Dünya fazlasıyla acımasızdır #3

92 15 19
                                    


Havaalanından çıkarken gözlerimin ve yüzümün ağlamaktan ve uyumaktan şiştiğini biliyordum. Zaten kilolu olan yüzüm bu yüzden iki katına çıkmış gibi hissediyordum. Valizlerimi kontrolsüzce peşimde sürükledim ve bir taksiye bindim. Elimden geldiğince çabuk güvende hissedeceğim yurduma varmak istiyordum.

"Emma Warlock Kız Öğrenci Yurdu'na lütfen." dedim kısaca.

Biraz ilerledikten sonra adam "Şehir dışında mı okuyorsun?" diye sordu.

"Evet."

"Öyle mi? Nerden geldin?" Gayet keyifli bir ses tonuyla söylemişti.

"Knight Rossel'dan."

"Knight demek. Güzel, küçük bir eyalet orası. Ayrılmak zor gelmiştir."

Sessiz kalmakla yetindim. Çatlamış sesimle daha fazla konuşmak istemiyordum. Fakat adam inat yaparmış gibi sorular yağdırmaya devam etti.

"Kaçıncı sınıfsın?"

"Lise bir." Bunu söylerken sesimin olabildiğince isteksiz çıkması için uğraştım. Kolumu arka koltuktaki camın kenarına yaslayıp başımı yumruğumla destekledim. Dışarıdaki insanları izlerken bir vampir görebilir miyim diye herkesi dikkatle inceliyordum.

"Demek daha ilk senen. Knight insanlarının başka eyaletlere gitmek konusunda isteksiz olduğunu duymuştum. Ehm, yani vampirler yüzünden. Ama durum düşündüğünüz kadar korkunç değil." Sanırım adam pot kırdığını düşünmüştü. Sözlerinin sonuna doğru sesi ortamı yumuşatmak istercesine sevecenleşmişti.

"Yani burada vampirlerle bir arada yaşıyoruz fakat efsanelerdeler deki gibi her köşede av bekleyen bir vampir yok. Zaten onları doyuran fazlasıyla vampirkeş var. Bu yüzden kendini güvende hissedebilirsin."

"Bu arada." diye sözünü böldüm adamın. "İnsanlar içinde çok dolaşırlar mı?"

"Dolaşıyorlar tabi. Ama korkmana gerek yok. Sen istemediğin sürece kanına dokunmazlar. Ve birde yaşının tutmadığı yerlere girmediğin sürece." Güldü. Endişelerim ona komik gelecek şekilde yersizdi. Bozulduğumu belli etmemek için ona şoföre tebessüm ettim. Bir kırmızı ışıkta dururken eliyle kalabalığı gösterip "Daha önce görmemiştin değil mi?" dedi.

"Neyi?" Bana gösterdiği şeyi görmek için ileri doğru eğildim. O sırada kaldırımda bekleyen insan kalabalığı karşıdan karşıya geçmeye başlamıştı.

"Lacivert hırkalı olan." Dedi şoför önümüzden geçen beyaz tenli çocuğu gösterirken. "Bir vampir gördün zaman onu ayırabilirsin, insanlardan farklıdır. Bir kere baktığında tekrar bakma isteği uyandırırlar. Ama şuna dikkat et. Güçlerini kullanmaya başladıklarında karnında hoş bir sıcaklık hissedersin. Seni tamamen etki altına almalarına izin vermemek için onların gözlerine bakma ve dokunmalarına izin verme. Hatta mümkünse kulaklarını bile tıka derim sana. Bu şekilde onlardan koruna bilirsin." dedi şoför biz lacivert hırkalının geçişini izlerken. O zaman fark ettim ki vampirin etrafındaki herkes en az bir kere ona bakmıştı.

"Demek böyle oluyormuş." dedim şaşkınlıkla. Onlardan biriyle karşılaşınca seve seve gidip kanımı sunmaktan korkardım. Fakat sadece bir hayranlıkla kalmıştı. Şoför güldü.

"Knight'ta yaşadığın için biraz zorlana bilirsin." Trafik ışığı yeşile dönüp taksi bir sokağa girdiğinde "Geldik, ilerideki yeşil bina." dedi. Arabayı durdurup ardından valizlerimi kaldırıma koydu. "15 paund versen yeter."

"Teşekkürler." dedim başta isteksiz olduğum konuşma için. Bana fark ettirmeden içimdeki endişelere su serpmişti. Şoför cebinden bir kart çıkartıp bana uzatırken "Bir ihtiyacın olduğunda aramaya çekinme, yardım ederim. Bir yerden bir yere giderken de arayabilirsin." dedi sevecen bir tebessümle.

"Teşekkür ederim." dedim tekrar kelimelerim tükenmişçesine. Ben valizlerimi içeriye taşırken sanki beni yalnız bırakmak istemezmiş gibi taksisine binmek üzereyken "İyi dersler." diye bağırdı ardımdan. Orta yaşlı şoföre dönerek gülümsemekle yetindim.

Yurdun geniş bahçesinde, yeşilliklerin ortasına özenle yapılmış taş yolda valizlerimi taşımak için kan ter içinde kalmıştım. Biraz soluklanmak için beklerken yurdun binasına baktım. Basit üç katlı bir binaydı. Elimle yüzümü yelpazeledim ve valizleri tek tek taşıma kararı aldım içimde. Bina ile aramda kalan kısacık yola baktım. Kilolarım, yapacağım en küçük hareketi bile benim için zorlaştırıyordu.

Valizin tekini ardımda bırakıp tek valizle yurda girdiğimde, giriş kapısının yanındaki tahta masadan oturan görevli bayan başını kaldırıp bana baktı.

 "Emma Warlock'a hoş geldiniz. Yurdumuza kayıt yapmış mıydınız?" Bu ezbere cümleler canımı sıkmıştı.

"Evet." dedim, buradan sadece özenle taranmış sarı kıvırcık saçlarını, ince çerçeveli gözlüklerin ardındaki siyah gözleri ve mor saten gömleği gözüken görevliye.

"Adınız neydi?"

"Amelia Moore." Kadın sanki olması gereken buymuş gibi "Ah, burslu öğrencimiz." dedi. Sanırım görünüşümü yadırgamıştı. Dişlerimi sıkıp sessizliğimi korudum ve bakışlarımla cevap vermeyi uygun buldum.

"İkinci kattan sola dönersen on iki numaralı odayı bulabilirsin. Odan orası." dedi bana sahte gelen bir gülüşle. Teşekkür etmeden valizimi de alıp hızla merdivenleri çıkmıştım. Sinirlendiğim için nefes nefese kaldığımı bile fark etmemiştim. ikinci kata geldiğimde bacaklarımın ağrısıyla yere çökmüş, nefesimi düzelmesini beklemekten başka bir şey yapamamıştım. "Hadi ama Amelia, sen Emile'in sporuna bile eşlik edebiliyorsun." diye düşündüm kendime kızarken.

Aklıma bahçede bıraktığım valizim gelince aniden ayağa kalktım. Kadının aşağılayıcı ses tonuna o kadar takılmışım ki, ardımda bıraktığım valizimi unutmuştum. Oyalanmadan on ikinci odayı buldum ve kapıyı açtım. İçeride daha kimse yoktu. oda arkadaşım daha gelmemiş olmalıydı. Bunun rahatlığı ile valizimi bir köşeye bırakıp merdivenleri çıktığım hızla aşağıya indim. Görevlinin yanından geçerken kadın, "Amelia." diye seslendi.

"Bu valiz senin mi? Güvenlik görevlisi bahçede bulmuş ve kaybolmasın diye bana getirdi." Masanın yanında duran valizime baktım. "Evet, teşekkürler." diyebilmiştim sadece. Valizimi alıp içimde oluşan mahcup olma duygusuyla merdivenleri yavaşça çıktım. Odama geldiğimde insanların asıl yargılayanın kendim olup olmadığımı tartıyordum içimde. "Sanırım öyle yapıyorum" diye mırıldandım farkında olmadan.

Dinlendikten sonra eşyalarımı yerleştirmeye başlamıştım. Kıyafetler tek bölmeli giysi dolabına, kitaplar raflı dolaba, yatağıda hazırladıktan sonra kendimi bitmiş gibi hissediyordum. Odanın dışından yavaş yavaş konuşma ve kapı sesleri gelmeye başlamıştı. Artık insanlar yurda gelmeye başlamış olmalıydı. Bir banyo yapıp uyumak istiyordum. Şampuanımı ve havlularımı yanıma aldıktan sonra banyoyu gözlerimle aradım. Her katta iki tane banyo olması gerekiyordu.

Valizle kata giren kız, benim ne yapacağımı bilemez halimi görünce "Banyoyu mu arıyorsun?" diye sordu. Başımı sallayarak onu onayladım. Eliyle koridorun diğer tarafını gösterirken "En sonda sağda. Zaten yanında banyo yazıyor dedi." Teşekkür edip dediği yöne giderken kızın benim odama girdiğini fark ettim. Sanırım artık odamda yalnız değildim. Yıkanıp bütün terlerimden arındıktan sonra kimseye gözükmeden odama girdim. Fakat oda arkadaşımı unutmuştum. Beni böyle gördüğü için yersiz bir utançla dolmuştum.

"Oda arkadaşım sen miydin?" dedi sevecen bir ses tonuyla.

"Öyleymişiz." dedim elimle yüzümü gereği duyarken.

"Ben Karen Lewis. "

"Amelia Moore."

"Memnun oldum." dedi ve gerçekten çok tatlı bir şekilde gülümsedi.

"Bende." Olduğum yerde donup kaldığımı fark edince endişelenip "Şey, üstünü giyinecektin değil mi? Ben biraz dışarı çıkayım." diyerek bir incelik daha yaptı. Ona minnettar olarak elimden gelen en hızlı şekilde üstümü giyindim. Ardından kapı önünde beklemesinden endişelenerek odanın dışına baktım fakat orada yoktu. Saçlarımı kuruturken oda arkadaşımla gayet iyi geçineceğimizi hissediyordum.

Değerli oy ve yorumlarınızı benden esirgemeyin lütfen. Teşekkürler.

Asla Kanına İhanet EtmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin