TED'İN AĞZINDAN
Çöplüğümden içeriye girdiğini korumalar telsiz kulaklıkla haber vermişlerdi. Gece'm gelmişti. Ve işte başlıyorduk...
Kalabalığı yarıp kafes kapısının tam karşısında durmuştu. İçeride dövüşen iki ahmak kafesten çıktıktan sonra Ali'ye ittirmesi için işaret ettim. Ve artık kafesin içindeydi. Afalladı. Çıkmak için arkasını döndüğünde kafesin kapısı yüzüne kapanmıştı. Diğer taraftan içeriye ben girmiştim. Gecem'le tanışma zamanı gelmişti. Dövüşmesi için işaret yaptım. Ama Gece'm hala yerinde duruyordu. Dövüşmeyecekti. Dövüşseydi öldürürdü. Ama beni öldüremeyeceğini bilmiyordu. Yanına yaklaştım. Kelimelerimi etrafımda dolaşan yıldızlarla Gece'me bıraktım. "Adın ne? Ve mekanımda ne işin var küçük?" Mavi gözlerini sessizliğe bırakmış, bana öylece bakıyordu. "Dövüşecek misin?" Yağmurdan ıslanmış dudakları parlıyordu. Yüzü ise kapşonundan pek de gözükmüyordu. "Eğer dövüşürsem, buradan sağ çıkmayacak olan sensin." Makina'nın dediği gibi sesi normal bir insanı korkutacak şekilde emin ve donuk çıkıyor, gözlerinin parlamadını ise kontrol edemiyordu. Gece'me buradan çıkmasını söyledikten sonra kapşonunu indirip alaylı gülüşlerini yıldızlarıma bıraktı. Su birikintilerine basarak çöplüğümden çıktı. Onu bulmuştum. Daha doğrusu Makina'nın söylediği üzere O bana gelmişti. Gece'm beni bulmuştu. Oysa Ay, Gece'yi bulmaz mıydı? Zaten Ay, Gece'nin içinde değil miydi?
Onu takip etmeye başladım. Artık benimle idi. Biz artık ayrılamazdık. Gücünün verdiği etkiyi vücudunun kaldıramadığı, duvara yaslanmış, enerjisinin çekilmiş olduğu vücudu her şeyi gözler önüne seriyordu. Onu alıp evime götürecektim. Görevim başlıyordu. Gece'm Ay'ını bulmuştu...
..........
ERİKA DAN
Gereksiz florasan ışıklardan gözlerimi çekip spor salonun duş bölümüne doğru ilerledim. Mavi sıvıyı durdurmak için sardığım bandajı kolumdan çekip attım. Kolumdaki kodda kocaman metalik mavi ile "HAYIRSEVER" yazıyordu. - Hay sıçayım.. - Ben kimliğimi herkezden saklamaya çalışırken aptal bir sıvı bunu koluma kazımıştı. Kafamı kaldırıp aynaya baktığımda boynumda hafif bir siyahlık vardı. Anlam veremediğim bu siyahlığı umursamayıp, duş almak için uzun kazağımı da çıkardım. O sırada başka bir duştan çıkan Alaska yanımdaki lavoboda durup elini omuzuma attı. İnce dudaklarından fırlayan dişleriyle "Bol giyinme, bu fiziğe küfür ediyormuş gibi bir şey." dedi. - Tanrım! Şu kız tam bir sürtük. HAYIRSEVER gırtlağını deşip kanını içmedrn defol!- Suratımı asmış, yüzüne küfürlerimi akıtırken elindeki "Alaycı Kuş" dövmesi dikkatimi çekti. - Neden bu insanlar dövmeye bu kadar meraklı ki! - Çözemediğim kısım, dövme iki renkten oluşuyordu. Bir yarısı ateş kırmızısı diğeri ise su mavisiydi. Merakıma yenik düşüp, elini göstererek "Bir anlamı var mı?" diye yankılattım sorumu. Göz ucuyla bileğime bakmaya çalıştı. İzin vermedim. - Çek o gözlerini yoksa... Ah lanet!- Sonunda Alaskacığım(!) konuşmaya başladı. "Evet. Denge. Anlamı bu. Dengeyi sağlıyor." - Ah! Dengeymiş(!) Ne bu ergen iken yaptırdığın dövme mi! - Gözlerimi devirdim ve duşa girmek için yanından geçip giderken "Sende dengeni bul. Yoksa ayakta pek duramayacaksın, Gece." dedi. Sesinde bilmişlik vardı. Siyah saçlarımın ardından ona bakıyordum. Gece demişti. İsmi mi bilmiyor mu bu. İşime yarar doğrusu. Nihayet sıcak su tüm bedenimi kaplamıştı. Vücudumdaki bu değişiklik ne anlama geliyordu? Önceden gözlerim parlardı hala daha oluyor. Ama buna alışmıştım. Kolumdaki kod, boynumdaki siyahlık ise beni şüphelendiriyordu. - Tanrım! Kendime ne bok olduğunu bilmez iken kana susamışlığım hat safhada. Şimdiye kadar ise 8 kişiyi öldürmüştüm. Pekala kurban demişken, Tanrım! Yine o his! Ah! Birazcık kana ihtiyacım var. Sadece biraz! -
..........
Hançerimi de pantolonumun arkasına tıkıştırdıktan sonra fakülteyi çoktan terk etmiştim. Şu Alaska nın söylediği saçmalık neydi? Heh "Denge". Anlamsız gelsede içimde bir his vardı. Sanki bir şey yakınlarda beni bekliyor. Düşüncelere dalmışken kolumdaki metalik mavi solmaya, kana susamışlığım ise daha çok canımı yakıyordu. Elinde onlarca torba olan sarışın, makyaj malzemelerininde MAC markalı olduğu uzaktan belli olan 20 li yaşlarda genç bir kız bana karşı geliyordu. Ona yardım etmek ne kadar da güzel olur öyle değil mi? Yüzüme masmluk katmaya çalışarak bana yaklaşan AVON parfümüne "İstersen sana yardım edeyim." dedim. "Ah tatlım sağol." dedikten sonra bütün torbaları elime tutuşturdu. Evine geldiğimizde "Tatlım, bu iyiliğimi sana kahve ısmarlayarak karşılamak istiyorum. Hadi içeriye gel." Avon parfümü bana bakarken, elime geçen bu fırsatı elbetteki kaçırmayacaktım. İçeriye geçtim. Benim evimden farksız olan villada tek fark her şeyin pahalı kokması ve şaşalı olmasıydı. Kurbanım mutfağa ilerlerken beni fark etmemesi için tam arkasından ilerliyordum. Ve işte başlıyoruz. HAYIRSEVER'e gel AVON parfümü...
...........
Arkadan gelen melodi her şeyi daha da cazip kılıyordu. Kurbanımın omuzuna hafifçe dokundum. Artık yüzü bana dönüktü. "Efendim tatlım, bir şey mi oldu?" yayık ağzıyla, içki kokan nefesini yüzüme vurdu. Tek bir mimik oynatmadan "Evet dostum. HAYIRSEVER i karşılamadığın için sana biraz kızgın." dedim. Donuk sesimi tüm teninde hissettiği her halinden belliydi. Duraksadı. Pembe rujunun ardından gösterdiği nane kokulu sakız içki kokusunu bastıramıyor. Adeta midemin bulanmasını sağlayacak bir koku yayıyordu. Sanki... Sanki ölüm kokusuydu."HAYIRSEVER mi? O da kim? " Genişçe ve alaylı bir gülüş kapladı yüzümü. Artık dayanabileceğimi sanmıyordum. Gözlerini gerdi. Demek ki gözlerim yine metalik mavi rengini aldı. Burnuna ani bir yumruk çaktım." Ah! " Ağzından dökülen tonlarca küfürü yerden kaldırdım ve bir tane daha. Avon parfümü yerde bana bakıyordu." Ne halt yediğini sanıyorsun! Seni... Seni sürtük!" - Acaba hangimiz sürtüğüz Elena. Sen mi ben mi? Aaa doğru. Pahalı kıyafetler alabilmek için hergün başkasının altına giren sendin. Özürdilerim(!)-
Hançerimin çıkardığı metal sesiyle irkildi. Ayağıya kalkmak için çabaladı. Gözlerimden yaydığım metalik maviyi, Onu içine hapsedebilecek şekilde üzerine yolladım. Bunu yapabildiğimi bilmiyordum. Artık kıpırdayamıyor hatta konuşamıyordu. Hançeri elimde döndürdüm. Döndürdüm... Döndürdüm... Sonunda bacağına sapladım. Villanın her tarafına göz yaşlarıyla yayılan çığlık sesi kulağımı dolduruyordu. Eğildim. Hançeri tek çırpıda saplanan kemikten kurtardım. "Tanrım! Bunu neden yapıyorsun!" - Bunu neden yapıyorum.- İçimdeki az her damlayan göz yaşıyla dolup taşıyordu. Hançeri derisine sabitledim ve yukarıya doğru sürüttüm. Göz yaşlarıyla ıslanan boğazında hançeri durdurdum. Gözlerimle gözlerine baktım. "Çünkü ben HAYIRSEVER im ve görevim bu!" titreyen dudaklarını korkuyla düzleştirdi. Hançeri hafif kaldırdım ve tekrar aynı yere bastırdım. "Hıh." Korkuyla çıkan bu ses karşısında kahkahalarımı gözlerime bıraktım. Korkudan fırlayacakmış gibi duran gözleriyle bana bakıyordu. Ağlamaktan akan burnunu elinin tersiyle sildi. Sırıttım. Hançeri boğazından kaldırdığım gibi karnına sapladım. Ve ardından gelen acı kokusu. - Ah Tanrım!- Havadaki acı kokusunu içime çektim. Tek kelimeyle mükemmeldi. Ağzından kanlar akan Elena dan kaçması için uzaklaşıp, mavi ışığı etrafından kaldırdım.
Oyun başlıyordu...
Ayağa kalkıp her kurban gibi kaçmaya başladı. Sırtı bana dönük merdivenlerden güçlükle çıkan Elena ya baktım. Sırıttım. Bir adım attım ve hançeri sırtına fırlattım. Acıtla merdivenlere yığıldı. Adımlarım akan kanı görünce hızlandı. Bileğimden damarlarıma yayılan mavi sıvı boğazımı yakarken tek düşündüğüm merdivende sürünen KAN dı. Nihayet saçından kavradım. Yerde sürüttüğüm kan çığlık çığlığa gözyaşlarını boş koridora bırakıyordu. Yatak odasına geldiğimizde, Elena yı yatağa fırlattım. "Lüt.. Lüt.. fen!" - Yalvarman hoşuma gitti, tekrar yap!- "Yalvarıyor musun Elena. Tekrar yap dostum!" Üstüne atıldım. Korku salan gülüşümle çığlık atıp,kaçmak için çabalayan Elena ya baktım. Hançer gözlerinde yansıyordu. Sapladım. Takrar sapladım. Tekrar ve tekrar... Her damlayan kanla metalik mavi tüm bedenimi kaplıyor,boynumun yanı ise sızlıyordu. Gözüm dönmüştü. Yüzüme sıçrayan kanlara aldırmadan tekrardan saplıyordum. Öğrendiğimiz beyini çok yakından incelemeye ne dersiniz? HAYIRSEVER sabırsızlanıyor.
SHARLOCK TAN
- 3 ay. Tam 3 ay olmuştu. Cinayetler arayla işleniyordu. Katil arkasında bir iz dahi bırakamıyordu. Her defasında kurbanını farklı şekillerde öldürmeye yelteniyordu.- Kendimle konuşmaya dalmışken telsizime "4540 merkez. 4540 merkez. Olay yerinden çağırılıyorsunuz. Adresi veriyorum. Tekrar ediyorum. Adresi veriyorum..." Olay yerine geldiğimde amir çoktan yanımda bitmiş, olanları anlatıyordu. "Efendim. Maktül ün adı Elena. Vücudunda 20 den fazla hançer izi var. İsterseniz kendi gözlerinizle görün. Buyrun üst kata çıkalım." İçeriye girdiğimde mutfaktan başlayan kan izleri cinayetin uzun ve haz verici olduğunu açıklıyordu. Merdivenlerden çıkarken ayağımı bastığım kan gölünü görünce irkildim. Ev tenhalığını koruyordu. Yatak odasına girecekken "Tanrım."
Ssrı şeridin ardında kanlar içinde duran Elena yı gördüğümde artık bunun bir son olması için araştırmaya başladım. Lanet olsun Erika dan bir iz dahi yoktu. Her suçlu ardında bir kanıt bırakır. Pekala Erika nın ardında bırakyığı kanıt neydi?

ŞİMDİ OKUDUĞUN
HAYIRSEVER
Science FictionTıp birinci sınıf öğrencisi olan Erika Kelt in doğuştan gelen yeteneğine yavaş yavaş kavuşması sırasında, hayatında yer alması gereken, ona dengesini koruması için yanında olmak zorunda olan Ted Bundy ilerleyen zamanlarda Erika nın gücünün verdiği...