Acılarımızı Dindirmenin Tek Yolu Ölüm Mü

63 8 61
                                    

Prens onun gözlerine bakmama şaşırarak duraksadı. Ağzı hafifçe açılarak, düzgün ve beyaz ön dişleri hafifçe gözüktü. Güzelce taranmış siyah saçları, şekilli beyaz yüzü ve siyah gözleri tam karşımdaydı. O ellerini hafifçe kendi karnına götürürken, ben de karnımda oluşan o sıcaklığı hissetmiştim. Fakat prens benden önce davranarak gözlerini benden çekti.

Yüzünü yana çevirirken kaşları çatılmış ve ağzından "çı" benzeri bir ses çıkmıştı.

"Cesaretine de hayranım. Korkmadan bir safkanın gözlerinin içine bakıyorsun." sözlerinin sonunda dudağı hafifçe zaferle kıvrılırken gözlerimi hızla halıdaki desenlere diktim. Hâlâ üzerimde olan formamın etek uçlarını avucumun içine alarak ne yapacağımı düşündüm.

"Peki buna izin vermezsem? Yani beni alıkoymanıza. Ya da Knight Kraliyeti? Kendi halklarından olan birini alıkoymanıza izin veriyor mu?" diye sıraladım sorduğum sorulardan emin olmadan.

"Knight bir suikastçinin kızını seve seve bize verdi. Ve? Seni alıkoymamıza izin vermezsen mi? Babanın yaptığı hataları tekrarlamak mı istiyorsun?" duraksadım. Babamın yaptığı hatalar... Babam kraliyete alındıktan sonra onun neler yaşadığı hakkında hiçbir zaman bir şey öğrenememiştim. Bildiğim tek şey kan alıcısını öldürmeye çalışırken öldürüldüğüydü.

"Burada, senin kan vericin mi olacağım?" dedim istemez bir ses tonuyla.

"Seni bulan benim. Benim kan vericimsin. Bu yüzden kendini diğerlerinden koruman da gerekecek. İnsanlardan da vampirlerden de. Seni bu yüzden buraya getirdim, kanını ve canını korumak için."

Gözlerimi yumup bu yeni durumu sindirmeye çalışırken "Knight'ta döneceğim." dedim dişlerimin arasından.

"Oraya dönsen bile, kraliyet seni sınır dışı edecektir. Hıh, hala hiçbir şeyin farkında değilsin. Knight sınırları içinde safkan insanların bulunmasına izin vermiyorlar. Neden biliyor musun? Baban yüzünden. Baban onları öldürmeye çalıştığı için. Bir devrime sebep olduğu için. Knight'a dönsen bile seni başka bir kraliyetin safkan vampirlerinden herhangi birine göndereceklerdir.

Burada en azından kimin kan vericisi olacağın belli. Benim gibi bir prensi reddedip yaşı, cinsi, kimin nesi olacağını kestiremeyeceğin bir safkanın dişleri arasına mı girmek istersin?" Bunları söylerken sesi gayet tehditkardı. Dizine koyduğu ayağını indirmiş, dirseklerini dizlerine dayayarak olduğu yerde biraz eğilmişti.

Dirseklerimi dizlerime dayayıp yüzümü ellerimle yüzümü kapattım. Asla aileme dönemeyecek miydim?

"Knight'ta bir safkan insan olduğumu söylediniz mi?"

"O gün, seninle karşılaştıran sonra seni yanıma alabilmek için her türlü işlemi anında başlattım. Yani evet."

"Benim bir safkan insan olduğumdan nasıl bu kadar emin olabiliyoruz?"

"Emin ol, Adam'ın Eve'yı tanıyışı gibi, insanların safkan bir vampiri ayırt edişi gibi, bizlerde sizin soyunuzdan safkanları ayırt ediyoruz. Yaratılışımızda var bu."

Dudaklarımı iyice dişlerken ağzıma kan tadı gelince panikledim. Bunun onu çekmesinden korktum.

"İzninizle artık gidebilir miyim?" dedim titreyen sesimle.

Ayağa kalktı ve dizlerimiz birbirine değecek kadar bana yaklaştı. Ondan burnuma gelen o tarifsiz kokuya kendimi bırakırsam sarhoş olacağıma emindim. Kendimi sakınmak için sonuçsuz bir çabayla başımı yana eğmiştim. Güzel, şekilli elleri benim çenemi kavrarken "İlk önce..." dedi ve yüzümü zorla ona döndürdü.

Prens üzerime doğru eğilmişken gözlerine bakmamak çok zordu. Kendimi onun gülen gözlerine bakarken bulmuştum.

"Gözlerime bakmanın cezasını vermeliyim." sesi sonlara doğru cılızlaşmıştı. Kendimi uyuşmuş gibi hissediyordum. Bir oyuncak bebek gibi şuan ne istese yapabileceğini biliyordum.

Birden dudakları benimkileri bulduğunda ne yapacağımı bilemez şekilde kendimi geriye saldım ve sırtım koltuğa deydi. Alt dudağımı kendi dudakları arasına alıp hızlı, ve nazik denilemeyecek bir hareketle öptü ve ardından oyalanmadan dudakları boynumu buldu.

Uzun zamandan beri bunu bekliyormuş gibi dişleri aceleyle boynuma saplanırken, bir an kendimi kaybettiğimi sandım. Bir an bu durumdan zevk almak istediğimi sandım. Prensin sırtını ne zaman kavradığını bilmedim kollarımı çözüp tırnaklarımı avuçlarıma batırarak kendime gelmem gerektiğini hatırlattım vücuduma. Fakat faydası yoktu. Düşüncelerimi bile kaybederken vücuduma söz dinletmem imkansız gibi bir şeydi.

Beni bırakmasını beklerken içimden kendimi bu hisse bırakmak geçiyordu. Bu hisse kendimi bırakmak ve prense sarılıp, onun kokusunu içime çekmek... Dudaklarını boynumdan çekip, daha önce yaptığı gibi açtığı yarayı diliyle yaladıktan sonra yüzünü görmeme fırsat vermeden üstümden kalkıp bana sırtını döndü.

Onun beyaz gömlekli sırtına bakarken elimle yaranın olduğu yeri tuttum. Üzerindeki yok gibi olan kan ve tükürük tabakasını elimle hissedebiliyordum fakat bu beni iğrendirmedi.

"Ne bekliyorsun? Gidebilirsin." dedi kollarını göğsünde kavuşturup yavaş adımlarla odadaki pencereye yürürken. Onun emreder sesini duyduğum gibi ayağa kalkıp bir an bile tereddüt etmeden dışarıya çıktım.

Kapının önündeki insanlardan biri, "Odanıza mı?" diye sordu. Yüzlerinde yadırgayacak hiçbir ifade yoktu. Onu başımla onayladığımda "Beni izleyin." dedi ve önümde yürümeye başladı. Diğer adam da arkamdan bizi takip ediyordu. İki kat çıktıktan sonra sonunda benim için hazırlanan odadaydım.

Tamda beklediğim gibi yine şatafatlı ve bir otel odasını andıracak bir yerdi. Dış kapının sağında kalan odanın banyo ve tuvalet için olduğunu anında tahmin etmiştim. Yatağın karşısındaki makyaj masasına gidip boynumdaki ısırık yarasına baktım. Ürpertici bir şekilde, gözle görülecek hızda iyileşiyordu.

Banyoya gidip boynumu iyice yıkadıktan sonra aynada perişan gözüken yüzüme baktım. Biraz kilo vermiş olmalıyım ki yanaklarım önceden gördüğüm gibi şiş gelmiyordu. Gözlerimin altı şişmiş ve morarmıştı. Dudaklarım ise... Prensin yaptığı şey aklıma gelince dudaklarıma daha fazla bakmak istemedim.

Sadece üzerindeki kanı emmek istemişti...

Ölü gibi yatağıma ilerlerken gözüme duvardaki saat takıldı. On ikiye geliyordu. Yatağa oturduktan sonra üstümü değiştirmek geldi aklıma. Tekrar zorla ayağa kalkarak ilerideki dolaba gittim ve kapağını açtım. İçi boştu. Ardından bu durumu umursamayarak üstümdeki ceketi makyaj masasının sandalyesine atarak o şekilde yatağa girdim.

Artık ağlamak veya düşünmek için bile gücüm yokmuş gibi hissediyordum.

Asla Kanına İhanet EtmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin