Ömer odadan çıkar çıkmaz kendisini bahçeye attı. Sinirleri iyice bozulmuştu. Babasına kırk kere söylemesine rağmen gitmişlerdi. 'Ne gerek varsa' dedi kendi kendine. Sadece ailesini değil, hizmetçileri bile göndermişti.
Cebinden bir sigara çıkartıp yaktı hemen. Öyle derin derin çekiyorduki içine uzaktan bile gören bir sıkıntısı bir derdi olduğunu hemen anlayabilirdi.
Bahçedeki hasır sandelyeye oturup başını gök yüzüne çevirdi. Gözlerini kapatıp bir süre sessizliği dinledi. Sigaralarını birbiri ardınca yakıp gecenin karanlığına dumanını üfledi. Orada ne kadar durdu bilemiyordu ama kalktığında hava aydınlanmaya başlamıştı. Ağır adımlarla merdivenden çıktı. Tam odasının önünden geçecekken aralık olan kapıdan yatağın hiç bozulmamış olduğunu gördü.
Merakına yenik düşerek kapıyı açtı ve yavaşça içeri girdi. Gördüğü manzara karşısında bir an kaldı, küçük karısı sözünü dinlemişti. Onunla yatmamak için kendisi koltukta yatmıştı. Erva'nın hemen itaat etmesi hoşuna gitsede aslında bunu beklememişti. O kendisini koltukta yatmaya hazırlamıştı. Eğer babasının bir şey demeyeceğini bilse ayrı odada kalırdı.
'Aahh baba ahh. Beni ne hallere düşürdün. Ben ne yapağım bu kızla.'dedi biraz sesli düşünüp. Erva'nın yüzüne baktığında ağlayarak uyuduğunu anladı. Yüzünde hala yaşlarının izi vardı. Bir an için içi sızladı genç adamın ama sonra hemen geçti. Hızla üzerindekileri çıkartıp yatağın içene girdi başı da ağrımaya başlamıştı zaten. Gözlerini kapatıp huzursuz olacağını düşündüğü bir uykuya kendini teslim etti...
........
Sabah gözlerini ilk açan Erva olmuştu. Koltukta yatmaktan sırtı tutulmuştu. En kısa sürede buna bir çare bulmalıydı, yoksa burada yatmaktan her gün sırt ağrısıyla uyanacaktı. Kalktığında yatakta mışıl mışıl uyuyan Ömer'i gördü.
Ağzı hafif aralıktı ve bir kaç saç tutamı anlına düşmüş. Bir eli yastığın altında diğeri yataktan sarkmıştı. Bu haliyle bile o kadar çekici görünüyorduki. Erva bu adama kapılmaktan korkuyordu.
Biliyordu çünkü Ömer onu hiç sevmeyecekti. Onun gibi küçük bir kızı ne yapsın. Ne vücut hatları çekici ne de göğüsleri dolgundu. Zayıf cılız bir şeydi Erva.
Yatağını toplayıp dolabından bol paça pantolon ve mürdüm renginde bir tişört alıp giyinmek için banyoya gitti. Oradaki işlerini de hallettikten sonra üzerini giyinip banyodan çıktı. Ömer'in hala uyuduğunu görünce saatin daha erken olduğunu fark etti.
Boynundaki kolyesini tişörtünün içinden çıkartıp yandaki minik düğmesiyle açtı. İçindeki annesinin resmine bakıp minik bir öpücük kondurdu. 'Günaydın anneciğim' dedi iç sesiyle. Sonra tekrar kapatıp tişörtünün içine geri bıraktı. Uzun zincirli kolyesi tam kalbinin üzerine geliyordu. Annesini daha çok hissedebilmek için böyle yaptırmıştı.
Yavaş adımlarla odadan çıkıp mutfağı aramaya başladı. Karnı açlıktan sırtına yapışacaktı neredeyse. En son dün öğlen bir şeyler atıştırmıştı o kadar. Mutfağı bulduğunda önce çay suyunu koydu. Sonra malzemeleri bulup krep yapmaya başladı. O sırada çayını da demleyip demlenmesi için altını kısıp masayı hazırlamaya başladı.
Dolaptan aldığı peynirle güzelce peynirli yumurta yapıp üzerine pul biberi döktü. Masa tamam olduktan sonra Ömer'i nasıl çağıracağını düşündü. Tam o esnada duyduğu sert erkeksi sesle yerinden sıçradı.
"Bana bak. Ben çı.."dedi Ömer ve kahvaltı masasına baktı. Histerik bir gülüş atıp ellerini göğsünde bağladı.
"Gerçekten seninle başbaşa kahvaltı yapacağımı falan mı sandın.... Biz bir birini severek evlenen mutlu çiftlerden değiliz. Biz hiç bir şey değiliz. Gözümde bir hiçsin sen, anladın mı beni, sadece hiç."dedi Erva'yı bir kere daha yıkarken. Erva gözleri buğulanmış ne yapacağını bilemez şekilde mutfağın ortasında bekliyordu. Ömer buğulanmış yeşillere bakıp aldırmadan devam etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sen Üzülme Diye
Ficción General"Sizden daha iyi dünür mü bulacağım, tabii ki verdim gitti."dedi sanki mal satar gibi. Erva gözlerini zorlayan yaşları tutmakta zorlanıyordu. Babası ona sormamıştı bile. Kim bilir evleneceği adam nasıl birisiydi. Ondan büyük müydü? Kaç yaşındaydı? O...