Dünya Fazlasıyla Acımasızdır #4

68 14 20
                                    

"Demek Warlock'da okuyacaksın." dedi şaşkınlığını gizlemeden, oda arkadaşım Karen.

"İnsan kısmında." diyerek düzelttim onu.

"Çok başarılı olmalısın. Bir de bursla kazandığını söyledin. Çok havalı." Utanarak tebessüm ettim. Havalı olmak, bu hayatımda pek sık duyduğum bir kelime değildi.

"Sen nerede okuyorsun. Sanırım ilk senen değil."

"Yurdun biraz ilerisinde Merkez Lisesi var, orada üçüncü senem. Imm, birde bir sene sınıfta kaldım." dedi konuyu dağıtmak istercesine eliyle saçını kulaklarının arasına sıkıştırırken. Onu anlayışla karşılayıp konuyu değiştirdim.

"Warlock'da mı yaşıyorsun?"

"Evet, Verdan'da. Kıyı şehirlerinden biri." dedi sıcak bir ses tonuyla. Yüzünde sönmeyen bir tebessüm vardı sürekli. Ağzımdaki lokmamı yuttuktan sonra "Ben Knight'tan geliyorum." dedim.

"İzole şehir mi?" dedi tekrar şaşkınlıkla.

"Evet." dedim tepkisinden çekinerek. "Hayatımda ilk defa buraya gelince vampir gördüm."

"Vay canına! Okulda kesinlikle çok popüler olacaksın." dedi. "Özellikle vampirler arasında." Son cümlesiyle gerildim.

"Onlar gececi. Büyük ihtimal karşılaşmayacağız bile." diyerek kendimi savunmak zorunda hissettim.

"Warlock Eyalet Lisesi'nin vampir bölümünde pek çok safkan okuyor. Çıkışlarında birçok vampirkeş onları görebilmek için sıra oluyorlar. Vampirleri sevmiyorsan çok sinir bozucu..." Kahvesini içti ve bir süre duraksadı. "Aslında bakarsan vampirkeş olanlar için bile sinir bozucu. " Bu sefer güzel bir kahkaha atmıştı. Bende onunla beraber güldüm. Birkaç lokma daha atıştırdıktan sonra saatine baktı.

"Benim hemen çıkmam lazım geç kalıyorum." dedi endişeyle. Masadan tabldotunu da alıp acele adımlarla yemekhaneden çıktı. Yalnız kalınca canım sıkıldı. Etrafıma bakıp kalabalık arkadaş guruplarına baktım. Herkes çok iyi anlaşıyor gibi gözüküyordu. Acele etmeden kahvaltımı yaptıktan sonra saate baktım. 07.36'ydı. Bu çok sinir bozucuydu. Okula ilk günden erken gitmek istemiyordum. Dersler saat sekizde başlıyordu ve okulun yerini daha bilmediğim için taksiyle gidecektim. Okula varmam çok uzun sürmezdi.

Tabldotumu bulaşıklar arasına koyup çantamla beraber yurdun girişinde duran görevli bayanın yanına gittim.

"Acaba buradaki telefondan taksi çağırabilmemin imkânım var mı?" diye sordum görevliye. Bir yandan da dünkü taksinin verdiği kartla elimde oynuyordum.

"Tabi tatlım, buraya gel." dedi sevecenlikle dün sinir olduğum kadın. Onu dinleyerek masanın arka tarafına geçtim. Telefonun ahizesini kulağıma dayayıp, karttaki numaraları düzgünce tuşladım.

"Alo?" dedi bir adam sesi.

"İyi günler. Emma Warlock yurduna bir taksi lütfen."

"Hemen birini yönlendiriyorum. Birkaç dakika içinde orada olurlar."

"Teşekkürler." diyerek telefonu kapattım. Taksiyi beklerken oyalanmak için girişte duran boy aynasında kendime baktım. Warlock Lisesi'nin insan öğrencileri için siyah renklerden oluşan ve beyaz çizgilerle detaylandırılan pileli etek ve ceketten forması vardı kız öğrenciler boyunlarına kırmızı bir kurdele takıyordu. İnternetteki fotoğraflarında, forma modellerin üzerinde çok güzel duruyordu fakat benim üzerimde değil. Uçları kıvrılmış kısa, siyah saçlarıma bir kez daha umutsuzca şekil vermeye çalıştım. Yolu yoktu, omuzlarıma değdikleri için ne kadar düzeltirsem düzelteyim uçları tekrar kıvrılıyordu. Tombik yanaklarımı ve küçücük kalan siyah gözlerimi gördükçe yüzümü aynadan çevirmek istiyordum. Cildim pürüzsüzdü fakat kilolarım ağlama hissine sebep oluyordu.

Yurdun dışından korna sesi gelince gözlerim pencerenin ardından dışarıya kaymıştı. Sarı bir araba yurdun önünde duruyordu. Taksiyi bekletmemek için hızla dışarıya çıktım. Dün beni bırakan şoför denk gelmemişti. Hayal kırıklığına uğramıştım. Şoföre gideceğimiz adresi verdim ve bir dahaki sefere yürüyerek gidebilmek için yolları iyice gözlemledim. Okul yakın sayılırdı. Sanırım yurttan 15-20 dakika önce çıksam ilk derse yetişirdim.

Şoföre parasını ödedikten sonra okula girdim. Karen'in dediği gibi okulun önünde başka okullardan insanların oluşturduğu bir kalabalık vardı. Sanırım gececilerin çıkış saatine denk gelmiştim. Onları umursamadan okul bahçesine girdim. Gerçekten muhteşemdi. Büyük yeşilliklerden oluşan güzel düzenlenmiş bir bahçeydi. Okul alanı o kadar genişti ki içinde birkaç tane bina vardı. Bir tanesi insanların binası, bir tanesi vampirlerin binasıydı. Bu iki bina bahçenin iki ayrı köşesinde birbirlerine bakacak şekilde konumlandırılmıştı. Oyalanmadan insanların binasına girdim. Girişteki görevli masasında kimse yoktu fakat etrafta dolaşan bazı öğrenciler vardı.

"Affedersiniz, sınıfımı nerden öğrenebilirim." diye sordum boş yakaladığım birine.

"Yeni misin?" onu başımla onayladım. "Birinci sınıfların katı bir üst kat. Oradaki panoda sınıf dağılımı var." Teşekkür ederek birinci sınıfların katına çıktım. Etrafta pek çok öğrenci vardı. Bazıları çoktan gülüp eğlenecek seviyede geliştirmişlerdi arkadaşlıklarını. 1/3 sınıfında olduğumu öğrenerek oraya yöneldim. Kapısı kapalı olduğu için daha çok gerilmiştim. Derin bir nefes alıp kapıyı açtım. Sınıf, en arka sıraya oturup uyuyan çocuğu saymazsak, boştu. Kendime önlerden bir yer sıra seçerek oturdum.

İşte şimdi okula erken gelmenin e güzel kısmıydı. Yapacak hiçbir şey yoktu ve canım sıkılıyordu. Telefonumu çıkarıp isteksizce internetini açtım. Dünden beri interneti açmıyordum, çünkü biliyordum ki Emile internetten tonla mesaj atmıştı. Telefonum sonu gelmeyecekmiş gibi ardı ardına titrerken, oluşan rahatsız edici sesten dolayı başımı çevirip uyuyan çocuğa baktım. Ben bakarken çocuk yavaşça başını kolundan kaldırdı ve bana anlamsız bir bakış attı.

"Özür dilerim, telefonum titreşimde kalmış." dedim suçumu kabullenirken. Çocuk beni duymamış gibi sadece başını tekrar kolunun üzerine koyarak uykusuna dönmekle yetindi. İçimden Emile'e kızarken telefonu sessize aldım. Emile'in mesajlarına girip attıklarına bir göz gezdirdim. Genel olarak benim ve Warlock'un nasıl olduğunu soruyordu. Tabi mesajlarına cevap alamayınca benim üzerimden kurduğu cinayet kurguları da vardı.

"Genel olarak iyiyim. Bir vampir gördüm ve aslında o kadar korkutucu olmadıklarını anladım. Püf noktası babanın dediği gibi gözlerine bakmamakmış." dedim bilgilerimi teyit ederek.

Ardından tekrar internetimi kapattım. İnternetsiz oynanan bir oyunla zaman öldürürken sınıf çoktan dolmuştu. Arada bir olan kısa konuşmalar dışında herkes benim gibi sessizce öğretmeni bekliyordu. Aslında bu durum benim biraz rahatlattı. Grupların önceden oluştuğu bir ortamda yalnız kalmayacaktım.

Ders zili çalıp sınıfa öğretmen girdiğinde zaten sessiz olan sınıf daha da sessizleşmişti.

"İyi günler herkese." dedi genç öğretmen. "Ben sınıf öğretmeninizim. İsmim George Hill. Branşım Vampir Tarihi." biraz durup masadaki kağıtlarla oyalandıktan sonra başını kaldırıp konuşmaya devam etti.

"Hadi şimdi sırayla sızı tanıyalım."

Cam kenarında ilk sırada ben oturduğum için kalkıp kendimi tanıtmamı beklercesine gözleri beni buldu öğretmenin. Onu ikiletmeden ayağa kalktım.

"Amelia Moore."

"Pekala, Amelia..." dedi ben tekrar oturacakken buna engel olmak isteyerek.

"...Nerden geliyorsun? Annen, baban ne iş yapıyor? Kaç kardeşsiniz?" Bir sorgulamadaymışım gibi olan sorulara oflamamak için kendimi sıktım.

"Knight, Rossel'da n geliyorum. Annem çalışmıyor, babam memur. Tek çocuğum." dedim seri bir şekilde ve öğretmenden cevap beklemeden sırama geri oturdum. Sınıfta fısıltılar oluşmuştu. "Evet, ne var? Knight'tan geliyorum." diye bağırmak istiyordum sınıfa. Öğretmen şaşkın suratıyla bir saniye bana baktıktan sonra bunu yapmaması gerektiğini fark edip "Knight demek? Ne kadar güzel." dedi. Ardında bir sonraki öğrenciye döndü.

Bu gün gerçekten uzun bir gün olacağa benziyordu.

Asla Kanına İhanet EtmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin