2.MİMARLAR ÜRKÜYOR!!!

220 35 3
                                    

Beren çocukluğundan beri hayalinin gölgesiyle yaşıyordu ve o gölgeden kurtulmak için elinden geleni yapmıştı. Sonunda da başarmıştı.

O yaz ÖSYM yine bir sürpriz yapıp sınav sonucunu gece açıklamıştı. Beren ,Uras tarafından telefonla uyandırılmış, sonuçların açıklandığını haber vermişti. Beren, uzun uğraşları sonucunda uyku mahmurluğuyla kimlik numarasını tuşladı.

Ekranda "İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ MİMARLIK FAKÜLTESİ, İTÜ TAŞKIŞLA YERLEŞKESİ, İÇ MİMARLIK " yazısını gördüğünde Beren'in istemsizce gözünden bir damla yaş süzüldü, onu geriye itti ve koşarak annesinin yanına gitti. Uyuyorlardı. Anne ve babasının arasına zıpladı. İkisi de homurdanarak gözlerini açmayı uzun uğraşlar sonucunda başarmışlardı. Müjdeyi verdiğinde, annesi sevinçten gözyaşlarına boğuldu, babası kızının alnına ufak bir öpücük kondurdu. İkisinin gözünden de yansıyan "Kızlarına duydukları gurur" bakışıydı. Annesinin hayali de gençliğinde aynıydı ve kızının bunu gerçekleştirmesini büyük bir gururla izliyordu.

Ertesi gün Beren ve Uras aynı yeri kazanmaları şerefine kutlama yapmaya karar verdiler. Hayatları bundan sonra eskisi gibi olmayacaktı, onlar da farkındaydı. Yeni ortam, yeni arkadaşlar, belki de hayatlarının aşkını bulacaklardı ama asla birbirlerinden kopmayacaklarının sözünü kendilerine çoktan vermişlerdi.

Yaz bitmiş, okullar açılmıştı. Beren o sabah çok heyecanlıydı çünkü hayallerinin kapısının aralandığı bir gündü onun için. Üniversitenin ilk günüydü. Hazırlandı, o gün diğer günlerden daha özenliydi. Evlerinde de bayram havası hakimdi. Özellikle Serra Hanım kahvaltıyı binbir çeşit hazırlamış, kızına okulun ilk sabahı olma şerefi dolayısıyla ballı süt yapmıştı. Beren aceleyle bir şeyler atıştırıp evden çıktı. Sonra Uras ile metroda buluşup okula gittiler.

Okul girişindeki kimlik kontrolünden sonra içeriye girerken ikisininde soluğu bir dakikalığına kesildi. Okulun mimari yapısı ortaçağda şatoyu andıracak bir şekilde görkemli, 8 sütuna dayalıydı. Sanki ayakta kalabilme gücünü bu sütunlardan alıyor gibiydi.Onların buraya ilk gelişi değildi elbet daha öncesinde kayıt yaptırmak için gelmişlerdi fakat o zaman insan yoktu, hayat yoktu.

Beren ve Uras bu görüntünün altında büyülenmiş bir şekilde orta bahçeye geçiyorken bir yandan da koridoru süsleyen çalışmaların ahengine kapılıyordu.

"Mimari Proje Anlatım Teknikleri" ilk derslerinin adıydı ve ne ile karşılaşacaklarını ikisi de bilmiyordu. Geniş merdivenlerden yukarıya doğru çıktılar.

Ders başlamak üzereydi ve amfiyi bulmaları gerekiyordu. Tabloyu andıran koridorda sokak lambalarına benzeyen ışıkları inceleyerek sınıfa ulaştılar. Beren'in dikkatini çeken boydan boya cam ile kaplanmış sınıf girişindeki yazıydı. "Cama Tıklatmayın, Mimarlar Ürküyor." Gülümsediler ve içeri girince sınıfın kalabalığı karşısında hayrete düşüp uygun yer bulunca oturdular.

Profesör 15 dakika geç gelmişti. Gelir gelmez bir dönem boyunca nasıl ders işleyeceğinden bahsetti ve derse geçti. Tüm sınıf hayranlıkla profesörü izliyordu. Profesör ise Zaha Hadid'e olan hayranlığından, tasarladığı yapıtların muhteşemliğinden bahsederken bir an durakladı.

Bütün sınıf odağını hocadan çekip kapıdaki silüete baktı. Camekanın arkasında gölgeli görüntüsüyle biri camı tıklatıyordu. Kapıyı tıklatıp içeri girdiğinde profesörden özür dileyerek derse geçmek için izin istedi. O an sürü halinde herkes hocaya bakışlarını çevirmiş vereceği cevabı bekliyordu, ona göre ileride geç kalmamaya dikkat edeceklerdi. Hoca ise umursamaz tavırla çocuğa ismini sordu.

"Çağan Çağanoğlu" diye cevap verdi, karşısındaki ses. Diğer kızlar gibi Beren'de Çağan'ın görüntüsü karşısında etkilenmişe benziyordu.

Profesör sert bir tavırla Çağan'a geç kalmasını haklı çıkartacak bir neden sordu, aksi takdirde sınıfa almayacak gibi bir hali vardı.

Çağan "Okulun ilk gününde asla geç kalmak, size bu terbiyesizliği yapmak istemezdim. Çok özür dilerim, yaptığım büyük kabalık ama haklı bir sebebim var. Babam hastanede, bir kaza geçirdi ve tek yakını benim. Onun refakatinde bulunmam gerekiyordu" dedi.

Profesör bu mazereti kabul edip bir daha olmaması gerektiğini aksi takdirde derse almayacağını söyledi ve yerine geçmesi için Çağan'a ikazda bulundu.

Çağan yerine geçerken alaylı bir ifadeyle gülümsedi ve bir saniyelikte olsa Beren ile göz göze geldi.Beren onun bu sırıtışından hocaya yalan söylediğini diğerleri gibi hemen anladı.Ona göre böyle bir konuda, ailesi hakkında yalan söylemiş olması her ne olursa olsun aşağılık bir durumdu ama belli ki Çağan bundan zevk almışa benziyordu ve bu Beren'i daha da sinir etti. Bakışlarını Çağan'dan çekip profesöre odakladı.

Beren, Uras ile ders bitiminde nerede yemek yiyeceklerini kararlaştırırken Çağan yanlarından Beren'i süzen bakışlarla geçip gitti.
Beren bir süre arkasından onu inceledi. "UKALA" diye geçirdi içinden ve Uras'ın koluna girdi.
Yemeklerini yedikten sonra Beren ve Uras diğer dersin olacağı amfiye doğru ilerlediler.

Profesör yurtdışında olduğundan kendisi yerine asistanını derse yollamıştı. Asistan dersin işleyişinden, alınması gereken malzemelerden bahsediyordu. Beren'in gözü ise bir an Çağan'ı aradı sınıfta ama bulamadı. Sabah olanlardan sonra bu lakayt tavrı onu tamamen Beren'in gözünde küçük düşürmüştü. Beren bir an durup kendi kendine "Sanane kızım sana ne oluyorsa" dedi ve dersi dinlemeye devam etti.

Asistan dersi erken bitirmişti. Beren'in başka dersi yoktu. İlk güne göre Uras'ında Beren'inde günü mükemmel geçmişti.

Cam ile kaplı sınıfın ışıklı koridorunda ilerlerken Beren bir an duraksadı. Gözü 212 nolu amfiye kaydı. Cama doğru istemsizce ilerledi ve dersin hocasının yanında ayakta duran Çağan'a gözü ilişti. Uras ne olduğunu anlamayan gözlerle Beren'e baktı.

Uras "Ne yapıyorsun orada" diye bağırarak yanına geldi, elini Beren'in omuzuna attı. O an bütün amfi hocaları dahil cam kapının önünde duran Beren ve Uras'a baktı, tabi Çağan'da... Beren utanmış yüz ifadesini Çağan'ın gözleri önünden koşarak uzaklaştırken gözüne tekrar o yazı ilişti."Cama tıklatmayın, Mimarlar ürküyor!" Bu sefer mimarları ürküten kendisi olmuştu galiba. Bütün sınıfa karşı onu utandıran Uras'ın koluna bir yumruk geçirdi ve kahkahalara boğuldu. Gülmesinin nedeni attığı yumruk, belki de rezil olduğunu düşünmesiydi.

Okuldan çıktıklarında metroya doğru Uras'la yürüyüp günün değerlendirmesini yapıyorlardı. Metro istasyonuna varmak üzereydiler ki arkadan bir ses:

"Beni görebilmek için kapılarımda yatmana gerek yok, gelip yatağıma yatman yeterli. Sevgilin de müsade ederse tabi." Dedi ve sırıttı. Uras ne olduğunu anlayamadan Çağan'ın söylediği sözle bir anda kendisini ona doğru saldırmaya giderken buldu.Çağan'ı kolundan tuttu, silkeledi. Tam yumruğunu kaldırdığı an Beren hemen kolundan yakaladı Uras'ı.

"Lütfen Uras yapma değmez" diye bağırırken onu sıkıca tuttu. O sırada Çağan yüzünde küstah bir gülümsemeyle arabasına doğru ilerledi ve:

"Daha çok görüşeceğiz gibi görünüyor."dedi, oradan arabasıyla uzaklaştı. Arkada ne olduğunu bile anlamadığı bir çift göz bırakmıştı ve o gözleri arabasının aynasından alaycı bir ifadeyle izledi.

BENİ BANA FISILDAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin