Dünya Fazlasıyla Acımasızdır #2

91 15 20
                                    

"Babası da vampirkeşti kendisi de. Ne lanet bir kan. Ne lanet bir soy!"

Krish ağzına tıkıştırdığı omleti etrafa saça saça bağırıyordu. Daha çatalımı bile elime alamamışken, ellerimi bacaklarımın arasına güç almak istercesine sıkıştırıp sinirli yüzümü gizlemek için başımı öne eğdim.

"Bu vampirkeşi daha fazla beslemek istemiyorum." dedi masanın diğer tarafından uzanıp yağlı elleriyle başımı dürtüklerken. Annem daha fazla dayanamayıp Krish'in kolunu tuttu. "Krish, lütfen. Yeter."

"Yeter mi? Hah! Yetermiş! Asıl buna yeter! Yıllardır ne vampirlerin ne insanların istediği bu lanet soyu ben besledim! Yıllardır insanlar bana bu kıza bakar gibi baktılar. İğrenç bir yaratıkmışım gibi." dedi hışımla. Daha çok sinirlenmişti ve cümlesinin sonuna doğru sandalyesini geriye itip ayağa kalkmıştı. Kolları hışımla inip kalkıyor bir beni birde kendisini gösteriyordu.

"Yeter bu kadar!" diye bağırdı tekrar. "O lanet vampirlerin yanına git ve bir daha dönme anladın mı? Bu kız bir daha bu eve girmeyecek." Tekrar eliyle başımı dürtükledi. Bu sefer başımı kaldırıp ona tüm nefretimle bakmayı ihmal etmemiştim fakat o bakışlarımı görmeden mutfaktan ayrıldı ve evin diğer tarafından gürültüler gelmeye başladı. Çok değil birkaç saniye sonra Krish görüş alanımıza girdi. Dün gece özenle hazırladığım valizlerimi, duvarlara ve ev eşyalarına çarpmasını önemsemeden, dış kapıya doğru taşıyordu. Kapıyı açtı ve valizleri gelişi güzel apartmanın içine doğru attı. Şaşkınlığımı gizleyemedim. Her zaman onun benden nefret ettiğini biliyordum fakat bu tarz davranışlar onun için bile fazlaydı.

"Çık git evimden!" dedi sesini kontrol altına almaya çalışarak. Onu ikiletmeden masadan kalktım. Annem elimden tutarak "Amelia, bekle bende geliyorum." dedi. Onu sadece başımla onayladım ve ayakkabılarımı giymeye gittim. Bu sırada Krish ve annem çoktan tartışmaya başlamıştı. Aslında daha çok Krish'in annemi azarladığını ve annemin de sustuğunu söyleyebilirdim. Zaten genelde böyle olurdu. Annem ve ben Krish'in tüm kelimelerine susar ve tüm davranışlarına katlanırdık. Annem küçükken bunun bir oyun olduğunu söylemişti bana. Krish'e ilk kim sesini yükseltirse oyunu o kaybederdi.

Ben merdivenlerin başına oturmuş annemi beklerken, üst kattan gelen adım sesleriyle başımı yukarı kaldırdım. Emile endişeli bir yüz ifadesi ile merdivenleri ikişerli üçerli inerek yanıma geldi.

"İyi misin Amelia?" demişti Emile'in hemen arkasındaki Bay Doyle. Ona başımı salladım ve yanıma oturup bana sarılan Emile'ın göğsüne başımı yasladım.

"Hepsi bitecek Emile." diye fısıldadım Emile'e. yüzümde huzurlu bir gülümseme oluşmuştu.

Emile'in babası Bay Doyle "Bayan Silva, bir saniye gelir misiniz?" diye seslendi. Krish hemen susmuştu. Bu nefret dolu halini bizden başka kimseye gösteremeyen sümsüğün tekiydi çünkü. Annem üstüne bir kap alıp kapıyı kapattı.

"Bay Doyle, Emile her şey için teşekkürler." dedi her zamanki mahcup ifadesiyle.

"Lafı olmaz Bayan Silva. Hadi şimdi hava alanına gidelim. Zaten uçağın kalkış saati de yaklaşmış."

Annem ve Bay Doyle'un iletişimini her zaman takdir etmişimdir. Asla birbirlerinin özellerine girmezler, fakat bir şekilde birbirlerinin derdinden anlar ve birbirlerini iyi hissettirmeyi başarırlardı. Bazen annemin Krish yerine Bay Doyle ile evli olmasını dilerdim, fakat ardından bu tür saçma düşüncelerimden dolayı kendime kızardım.

Emile ile beraber Bay Doyle'un arabasında arka koltukta otururken, koltuktan kayıp başımı onun kucağına yasladım. "Amelia..." diye fısıldadı Emile benim duyabileceğim şekilde. Yüzümü yukarı döndürerek onun gözlerine baktım. Uzun siyah saçları yüzüme değiyor ve hoş bir karıncalanmaya sebep oluyordu. Emile'de yüzünü bana doğru eğdi ve kocaman ela gözlerini benimkine kilitledi. Yüzünde hınzır bir gülüş vardı.

"En azından Krish'ten kurtuluyorsun. Bir vampirden bile daha çok kan emiyordu." dedikten sonra sessizce kıkırdadı. Tüm olumsuz hisler ile düşmüş yüzümde onu için parlak bir gülüş oluşturmaya çalıştım. Ellerini yanaklarımın yanına koyup "Merak etme, seni her gün arayacağım." dedi ardından.

"Biliyorum." dedim ve yüzümü tekrar yana çevirdim. Arabada yankılanan müziği ve Bay Doyle ile annemin konuşmalarını dinledim.

Bay Doyle anneme vampirlerin nüfusunun ne kadar az olduğundan ve benim gibi bir kızın, eğer vampirlerin ayağına gitmesem, güvende olacağımı söylüyordu. Fakat bu tesselli konuşmaları beni daha çok geriyordu.

"Emile." dedim tekrar ona yüzümü dönerken.

"Bir vampirle karşılaştığımda nasıl bir şey olduğunu ilk sana anlatacağım." Emile'in dudağı gerildi ve kaşlarını çatarak gözlerini camdan dışarıya çevirdi. Vampirle karşılaşmak...Bir insan için ne kadar çaresiz bir durumdu.

"Tabi ki ilk bana anlatacaksın. Tersi kabul edilemez aptal." dedi buz gibi sesiyle. Bu sırada Bay Doyle arabayı durdurdu. İçimde oluşan rahatsız edici hisler birden artmıştı. Başımı Emile'in kucağından kaldırıp arabadan çıktım. Bay Doyle çoktan bagajı açıp bavullarımı çıkarmaya başlamıştı.

Annem kahvaltı yapamadığımı söyleyince hep beraber bir cafede bir şeyler atıştırdık. Bay Doyle nelere dikkat etmem gerektiği konusunda öğütler verdi. Kendisi de Eyalet dışında okuduğu için dediklerine önem veriyordum.

Uçağıma gitmeden önce annem bana uzun süre sarıldı. Bu bana garip bir sıcaklık vermişti. Uzun zamandır onunla bu şekilde sarılmadığımdan mıydı yoksa onu uzun süre tekrar göremeyeceğimden mi bilmiyorum. Ondan ayrılıp Emile son bir kez daha sarıldığımda kulağıma bir şey fısıldamıştı.

"Isırılmadan gel."

Emile'in kan dondurucu son sözüyle beraber onlardan ayrıldım. Uçağıma yerleşirken içimde oluşan kaçma duygusunu yenmeye çalışıyordum. Geri dönüşü yoktu artık. En azından kendi ayaklarım üstünde durmak için bundan kaçamazdım.

Uçak neredeyse boş bir şekilde havalandı. Knight'a pek fazla gelen giden olmazdı. Belki öğrenciler, iş adamları ve politikacılar. Nedeniyse bir ada şehri olan Knight'ın insanları ve vampirleri kesin çizgilerle birbirinden ayırmasıydı. Diğer eyaletlerdeki insanların vampirler konusunda bizim kadar endişeleri olduğu konusunda şüpheliydim. Warlock'taki korkularımdan birisiyse insanlar tarafından bu konuda garipsenmem, hatta dışlanmamdı.

Kulaklıklarımı taktım ve çalma listemden rastgele bir şarkı açtım. Ağlamak istemiyordum fakat tüm bu korkular, endişeler ve hüzün bana inatmış gibi boğazımın ortasında bir düğüme ve gözlerimin yanmasına sebep oluyordu. Babamı düşündüm. Ben onun kızıydım. O karşı koyduysa bende koyabilirdim. Ben fark etmeden yanaklarımı ıslatmaya başlayan gözyaşları sinirlerimi bozarken bu zayıf anımın başkaları tarafından izlenmemesi için üzerimdeki hırkanın kapüşonunu başıma taktım ve saçlarımı önüme alarak yüzümü gizledim.

"Endişelenme." diye geçitdim içimden.

"Sen babanın kızısın."

YN: Şuan farkettim de kafamda mühteşem bir kurgu oluştu. Bunun heycanıyla bir bölüm daha yazdım. Oy ve yorum bırakmadan geçmeyin lütfen :)

Asla Kanına İhanet EtmeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin