Uçak hareket etmişti ama henüz kalkmamıştı. Bekirin yanında nişancı Ömer vardı, onun yanında ise Trabzonlu dedikleri genç bomba uzmanı oturuyordu. Sanki Ömer'in kopyası gibiydi. Saçının uzunluğu ve sakalının şekli çok benziyordu, tek farkı esmer olmasıydı. Hepsi birbirine çok bağlılardı. Birlikte operasyonlara gitmiş, birlikte ölümden dönmüş, birlikte ağlayıp gülmüş insanlardı. Sadece iş ilişkisi değildi onların aralarındaki. Güneş yavaşca baterken uçak bulutlara doğru yükseliyordu. Hiç birinin uykusu yoktu. Trabzonlu en sağda oturuyordu. Biraz ileri çıkıp sola döndü. Bekir ve Ömer'e hitaben;
"Uçakla bile beş saat sürüyor, bu ne biçim memleket."
Bekir kafasını kaldırdı, suratında yarım bir gülümseme oluştu.
"İnşallah dönecek nefesimiz vardır laz uşağı, yoksa bizi oraya gömerler. Beş saatlik dönüş yolculuğunu kaçırmak istemezsin."
Askerler aralarında gülüştü.
"Tövbe de kardeşim. Hepimiz sağ salim döneceğiz bu iş bitince."
Uykuları yoktu ama uyumaları gerekiyordu. Bekir'in gözleri çökmüştü. Yeşil ceketiti katlayıp yastık yaptı, boynunun arkasına koydu. Yavaşça sırtını yasladı. Derin bir 'ohh çekti. Ömere seslendi;
"İnince uyandır nişancı."
"Asıl sen beni uyandır kaptan."Hemen hemen herkes uykuya dalmıştı,
Işıklar söndü, uçak sessizce Lagos'a doğru ilerliyordu. Belki bir çoğu geri dönemeyeceklerdi ama hiç biri ölümden korkmuyordu...Yakalaşık 4 saat sonra;
Ömer gözlerini yavaşça açıp elini beline götürdü. Ufak bir hareketle belini rahatlattı. Başını kaldırdı ve diğer yolculara bir göz attı, herkes uyuyordu. Kafasını koltuğun yumuşak başlığına usulca bıraktı ve gözünü tavana dikti.
Gözlerini yumdugu sırada Bekir uyandı. Ömer'e bakarak;"Sana beni uyandır demedimmi?"
"Gelince uyandır dedin."
"Daha gelmedikmi oğlum?"
"Bir saat kadar kaldı."Ömer ve Bekirin konuşması Trabzonluyu uyandırdı. İsmi Atilla idi. Hafifçe başını kaldırıp sordu;
"Kaptan şimdi biz ne yapıcaz?"
"Kaç defa anlattım hamsi kafalı"
*gülüşmeler*
"Bidaha anlatıver kaptanım ne olur yani?"
"Tamam ozaman iyi dinle. Gittiğimiz yerde düşük rütbeli erler olacağız. Yani öyleymiş gibi yapacağız. Birbirimizi önceden tanıdığımız anlaşılmasın."
"Ya ötekiler?"
"Ötekiler zaten baş konsolosluk ve otelde kalacak biz aynı otele turist olarak beş kişi gidiyoruz."*karadeniz şivesiyle;*
"Anladum kaptanum."
Hepsinin uykusu açılmıştı. Ömer söz alır gibi elini omuz hizasına kaldırıp sordu;
"Kemal paşa bizi gönderdi ama, elimizde techizat yok. Amacı ne aceba?"
Atilla elini sakalına götürdü,
"Ben bu işten birşey anlamadım ama, Kemal babanın bir bildiği vardır."
"Ondan şüphemiz yok."Birlik Lagos'a doğru giderken Kemal paşa'da sürekli bu soru ile muhattap oluyordu. Ekibi Adaya göndermişti fakat ellerinde silah dahi yoktu. Ofisinin loş ışıkları altında ayakkabısının altını ahşap zemine vurup neredeyse sessiz olan odayı seslendiriyordu. Masaya dayanarak koltuğunu itti. Ayağa kalktı, cebinden gümüş sigara tablasını çıkardı. Masaya koydu. Saat geç olmuştu, çalan telefonuna aldırış etmedi. Paketinden bir sigara çıkardı. Paketi masaya sertçe vurdu ve sigarasını yaktı. Odadaki tek lambanın altında sigarasından bir fırt çekti, tüm ışığı dumana boğdu. Bir çare bulmalıydı, stresliydi. Hemen karşısında duvara monte edilmiş bir akvaryum vardı, yavaş adımlarla ilerledi ve suyun sesini duyana kadar akvaryuma yaklaştı, eğlidi ve akvaryumda yüzen yavru köpek balıklarını dakikalarca seyretti. Masadan paketini aldı ve tekrar akvaryuma yaklaştı, iki sigara çıkartıp akvaryuma attarak sigaraların batmasını izledi. Aklına bir fikir gelmişti. Gerekli cephaneyi ve kalan askerleri adaya göndermek için aklına gelen fikir oldukça pahalıydı. Elindeki sigarayı söndürmeden birtane daha yaktı ve akvaryumun kenarına oturdu, çok yorgun ve bitkin bir şekilde ayaklarını tozlu zemine uzattı. Sigarasını içerken mutlu görünüyor ve ara ara kendini tutamayıp gülüyordu. Sigarasını bitirip biraz doğruldu ve yan odadaki yardımcısına seslendi;
"Uyudunmu Çavuş!"
Bir dakika geçmeden kapı açıldı.
"Geldim başkanım."
"Lambayı aç!"Genç adam eliyle duvarı yokladı lambaları açtı ve Kemal Paşayı yerde görünce şaşırdı.
"İyimisiniz efendim?"
"Yerde olduğum içinmi sordun yoksa başka birşeymi var?"
"Başka birşey yok efendim."
"Yardım et öyleyse kalkmama, yaşlanınca bazı şeyler zorlaşıyor."Genç adam gülümseyerek paşayı yerden kaldırdı, kalkar kalkmaz üzerini çırptı. Masadan anahtarını aldı, saatlerdir odada düşünüyordu, her yeri dağıtmıştı. Yardımcısına dönerek;
"Git uyu şimdi yarında gelme, biraz dinlenelim sonra yapacak işlerimiz var. Daha doğrusu senin çok işin var."
Genç adam merakla sordu;
"Ne yapacağımızı buldunuzmu?"
"Paşa yardımcısının gözlerinin içine bakarak gülümsedi;"
"Denizaltı bulacağız, daha doğrusu sen bulacaksın."Genç adam gülümsedi başını onaylar gibi hafifce öne eğdi, yıllardır paşaya yardım ediyor, tanıdığı devlet adamları ile bağlantı kurarak düğümleri çözüyor, işleri bağlıyordu ancak bu sefer işi oldukça zordu. Hepsinden daha zor. Herkes uyurken fırtına ekibi Uçaklarından inmiş ve kalacakları yerlere yerleşmişlerdi...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Lagos (Tamamlandı)
ActionNijerya' da 10 Türk subayı kaçırılıyor ve fidye isteniyor. Siz olsanız ne yapardınız? onlara fidye mi gönderirdiniz yoksa dünyanın en tehlikeli askeri birliğini mi? 'Lagos aksiyon türüne yeni bir soluk katmak için geliyor.