Bölüm2 Mercan Gözlü Çocuk

30 5 0
                                    

"Ah.. Lanet olsun!"  Başımda ki o ucube ağrıyla gözlerimi açtım. Etraf pusluydu. Gözlerimi ard arda kırpıştırdım. Görüntü hala net değildi.  Buz gibi zemiden bedenimi ayırmak için doğruldum. "Çok geç uyandın dostum." Arkamdan gelen sesle irkildim ve o yöne kafamı çevirdim. Dar pantolonundan sütun gibi bacakları belli oluyordu. Siyah botları, siyah poları, siyah siyah siyah... Tepeden tırnağa siyaha boyanmıştı. Kapşonu kapalı olduğundan ne bok olduğu belli değildi. Kapşonunu indirdi ve uzun siyah saçları belime kadar salındı. Gözlerinde anlayamadığım metalik mavi ışığı gözlerime doğrulttu. "Lanet olsun! Bu çok acı veriyor..."
..........
Çöplüğümden çıktıktan sonra yağmurla beraber yalnızlıkta yürüyordum. Polarımın cebinden çıkardığım sargı bezini yavaşça elime doladım. Tenha bir sokağa saptğımı, ileriden gelen bağırış sesleinden anladım. Biraz daha ilerledikten sonra insanların bir kafesin etrafında toplandığını fark ettim. Her birini ittirerek en öne geçtim. İki kişi kafesin içinde öldüresiye dövüşüyorlardı. - Bu bir kafes dövüşüydü. Boş bir alanın ortasına bırakılmış bir kafes...  İçinde ise iki insan. Öldürmek için değil yaşamak için öldürüyorlardı. Kendi hayatları için... -  En sonunda biri diğerinin üsütne çıkmış anlamsızca yumruk savuruyordu. - Yaşama hevesinden olsa gerek. - Yerde yığılı yatan adam artık bir çöptü. Diğeri ise zaferini kutladığını belirtmek için elini yumruk yapıp havaya kaldırdı. Kanlar içinde kalan ağzını kolunun tersiyle silip kafesten çıktı. Şimdi içi bomboştu. Kagesin diğer tarafından 20 li yaşlarda, kahverengi tonuna sahip, yapılı bir çocuk girdi. O sırada arkamdan bir el beni içeriye doğru ittirdi. Arkamı döndüğümde ise pas kokusu tüm yüzümü kaplamıştı. Şimdi ben kafesin içindeydim. Ya burada kalacak ya da yumruğumu havaya kaldıracaktım. - Lanet olsun! Ben 3 aydır ortalığa dehşet saçan seri katilim dostum. Gerçekten şimdi bunu mu yapacaktım. Ama ben ölmem öldürürüm dostum. - Karşımda duran dövmeli çocuk  mercan gözleriyle beni süzüyordu. Başlamam içim bir işaret yaptı. Ama ben hala olduğum yerde duruyordum. İlk önce onun benden kaçması lazımdı. Klasik cinayet sahneleriden biride bu değil miydi? Ama O bunu bilmiyor. Ellerini kıtırdattı ve bana doğru ilerlemeye başladı. Kendimi hazırladım. Bu kafesten sağ çıkacaktım. Her zaman ki gibi...
Yanımdaydı. Mercan gözlerini dikmiş bana bakıyordu. "Adın ne? Ve mekanımda ne işin ar küçük?" Hiçbir şey söylemeden sadece ona bakıyordum. "Dövüşecek misin?"  Güzel soruydu. Yağmurdan ıslanan dudaklarımı yavaşça gerdim ve "Eğer dövüşürsem, buradan sağ çıkamayacak olan sensin." Sesim her zaman ki kötülüğünü koruyor ve karşımdaki yakışıklının beynini düşündükçe mavi gözlerimin parlamasına engel olamıyordum. Ağzımdan tek tek çıkan kelimeleri bir bir benimsedi. Dövmeli elini saçlarından geçirdikten sonra derin bir iç çekti. "Git buradan. Umarım daha sonra karşılaşırız küçük. Buna umudum var."  Yüzündeki tehditkar gülüşü gözlerine çekti. Ona karşılık kapşonumu açtım ve alaylı bir şekilde gülümsedim. Su birikintisine batıp çıkan botlarımı umursamayarak paslı kapıyı iteledim ve kocaman kalabalığı yarıp birazda olsa dinlenmek için evimin yoluna girdim.  Şu bardaki kas yığınını çöplüğüme götürmek hayli iş açmıştı başıma. Ha. Ondan bahsetmişken...
.......
- Adı Manuel Mchall. Lanet amerikalı bir beyaz. Türkiye ye 5 sene önce gelmiş. Kızları tavlamak için gittiği dil okullarından, dilimizi öğrenmek için çaba harcadığı çok barizdi. Bir çok işe girmiş ve hepsinden sarkıntılık,  laf atma, taciz gibi sapıkça şeylerden dolayı kovulmuş ve adrdından karakol ve adrdından da hepsi siciline işlenmiş. Anlayacağınız dünyadan bir çöp daha silmiştim. - Yağmur içime işlerken yine aynı şey oluyordu. Gözlerim etrafı bulanık görmeye başlayalı beş dakika oldu. Soğuktan moraran ellerimi baş dönmemle birlikte artık hisstmiyordum. Kızaran burnumu elimin tersiyle sildim. - Ah lanet!-
Dizlerimin bağı çözülmüştü. Artık zar zor nefes alıyordum. Yağmur damlalarından ıslanan saçlarımı kapşonumun içine ittirmeye çalıştım. Yüzüme vuran soğuk rüzgar bedenimi daha da çok alevlendiriyordu. Ağırlığımı duvara verdim.Artık yürüyebileceğimden emin değildim. Soğuk ciğerlerime bir hançer gibi saplanıyor, beynim ise zonkluyordu. Karşıdan bir silüet bana doğru geliyordu. Nefesimi toplamaya çalışarak, soğuk duvardan gece siyahı saçlarımı çekmeye çalıştım. Ve dünya ayaklarımın altından kayıp gitti...

HAYIRSEVERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin