkin olmam değildi, kilolarımdı.

Odama hızlı bir geçiş yaparken oturma odasından duyulan sesle irkildim.

"Kızının evi silip süpürmesi yetmezmiş gibi yediklerini s*çabilmesi için yaptığı saçma sporlar yüzünden birde su masrafı ödüyoruz."

Bu Krish'di. Özellikle duyabilmem için bağırarak söylemişti. Annem her zamanki gibi o mahcup yüz ifadesiyle susuyor olmalıydı. Bende ağzımı açmadan odama girdim ve kendimi, spor yüzünden oluşan bitkinlikten daha yorgun bir şekilde yatağıma bıraktım.

"Az kaldı. Bir hafta daha ve bu pislikten kurtulacaksın." diyerek kendimi teselli etmeye çalıştım.

Her şey bitecekti. Bunun için vampirlere bile katlanmaya razıydım.

Merhaba, merhaba arkadaşlar. Yine ben! Biraz daha değişik temalara yönelmiş şekilde karşınızdayım. Oylarınızı ve düşüncelerinizi bırakmadan lütfen ayrılmayın.

Asla Kanına İhanet EtmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin