12.Bölüm #Yosun Gözlü#

17.1K 592 40
                                    

ÖLÜM...
Dört harf, iki heceden oluşan bu tek kelime bile öylesine soğuk öylesine ürkütücüydü ki sadece ölüm kelimesi bile insanın kanını dondurabiliyordu. Şu koskoca dünyada ki küçücük hayatımızda bir çok ölüm duymuşuzdur. Kâh televizyondan, kâh etrafımızdaki insanlardan.....

Her insanın ölüm şekli farklıdır. Kimisi yaşlılıktan, kimisi amansız bir hastalıktan, kimisi ise bir kaza sonucu. Her insan bir şekilde göçer gider bu dünyadan. Ancak insana en acı veren, sevdiğini bir başkasının bile bile öldürmesidir. Onun bakmaya kıyamadığı, öpmeye doyamadığını hiç acımadan, gözünü bile kırpmadan saniyeler içerisinde nefesini kesmesi ve bu hayata gözlerini yummasını sağlamasıdır.

Ve dahada kötüsü bunlara gözlerinle şahit olmaktır. En sevdiğinin son nefesini başkaları tarafından kesildiğine an be an şahit olmaktır. Acı dolu sesinin kulaklarında çınlaması, akan kanının ellerine bulaşmasıdır. Hani derlerya ölene ne oluyorki, o ölmüş gitmiş, asıl geride kalana olan oluyor. İşte bir de heleki geride kalan küçücük bir çocuksa....

Tüm bunları yaşayan, minicik ellerine koyu kırmızı kan bulaşan, annesinin ninnilerini duyması gereken kulakları, annesinin acı dolu feryatlarını duyan. İşte en acısı bunları küçücük bir çocukken yaşamaktı.

Ne diyebilirdi ki Ömer, ne yapabilirdi. Erva'nın küçük yüreğine böylesi kocaman bir acıyı nasıl sığdırdığını düşündü. Karısının yaşadığı bu kadar acı, üzüntü yetmezmiş gibi bir de kendisi üzmüştü. Şirkette odasında otururken hâlâ gözlerinin önünde aynı sahneler canlanıyordu. Küçük Erva'nın çevresindekilere yalvarışları, yosun yeşili gözlerinden dökülen inci taneleri hele ki babasının ona tokat atması hiç silinmiyordu hafızasından.

Bir insan küçük bir çocuğa heleki annesinin ölümüne gözleriyle şahit olduğu anda nasıl vurabilirdi? Nasıl kıyabilirdi o masum yavruya? Kendiside yapmamışmıydı? Bunca yıl hiç bir kadına eli kalkmazken, hiç suçu olmayan karısına vurmuştu, hemde hiç acımadan.

Eğer bir kere olsun onu dinleseydi, yargısız infaz yapmasaydı belkide şimdi bu kadar pişmanlık yaşamazdı. Her seferinde annesi ile Merve'nin dolduruşuna gelmişti ve karısına hem vurmuş hem de sözleriyle yerle bir etmişti. Peki şimdi ne yapacaktı? Nasıl davranacaktı karısına karşı?  Telefonunun çalmasıyla donuk bakışlarını telefona çevirdi ve Ayşe'nin aradığını gördü. Eli telefona giderken zaten sıkkın olan canı birden daha da sıkılmıştı sanki.

"Efendim Ayşe."

"Ömer, şey Erva'yı biraz dışarı çıkarmak istiyordum. Canı çok sıkkın belki açık hava iyi gelir."

Gece olanları hatırlayınca Ömer kalbinde sızlama hissetti. Önceden hiç bir şey hissetmediği, üzüldüğünde umursamadığı karısı için şimdi kalbinde hissettiği sızıyı isimlendiremedi.

"Tamam Ayşe, gidin. Ama hava soğuk kalın giyinsin, sonra hasta olur."

Son söylediği cümle istemsiz olarak çıkmıştı ağzından. Ayşe'nin kulağına dolan kıkırtısıylada içinden kendine ufak bir küfür savurdu. Ne vardı sanki kalın giysin diyecek.

"Tamam tamam söylerim karınada sıkı giyinir. Pekde düşünceli koca canım."dedi ve Ömer'in başka bir şey demesine izin vermeden kahkaha atarak telefonu kapattı.

......................................

Ömer akşam eve geldiğinde salondan kahkaha sesleri geliyordu. Merakla adımlarını hızlandırdı ve salonun kapısında durdu. Aslında durmasını sağlayan karısının kahkahasıydı. Öyle güzel gülmesi vardı ki, Ömer bir an nefesinin kesildiğini hissetti. Televizyonda her ne izliyorlarsa çok eğlendikleri belli oluyordu. Ayşe'nin filme kattığı yorumlar. Merve'nin kıkırtısı kulağına geliyordu ama onun tek odağı karısının gülen yüzüydü.

Sen Üzülme DiyeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin